bugün

diyaloğun tamamı şöyledir:

k: nedir bu?
e: -içinde yaramın kabuğu var.
k: -yaranın kabuğu mu?
e: -senle ilk buluştuğumuz gün düşmüştüm hani, kanamıştım. sonra yara kapandı, ben de kabuğunu sakladım. ikimiziin yarasıdır diye..
e: esasen çok saçmadır değil mi? ama düşündüm ki fotoğraf vermekten iyidir. fotoğrafa bakar bakar alışırsın. ama yara öyle değildir. etimden bi parçadır. ne zaman baksan acırsın.
e: ne o, taş kalpli asiye ağlıyor mu?
k: yoo neden ağlayayım!? hem bence de çok saçmadır. insan sevdiğine yarasını verir mi?
?
yaram yarimdir.
yarim yaramdır.
(bkz: vizontele)
kalp kabuk tutsa verir cevabının sorusu.
yarayı da insanın sevdiği oluşturduğu için, insan zaten ona ait olan bir şeyi sahibine verebilir mi?
dikkat!. bu entry çok abazan kelimeler içerir


--spoiler--
insan sevdiğine yarrraaa sını verir mi?
--spoiler--
insan sevdiğine yarasını verir mi bilmem ama diğer yarısını verir.. verir ki tekrar tekrar o sevdiğiyle görüşmeye can atsın yine bir bütün olmak için..
sevgiyi anlayamamış bir kızceğizle, delikanlı bir erkeğin dialoğu:

+ al ulan bu da benim diyetim.
- aaa nedir bu?
+ kol ulan kol! yeter artık.
- ama ben kolunu kes demedim ki! sadece senden yara istedim.
+ yara kolda değil içerde. gönülde.
- anlamadım!
+ anlasaydın zaten... sus! al kolumun üstü sende kalsın. siktir git şimdi...
--spoiler--
ıslık çalmayı öğrenemediğim günlerin miladını ne ben bilebilirim, ne de annemi on yedi yaşındayken bir düğünde gören babam.
ilk görüşte aşkmış onları birleştiren. şimdilerde fazla revaçta değil. şimdilerde trend; çıkmak. kimin kime, veya kimin nereye çıktığı belli değil.
babam da çıkmış. elinde bir demet papatya ile, annemin odasının penceresine merdiven dayamış, çiçekleri yatağının üzerine koymak için çıkmış. anneme değil ama. anneme, 2 yıl sekiz ay sonra çıkmış.
bu iniş ve çıkışlardan sonra, bir yokuşta arabaları geri giderken ben dünyaya gelmişim, dikmen'in en dik yokuşunda. o zamanlar benzinde fazla su yokmuş. yine de hava yapmış, babamın emektarı anadol'u.

bir yolunu bulup, en yakın hastaneye atmışlar annemi. ismimi, hemşire koymuş. ısırmışım göğüslerini. göğüs takıntım buradan gelir.
pipimi gelen giden komşuya gönüllü olarak gösterir olmuşum sonraları. onlar sıkılmış benden. hele ki sünnet olduğumda, bir kızın tutmasını istemişim bizim ufaklığı. anneannem tutmuş. yemin ederim o tutmuş. kirvem o olmuş.
istemeye istemeye kabul etmişim.

sonra düşmüşüm. yüz üstü. tepe taklak.

ilk önce, ilk adımımı attığımda düşmüşüm. koltuk altlarımdan annem yakaladığı için kanamamış hiçbir yerim. kabuk bağlayamamış varolmayan yaralarım.

yürümeye başlamışım sonra. koşmaya.

yaralarım artmaya başlamış. ve, her biri kabuk tutmaya. ilkokuldaki, sınıf arkadaşım nurgül'ün babasının tayini başka bir şehire çıktığında, o sabah ne çok koşmuşum kendisini götüren trenin ardından. mıcırlarla çizilmiş dizlerim. yara olmuş. kabuk tutmuş.

her birini soymuştum defalarca. ağlaya ağlaya. haz ala ala. içimi kanatırcasına.

daha sonraları hayaller kurmuşum. her biri gerçekleşecekmiş gibi. her biri olacakmış gibi. kaçırdıkça her birini. koşmuşum alabildiğince. her birinin peşinden. ayağım takılmış bir şeylere. düşmüşüm. soyulmuş her bir yanım. kalbim. yara olmuş her yerim. içim. dışım...

soğumasını beklemişim. kurumasını. üflemişim her birinin üzerine hafifçe. sonra...

kaldırmışım her birinin kabuklarını.

herkese ve her şeye inat yaralarla yaşamayı tercih etmişim.

çünkü; bedenimdeki her iz varlığımın bir kanıtı. yaşanmışlığımın delili!
--spoiler--

özledim lan seni!
bsşlığa bakınca daha farklı şeyler düşünülebilir. insan sevdiğini üzer mi? geçmişte yasadıklarını ona yükler mi? sadece onu mutlu etmeye calısmaz mı? gibi.
vizontele filminde geçen replik. insanı durup düşünmeye sevk eder.
iç acıtan vizontele repliğidir.
arkada çalan fon müziği şiwan perver-pawenekani dinlemeye doyamam.