insanı dağıtan şiirler

entry100 galeri0 video2
    75.
  1. 74.
  2. Camiler kışlamız..
    Kubbeler miğferimiz..
    Minareler süngümüz..
    Müminler askerimiz..
    *
    sonra dağılmıştır tabi.
    2 ...
  3. 73.
  4. Kaybettim

    (aslında kaybeden sen misin ben miyim bilemedim! !) ...

    Senli cümleleri çıkardım hayatımdan,

    Yazdıklarımdan,

    Yaşadıklarımdan...

    Herkesle aynı cümleleri kurmuyorum.

    Sen, başka ağızlarda sakız olurken,

    Ben kendi sevdamı kendi cümlelerimde yaşıyorum.

    Seni tanımlayan kelimeleri gömdüm kendi karanlığıma,

    Artık seni kendimle tanımlıyorum.

    Sen, başkalarının kelimelerine eşses olurken,

    Ben sevdamı kendi yalnızlığımda yaşadım...

    Hiç olmadığım kadar yalnız kaldım seninle, kimsesiz kaldım.

    Yaşayamadıklarımı siper ettikçe hayallerime, hayalsiz kaldım.

    Direndim yine de, iyi olacağına inanmadan iyi olsun diye bekledim.

    Güzel olacağına inanmadan güzel olsun diye bekledim.

    Ben bekledikçe daha çirkin oldu, daha kötü oldu her şey.

    inanmıyordum ya zaten, şaşırmadım.

    Tek seni sevdim olanca gücümle bunca kötülüğün ve çirkinliğin içinde.

    Sessizce sonumu beklerken, merakla ve korkuyla bakarken yaşama,

    yaptığım tek şey seni sevmekti.

    Belki de en kolay yaptığım şey.

    Belki de en güzel yaptığım şey.

    Ama yine de tek yaptığım şey seni sevmekti.

    Sonra baktım ki, sevmek sadece filmlerde yetiyordu her şeye.

    Şiirlerde, romanlarda yetiyordu.

    Dünyada mutlu olmak için sevmekten çok fazlası gerekiyordu.

    Baktım ki mutlu değilim sonra. Baktım ki sen benim değilsin.

    Bıraktım...

    Senli cümlelerimi çıkardım hayatımdan.

    Yazdıklarımdan.

    Yaşadıklarımdan.

    Herkesle aynı cümleleri kurmuyorum.

    Senin kelimelerin başka dudaklara isim olurken,

    Ben artık isimsiz bir kadını seviyorum...

    (şimdi kaybedenin kim oldugunu sen söyle, ben zaten biliyorum! ! ?)

    Osman Fidan
    0 ...
  5. 72.
  6. 71.
  7. (bkz: cezmi ersoz)

    senin sana rağmen bir yüzün var...
    herkesin ilk aşkına benzeyen...
    beklemek kadar acı, anlamak kadar zor...
    nedensiz ölümlerin suskunluğu gibi...
    yok karşılığı yüzünün...

    senin sana rağmen bir yüzün var...
    herkesin ilk aşkına benzeyen...
    yakınlaştıkça imkansız uçurumlar...
    nedensiz hayatların o büyük acısı gibi...
    yok karşılığı yüzünün...
    1 ...
  8. 70.
  9. itiraf

    Bir kedinin yatağa sıçramasını

    bekler gibi

    beklerken

    ölümü



    karım için çok

    üzülüyorum



    sertleşmiş

    solgun

    bedenimi

    görecek



    bir kez, belki de

    iki kez sarsacak:



    'Hank! '



    cevap vermeyecek

    Hank.



    ölüm değil beni

    endişelendiren, bu hiçlik

    yığını ile kalacak olan

    karım.



    ama birlikte uyuduğumuz

    bütün o gecelerin

    hatta yararsız tartışmaların

    bile

    harikulade şeyler

    olduğunu bilmesini istiyorum



    ve bu güne kadar

    söyleyemediğim

    o zor sözcükler

    artık söylenebilir:



    seni

    seviyorum.

    charles bukowski
    1 ...
  10. 69.
  11. 68.
  12. yolculuklarda tuhaf oluyorum.
    bu şehirden her gidişimde,
    sanki şehri ben uğurluyorum.
    sen benden gideli çok oldu ama,
    ben her gidişimde hala sana el sallıyorum.

    ceyhun yılmaz
    2 ...
  13. 67.
  14. Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
    Dünyanın en güzel sesinden
    En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
    Fakat artık ümit yetmiyor bana,
    Ben artık şarkı dinlemek değil,
    Şarkı söylemek istiyorum.

