turgut uyar ise; "şiirin kırk türlü yazılacağını göstermek için gelmiş gibidir ilhan berk. dokunduğunu şiire çeviriyor." diyerek onun edebi yetkinliğine dikkat çekiyor.
Manisa'da doğan,Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitiren,Bir süre öğretmenlik yapan,Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Yayın Bürosu'ndaki çevirmenlik görevinden emekli olan şair
Şiir Kitapları:
Güneşi Yakanların Selamı (1935),
istanbul (1947),
Günaydın Yeryüzü (1952),
Türkiye Şarkısı (1953),
Köroğlu (1955),
Galile Denizi (1958),
Çivi Yazısı (1960),
Otağ (1961),
Şenlikname (1972),
istanbul Kitabı (1980),
Kitaplar Kitabı (1981),
Deniz Eskisi (1981),
Şiirin Gizli Tarihi (1983),
Delta ve Çocuk (1984),
Galata (1985),
Güzel Irmak (1988),
Pera (1990).
Ahmet Necdet,
Modern Türk Şiiri
Yönelimler, Tanıklıklar, Örnekler
Broy Yayınevi, Ekim 1993.
der ki;
--spoiler--
Öykülü şiire karşıyım. öykülü dediğim, konusu anlatılan, bir yerde başlayıp bir yerde biten şiir. bir öykünüz var, onu yazacaksınız, şiiri bu öyküyü yazmak için kullanıyorsunuz. böyle şiir olmaz demiyorum. ben bu şiire, bu şiirin gelişimindeki onc ustalarına rağmen, şiirin kendi serüveninin dışında bir olay diye bakıyorum. şiir aslında bir şey söylemez. bir şey söyleyen şiir, usu allak bullak etmez, usu allak bullak etmeyen şiire ise, kolay kolay şiir demem.
--spoiler--
Ölü Bir Ozanın Sevgili Karısını Görmeye Gitmek / ilhan Berk
"Kağıtlar, kitaplar, dedi, nereye elimi atsam.
Kiminde yarım kalmış, nasılsa bitmiş bir şiir
Kiminde. Hem her şey şiirlerde değil miydi?
Bir gök şiirde ağar, bir sokak şiirlerde
Gider gelirdi.
Böyle yaşayıp gidiyorduk."
Sesi, sanki çok ötelerden gelirmiş gibi
Ezik, suskun odaları dolaştı durdu.
Masada açık duran bir kitabı gösterdi sonra
Ölünün, son kez elini sürdüğü ve kaldığı.
"Burada işte oturmuş şu kitabı okuyordu,
Elinden kitabın düştüğünü gördük sonra.
Hepsi bu."
Böyle dedi, yüzüne kapayıp ellerini
Alınmış gibi bir bulutun yer değiştirmesinden.
cehennemde yaşayan adam... ustam... nadir bulunmaz onun gibisi... onun gibisi yok, o tek!
''Düşünürken Buldum Kayayı
Düşünürken buldum kayayı.
Otlarla konuşmaktan geliyordum.
Ölü bir yaprak, adını unutmuş bir sokak, sav dolu bir tümce, suçlu bir ırmak,
bir de partal bir kuş yürüyorduk.
Bir atlı karıncaydı yaşamak, onu yürüyorduk.
Bilirim sözcüklerin ulaştığı yere hiçbir şey erişemez.
isa ile Karahisari'nin gömlekleri dikişsizdi.
Sözcükler bunu gördü.
(Ey görünmezlik! Elimden tut.
Gecede sözcüklerin ağırlığı daha bir artıyor.
Ve...
- Yazık, tümcemi tamamlayamayacağım. -)
Anlamdan hep kuşku duydum.
Evler odalardı, unuttum.
Dünya ki varlığının ayırdında değildir.
Trenler geçer yüzünden: Kendini varsayar.
Her şey, her şey konuşur evrende.
Evler, çocuklar, nehirler, coğrafya.
Nehirlerin vakti olmadığını okudum.
Coğrafya adına sevinmemiştir.
Anlam sıkıcıdır.
Günde üç kez aynada kendine bakar.
Yalnızlık saçar.
Anlamla ev yapılmaz.
Anladım ama yalnızlığım sürüyor.
Düşüncelerim yok benim.
Kaya bilir kaya olduğunu, ben bilmem.
Anladığımda yitirdim şiirimi.
O gün bugün bir akarsu gibi kocadım.''
Dünya şiirinin olanaklarını Türkçe şiirde değerlendiren, geleneksel ve batılı şiir biçimleri üzerinde denemelere girişen, sürekli kendini yenileyen bir şiir ustasıdır.
1918'de Manisa'da doğdu. ilk ve orta okulu doğduğu kentte tamamladı. Balıkesir Necatibey ilköğretmen Okulu'nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitirdi. Zonguldak, Samsun ve Kırşehir'deki liselerde Fransızca öğretmenliği yaptı. Ankara'da Ziraat Bankası Yayın Bürosu'nda çevirmen olarak çalıştı. 1969'da emekliye ayrıldı. Kendini şiir ve yazılarına verdi. Manisa Halkevi Dergisi'nde yayınlanan ilk şiirleriyle bu şiirlerden oluşan "Güneşi Yakanların Selamı"nda (1935) görülen Nâzım Hikmet etkisi sonraki şiirlerinde kayboldu. "istanbul", "Günaydın Yeryüzü", "Türkiye Şarkısı" kitaplarındaki şiirlerinde geleceğe dönük toplumsal özlemleri dile getirdi. 1950'lerin ortalarında beliren genç şairleri etkiledi, onların bazı özelliklerinde de etkilendi. ikinci Yeni akımına katıldı. Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasında.
ikinci Yeni akımının öncü şairlerindendir. Kendisine yaşlı insan muamelesi yapıldı mı sinirlendiği görülmüştür. Bir panelde Sait Faik'le ilgili konuşurken "o zamanlar Sait Beyoğluna çıkardı akşamları, biz de oradayız o zamanlar." gibi bir cümle kurmuştu da yaşayan tarihle burun buruna olduğumuzu anlamıştık. Bakın ne yazmış, ne söylemiş şair:
Sevgilim, işte eylül
Ve senin usul usul seğiren yüzün.
Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.
Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.
Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında)
Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.
el yazılarına vuruyor güneş adlı günlük türündeki eserinde her anını yazıya aktarmış olan, çok yalnız olduğunu düşündüğüm yazardır. alıntı:
....saat 11.30: kapıcı geldi, marul, yoğurt, biftek ısmarladım. gazetenin başlıklarına baktım. havalar daha da soğuyacak. komer üstüne bir haber okudum. gazeteyi dürüp kaldırdım. bahçede kapıcının karısı süprüntüleri döküyor.
saat 12.00: tarhana çorbası yaptım. salça, pek az yağ koydum. kapıcı eti, yoğurdu, marulu getirdi. bol maydanozlu marul salatası yaptım. bol limon sıktım....
dil ve anlatım III kitabındaki günlük örneği sonucunda merak edilen, araştırıldığındaysa 'daha önceden niçin yapmadım bunu' diyerek hayıflanmaya sebep olan şahane insandır. **