insanın göz bebeklerine bir kez oturdu mu bir daha asla yok olmayan, her bakışta, her gülüşte hatta her kahkahada bile bariz şekilde görülebilen bir hal alıyor. Çoğunlukla da bir dalıp gitmede, bir geçmişe dönmede saklanıp kalıyor.
hüzün sonbaharda yaprakların rüzgarın etkisiyle süzüle süzüle düşmesi gibidir. O yaprakların içinde aslında bir insanın hayal kırıklıkları yatar. Düşünülmüş ama hayata geçemeyen hayal kırıklıkları da bulunur bir parça. insanın kanını bir vampir gibi çeken ve teninin rengini mora çalan renge döndüren başarısızlıklarda vardır o yaprakların birince. Bir mermi gibi ansızın düşer yere. Çaresiz kalırsın ve bir sigara yakarsın... Hüzünlerin her biri için ayrı ayrı çakılıverirsin yere bir yaprak gibi. Ama kimsenin haberi olmaz o düşen yapraklardan. Ya da düşen şeyin yaprak olduğunu zannederler. Aldırmazsın ve bir sigara daha yakarsın...
En çok ihtiyaç duyduğum anda yalnız birakıldım. Oysa ben onu, onları hiç yalnız bırakmamıstim. Hepinize teşekkürler tek tek teşekkür ederim nasıl büyük bi aptal olduğumu öğrettiniz bana.
Azı karar çoğu zarar olan sarımtırak his demeti. Makul olanı kulak memesi kıvamında ve bir tutam miktarındadır. şahit oluyoruz: bazı insanların ruhu cüzzam olmuş hüzünden. Etmeyin. Hüzünlü olun ama siz hüznün içinde miskali zerre olmayın.
inanılası tek duygudur hüzün.
Tüm kudretini iliklerinizde hisseder, bastonunuza dahi uzanamayacak hâle getirir sizi.
Yabancı kılar tüm kan bağlarınıza ki bir aile kabristanınız bile vardır o yapraklarını dahî dökemeyen aklınızda...
Güzel evimden ayrılmanın adıdır şu an benim için. Güzel yatağım, güzel odam.. bu rahatlık mı beni cezbediyor yoksa alışılmışlık mı bilmiyorum da hiç gitmek istemiyorum. Ne olurdu bir kaç gün daha canım yatağımda uyansam.
Ah kapitalist düzen sen ne kahpesin!
insanın fıtratında olan, bana göre aslında hep içimizde taşıdığımız ama zaman zaman kendini gösteren, bir nevi bir cilt altı sivilcesidir. yeri geldiğinde ucunu gösterip hayatını zindana da çevirir. ama bana kalırsa hüzün benim için daha olumlu, her zaman tadı ağzımda olan bir kavram. mutluyken de hüzünlenmesini bilirim, üzgünken de. adeta ben bile olabilir bu hüzün denen şey. hani bir de bazı şarkılar vardır, saf hüzün kokar. dinlediğinizde içinizi buram buram hüzün kaplar.
monica salmaso - ültimo desejo
miss kenichi - who are you
lana del rey - ride
bunları dinlediğimde içimi hoş bir hüzün kaplıyor. hüznü seviyorum, hüzne boğulmayı seviyorum, hüzün ile yaşamayı seviyorum.
bana göre en mutlu anlarımızda da hüzne ihtiyacımız var, içimiz burukken de, uğruna savaştığımız insanlar bizi o yangının ortasında, ellerimizde yanıklar yüzümüzde, dizlerimizle yaralarla öylece bıraktığında da ve biz o yangının ortasında oturup "ben şimdi ne yapacağım" diye uzun uzun düşünüp kendimizi ağlarken bulduğumuzda da. hüzün hep hayatın içinde olmalı ki her şeyi, her duyguyu dozunda yaşayabilelim.
çok mutlu olduğumuzda hüzün bize mutsuz olduğumuz günleri de hatırlatsın. hatırlatsın ki dozu aşmayalım, bir ihtimale kapılıp, sürüklenip kendimizi koca bir ihtimaller denizinde bulmayalım. en mutsuz anlarımızda da bizi bulup, daha üzgün anları hatırlatsın. hatırlatsın ki kendimizi bir karadeliğin içinde savrulurken bulmayalım. hatta "daha iyi günlerim olmuştu ama daha kötü günler de gördüm" diyip kendimizi orta şekerli bıraktığımız durumlarda da bulsun bizi. bir silkelesin, desin ki kendine gel, sen bihter ziyagilsin, aptallık etme. ama yine de bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. yine bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim. hüznüm de burada devreye giriyor işte. benimle büyüyor, benimle coşuyor, benimle üzülüyor. ben gidersem, gidecek olursam, gitmeyi düşünürsem, benden geriye sadece hüznüm kalacak.
sözümü de yine hem melodik olarak hem de sözleriyle hüzünlü olan, hüzünlü hissettiren bir şarkı ile bitireyim madem.