Daha 2 hafta önce eşim şöyle dedi: Yky’ nin arka kapağa koyduğu metin için bile alınır bu kitap.
'isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin: daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... içimizde şeytan yok... içimizde aciz var... Tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...' Bu romanında, toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın 'kapana kısılmışlığını' gösteriyor Sabahattin Ali. Aydın geçinenlerin karanlığına, 'insanın içindeki şeytan'a keskin bir bakış.
Kitabı okumadan önce şöyle bir söz vardı hayatımda. içimizdeki vicdan bizi rahatlatmasaydı hayatta bu kadar tutunamazdık diye. Kitap biraz da bunu tamamladı. Her yaptığımız şeye karşı vicdanımız bir çıkış yolu buluyor.
Kitap birbirini seven iki insanın duygularının yeterli gelmediğine bunun yanında hayatın gerçekleri karşısında yaklaşım tarzlarına da değiniyor. Hayatta o ana kadar bir birikimi olmayan Ömer, işine evlenmeden önce önem vermeyen borç alarak hayatını devam ettiren biri. Evlendikten sonra paranın ne kadar da gerekli olduğunu anlıyor. Günümüzde ailesi için mücadele eden insanları görünce duygular ne kadar da ortak diyorum. Nasıl ki tarihi günümüze göre yorumlayamıyorsak kitabı da farklı bir formata koyamıyoruz. Ne olurdu Ömer daha düzenli biri olsaydı, Macide her ne olursa olsun Ömer'i terk etmeseydi, Ömer'in daha iyi bir çevresi olsaydı, Ömer de bırakıp gitmeyi değil de Macide için mücadele etseydi, Bedri her ne olursa olsun Ömer ve Macide'den uzak dursaydı. Cehenneme giden yol biraz da iyi niyet taşları ile dolu. Yapmış olduğumuz şeyler en sonunda bambaşka bir sonuça çıkabiliyor. En sonunda Ömer, Macide ile Bedri'nin kol kola girmesiyle başka bir yola giren devamında ne olduğunu merak ettiren kitap.
An itibari ile bitirdiğim sabahattin ali kitabı. Kitabın ikinci sayfasında ömerin hayat görüşünü anlattığı bölüme hastayım. Sanki beni anlatmış gibi hissettim. Belki bu yüzden sevdim ömeri. Belki Bu yüzden ona acıyorun. Genel olarak kitabı beğendim lakin yazar çok fazla flashback yapıyor ve çok uzun sürüyor, insan bir anda başka bir konuda buluyor kendini. ismet şerif, muharrir hüseyin ve profesör hikmet bu adamlar ise günümüzde vücut bulmuşlar. Gösterişçi güce tapan dalkavuklar.
sabahattin ali nin o romantik, bunalım, kaybolmuş, yalnızlık açı, anlaşılma hasreti metinlerinin bir örneği.
her yeri ölük ölük savaşın anasını bellediği bir neslin defoları kokmaktadır. amaçsız, beceriksiz, kandırılmış, imkansız, çaresiz, ihanete uğramış..
tek kurtuluş kaçmak ve yalnızlık, sevdiklerini terk etmek. burda da öyle. sanırım savaş psikolojisinin burjuva bebelerine yansıması böyle oluyor. ay ruhum, ay benliğim, özüm diye savaşmak için böyle don quixote hareketler, o psikolojiden ve bulaştığı her şeyden kaçış en baskın motif.
kalemi çelimsiz, dili kusturacak kadar döneme bağımli, ancak ve ancak bundan iki yüz sene sonra dönemi yansıttığı için edebi değer kazanabilecek bi kitap.
içimizde bir şeytan olmamasından mütevellit bir hikayedir ki dışımızda beliren bir şeytan da yoktur. yazarın anlatmak istediği ne kötü vardır ne de iyi. olay sadece insanın kendi bencilliğinde ki saklı kalan duygularda gizlidir.
Bazı insanların başucu kitapları vardır. ara ara açıp okudukları satırlar vardır işte benim için o kitap içimizdeki şeytan’dır.
Bazı durumlara, olaylara bakış açısı o kadar beni yansıtıyor ki sanki beni dinlemiş de yazmış gibi.
Sabahattin ali’nin en güzel romanıdır şahsım adına.
Okursanız siz de seversiniz. Okuyun.
''Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz."
şu paragraf ile kendimi öylesine çok özdeşleştiriyorum ki..
ömer en çok benimsediğim kitap karakterlerindendir. beni ömer ile tanıştıran dostuma buradan teşekkür ederim ki o bu durumlarda daha tutkuludur. bir köşe başı kitabıdır(!)
neden kızıyorsun? neden şikayet ediyorsun? içinde seytan dedigin o şeyin en kıymetli tarafın olmadıgını nereden biliyorsun? sizin gibi bes hissinden baska duygu vasıtası olmayanlar bu daimi korkudan kurtulamazlar. asıl sebep ve illetlere varabilseniz göreceksiniz ki en zayıfımız dısımızdadır. gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sagır eden sesler, agzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce costurup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. yüksek insan dısına degil, içine kıymet verendir.
Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz. Kış günü sokağa atılmış bir kedi gibi kendimi zavallı hissediyorum.
harikulade bir yapıt. okumayanların bir an önce okumasını tavsiye ederim. yüzümde hâlâ kitap boyunca yediğim tokatların iziyle yazıyorum. keşke çok daha önce okusaymışım.