    nazım hikmet ran
    2 ...
  15. 66.
  16. 65.
  17. 64.
  18. 63.
  19. yokluğunda ne ateşleri hasretinle yaktım da
    bir seni yakamadım, beni yaktıgın gibi
    çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
    sense araya korkular koydun
    yasaklar koydun...
    bitmez tükenmez engeller koydun...
    şimdi neredesin diye sakın sorma
    sen çağirdin da ben gelmedim mi?
    sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
    yağmurlu havalara... bu kasvetli akşamlara
    sen varken
    bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
    havalimanlarına...
    otobüs duraklarına...
    sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
    yıkılmazdım biten sevdaların ardından
    gidenlere küsmezdim
    kalanlara acımazdım.
    sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
    masumdum, çocuklar gibi
    böyle delirmezdim-küfretmezdim...
    hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
    şimdi soruyorum sana
    adı sevdaysa bu cehennemin
    sen yaktin da ben yanmadim mi?
    biliyorsun
    bütün acılarına "yeşil ışık" yaktım olmadı
    bütün korkularına "arka çıktım" olmadı
    dağlara merdiven dayadım olmadı.
    haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
    sevdim olmadı-yandım olmadı-taptım olmadı
    artik benden pes
    bu aşkin biletini istediğin gibi kes
    nasılsa gidiyorsun
    biliyorum git
    ama ardında
    ağlayan bir çift göz
    paramparça bir yürek
    ve yıkılmıs bir dağ görmek istemiyorsan
    çek silahını-daya sırtıma
    titrersem namerdim...
    sen vurdun da ben ölmedim mi?
    3 ...
  20. 62.
  21. 61.
  22. ''genç olmanın moda olduğu
    bir devirde yaşlıyım; gülmenin moda olduğu
    bir devirde ağlıyorum.
    Seni sevmenin daha az bir cesaret istediği
    Bir devirde senden nefret ediyorum..'' (bkz: charles bukowski)
    3 ...
  23. 60.
  24. o mavi gözlü bir devdi,
    minnacık bir kadın sevdi,
    kadının hayali minnacık bir evdi,
    bahçesinde ebruliii
    hanımeli
    açan bir ev,

    bir dev gibi seviyordu dev,
    ve elleri öyle büyük işler için
    hazırlanmıştı ki devin,
    yapamazdı yapısını,
    çalamazdı kapısını
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan evin.

    o mavi gözlü bir devdi.
    minnacık bir kadın sevdi.
    mini minnacıktı kadın.
    rahata acıktı kadın
    yoruldu devin büyük yolunda.
    ve elveda ! deyip mavi gözlü deve,
    girdi zengin bir cücenin kolunda
    bahçesinde ebruliiii
    hanımeli
    açan eve.

    şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
    dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
    bahçesinde ebruliiiii
    hanımeli
    açan ev..

    (bkz: nazim hikmet ran)
    1 ...
  25. 59.
  26. bugün pazar
    bugün beni ilk defa güne$e çıkardılar
    ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi,
    bu kadar geni$ olduğuna $a$ırak kımıldamadan durdum.
    sonra saygıyla toprağa oturdum.
    dayadım sırtımı duvara.
    bu anda ne dü$mek dalgalara,
    bu anda ne kavga ne hürriyet ne karım,
    toprak,güne$ ve ben...
    bahtiyarım ..

    (bkz: nazım hikmet ran)
    1 ...
  27. 58.
  28. masalların masalı

    su başında durmuşuz
    çınarla ben.
    suda suretimiz çıkıyor
    çınarla benim.
    suyun şavkı vuruyor bize,
    çınarla bana.

    su başında durmuşuz
    çınarla ben, bir de kedi.
    suda suretimiz çıkıyor
    çınarla benim bir de kedinin.
    suyun şavkı vuruyor bize
    çınara, bana, bir de kediye.

    su başında durmuşuz
    çınar, ben, kedi, bir de güneş.
    suda suretimiz çıkıyor
    çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
    suyun şavkı vuruyor bize
    çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

    su başında durmuşuz
    çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
    suda suretimiz çıkıyor,
    çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
    suyun şavkı vuruyor bize
    çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

    su başında durmuşuz.
    önce kedi gidecek
    kaybolacak suda sureti.
    sonra ben gideceğim
    kaybolacak suda suretim.
    sonra çınar gidecek
    kaybolacak suda sureti.
    sonra su gidecek
    güneş kalacak,
    sonra o da gidecek.

    su başında durmuşuz
    çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
    su serin,
    çınar ulu,
    ben şiir yazıyorum,
    kedi uyukluyor,
    güneş sıcak,
    çok şükür yaşıyoruz.
    suyun şavkı vuruyor bize
    çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

    (bkz: nazım hikmet ran)
    0 ...
  29. 57.
  30. Gece soğuk, kar serpiyor,
    Fırıncı ekmek yapıyor,
    Beş küçük çocuk

    Bakıyorlar somunlara,
    Yazık değil mi bunlara
    Donları delik!

    Ve fırıncının kolları
    Çeviriyor somunları
    Harlı fırında.

    Somunların çıtırtısı
    Fırıncının zevzek sesi
    Kulaklarında.

    Büzülmüşler o daracık
    Ana göğsü gibi sıcak
    Delik önünde.

    Ekmek, iftar sofrasının
    Çörekleri gibi, bakın
    Çıkıyor işte.

    Delikten yaşam tütüyor
    Böcekler ile ötüyor
    Kızaran ekmek.

    Çarpıyor, nasıl iştahla
    Yırtık giysiler altında
    Beş çocuk yürek.

    Toplanmış kuşluk vaktinde,
    Kırağı, çiyler içinde
    Yoksul isalar.

    Küçük delikte yüzleri,
    Ekmeklerde aç gözleri
    Ne söylüyorlar?

    Büzülmüşler, bu alaca
    Tan vaktinde, budalaca
    Dualar kime?

    Yırtık donları patlıyor
    Bağırmaktan. Savruluyor
    Gömlekleri kış yelinde.

    Arthur RIMBAUD
    1 ...
  31. 56.
  32. SEVGiLERDE

    Sevgileri yarınlara bıraktınız

    Çekingen, tutuk, saygılı

    Bütün yakınlarınız

    Sizi yanlış tanıdı.



    Bitmeyen işler yüzünden

    (siz böyle olsun istemezdiniz)

    Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi

    Kalbinizi dolduran duygular

    Kalbinizde kaldı.



    Siz geniş zamanlar umuyordunuz

    Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

    Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

    Geçecegi aklınıza gelmezdi.



    Gizli bahçenizde

    Açan çiçekler vardı,

    Gecelerde ve yalnız.

    Vermeye az buldunuz

    Yahut vakit olmadı.
    1 ...
  33. 55.
  34. anladım,
    sabahları açılır.
    esnaf çarşıları yeminle
    bedreddin'im bir ağaca asılır;.

    anladım,
    en büyük yalan yemindir.
    edilir sabahları,
    gecesini hatırlamayan esnafların

    tüm merasimleri gömdüm.
    ömrümün reklam amaçlı takvimlerine.
    anladım,
    kimse üzgün değildi.
    bayraklar yarıya indiğinde.

    bir tek el isteyen,
    yordam ve özür dileyen,

    anladım.
    herkese kötü şeyler hatırlatan yüzüm,
    evet yüzümdü.
    her görüşmeye taşıdığım,
    kandırılmaya gönüllü bir gönülle,
    az sütlü neskafelere sigaralar iliştirdim.
    göz gördüm başka açılara ayarlı.
    uzun bir yüz gördüm.
    meğer filmin sonu diye ayarsız
    fin yazardı end zamanında
    bir zamanlar,
    fransızlar hep fransız kalacaklar,
    sabah sinemasında pazarları...

    aklımı alıp doğduğum evin,
    müze olma isteğine saklayacaklar.

    ama kavaklar büyüyecek.
    herkesten gizli boyatmak,
    bir kavağın becereceği iştir ancak.

    anladım ki ağaçlar,
    toprağa acı verdikçe büyüyorlar.

    her pazartesi and içip,
    cumaları marşa basan,
    camiler dolusu yemin edip,
    taburlarca yalan söyleyen,
    bu toprakta bu ağaç
    kuruyacaktır elbet.

    anladım.
    kimseye acı vermeden,
    büyünmüyor.
    namusum ve şerefim ve
    çocukluğumun üzerine beton dökerim ki
    tüfek filan değil,
    çimento icat edildi de
    bozuldu mertliğin mimarisi,
    esrarlı bir ülkeye göçtü sabrın taş ustaları.

    anladım.
    altı dükkan olsun istiyor evinin.
    ve ağlamaklı bulmuyor apartımanları
    benim taş ustamın karısı.
    ve her yerde
    şube açmak istiyor.
    iskender kebabını icat eden,
    büyük iskenderin çocukları
    ki gölge filan etmez.
    yoğurtlu bir ziyafet çekerdi.
    diyojenle karşılaşsaydı.

    anladım.
    bursalı iskenderin,
    romalı arkadaşından daha çoktur
    uygarlığa katkısı.

    oysa;
    bu satırlarla üstünü örten ben,
    kelimelerle sargı bezi ve
    merhem yapan,
    ozanlığı en çok kendini üzen ben,
    anladım.
    sadece öğlenleri açarım yaramı.
    ve hiçbir yerde şubesi olmaz,
    bu kanamalı hastanın.

    (bkz: yılmaz erdoğan)
    1 ...
  35. 54.
  36. ulu orta okunamayan şiirlerdir misal..

    Ulu Orta

    'seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin
    nazlanırsın ama bir gün gelirsin'

    düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
    olsun artık diyorum ne olacaksa
    paralı asker miyim neyim ben
    ekleyip duruyorum sabahları akşama
    ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor
    gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
    aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim
    nasıl bir dostluk ki bu,hem kadim
    hem de mayhoş elma tadında.

    kendimi de koysam ayağımın altına
    yine de yetişemiyorum ey aşk,
    omzunun hizasına.
    çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu
    ve ayağını kaldırıyor dünya,konuşurken benimle.
    budanan oğullar gibiyim,sessiz ve narin
    nereye konsam geri sayım başlıyor
    kurcalıyor beni bir çırağın elleri
    ah,unufak olsam ve desem ki
    ağzın tat görmesin hayat
    kandırdın beni.

    sorma,
    elim kırılsın bir daha
    dokunursam güneşe.

    kılpayı kaçırılmış bir şeyin
    bıraktığı ardında
    neyse oyum ben.
    yaralı serçe,benim için dua et;
    gök bir kayalık gibi şimdi üstümde
    dr şükrü öncüoğlu'ndan
    üç ayda bir reçete.

    acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklarda
    ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
    çünkü nasıl birşey biliyorum itin taştan korkması
    bir yastık arıyorum kuş seslerinden
    mühim değil sonrası.

    sorma,
    yangın sönseydi suyla
    denizler her akşam böyle yanmazdı.

    yakartop oynayan melekler gördüm güneşle
    ve büyük çiftçiler gördüm dağları biçen
    yolundaydı herşey,ben bile yolundaydım
    ama
    kıyıya vardığımda
    kendimi unuttuğumu anladım
    karşı kıyıda.

    şiirler söyledim belki duyarsın diye
    çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin
    sana seslendim durdum bu küçücük odadan
    acımı duy,sensin pusulam benim
    ki dünya
    silinmiş bir harita
    gibi yabancı bana.

    sorma,
    usulca uzandığında
    bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.

    *
    2 ...
  37. 53.
  38. 52.
  39. hiç olmazsa unutmamak isterdim
    eski geceler sevdiklerimle dolu odalar
    yalnız bırakmayın beni hatıralar
    az yanımda kal çocukluğum
    temiz yürekli uysal çocukluğum
    ah ümit dolu gençliğim
    ilk şiirim ilk arkadaşım ilk sevgim
    doğduğum ev
    hatırlayacak içim duysam bir tek kapının sesini
    arıyorum aklımda bir ninni bestesini
    böyle uzaklaşmayın benden yaşadığım günler
    güneş geri getir bir bayram sabahını
    açılın, açılın tekrar çocuk dizlerimdeki yaralar
    hepiniz benimsiniz
    yalnız hatırlamak istiyorum
    nerde kaldı sevgilim seni o ilk öptüğüm gün?
    rengine doyamadığım sema, ahengine kanmadığım ırmak
    bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
    ne geçmişti aklımdan?
    nedendi ağladığım, niyeydi güldüğüm
    ah nasıldı yaşama!
    ziya osman saba
    1 ...
  40. 51.
  41. Sizin hiç babanız öldü mü?
    Benim bir kere öldü kör oldum.
    Yıkadılar, aldılar götürdüler.
    Babamdan ummazdım bunu kör oldum.

    Siz hiç hamama gittiniz mi?
    Ben gittim lambanın biri söndü.
    Gözümün biri söndü kör oldum.
    Tepede bir gökyüzü vardı, yuvarlak
    söylelemesine maviydi, kör oldum.

    Taşlara gelince hamam taşlarına
    Taşlar pırıl pırıldı, ayna gibiydi
    Taşlarda yüzümün yarısını gördüm.
    Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
    Yüzümden hiç ummazdım bunu kör oldum.
    Siz hiç sabunluyken ağladınızmı!

    Cemal Süreya.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük