bugün

tutsiler ve hutular arasında 1994 yılında gecen ve bm nin sadece izlemekle yetindigi bir katlıamı gercek oykusuyle anlatan bir film.
bu film izlendikten sonra hutu avına çıkılması vaciptir.
-Böyle bir canavarlığa tanıklık edip de nasıl müdahele etmezler?
-Bence insanlar bu görüntüleri* gördüklerinde "Ah tanrım, ne korkunç" diyecekler ve yemeklerini yemeye devam edecekler.

sanırım ilerde bigün böyle yasanmıslıkları daha iyi anlayıp, "Ah tanrım, ne korkunç" dedikleri durumda olacagız diye düşündüren film.
boğazın düğümlenir ,burnunun direği sızlar ya öylesine ayakta alkışlanacak baş yapıt..
filmi schinler'in listesi* ile benzeştirenler var. kesinlikle katılmıyorum.

schindler'in listesi'ndeki o stilize sahneler hepimizin malumu. ağır çekim müzikle bombardımana tutulan, hatta kimi zaman kırmızının gücüyle seyirciyi can evinden vuran bir tekniği vardı schinler'in listesi'nin. lakin hotel rwanda bu kolaycılığa kaçmamış. insanı sömüren bir tarafı yok. daha düz deyişle, insanlığın bugün yahudi soykırımına ve tutsi soykırımına bakışları arasındaki farkı ifşa ediyor bu kıyaslama. zira biz, yani yahudi soykırımına salya sümük ağlayan insanlar, ruanda'da olup bitenlere, filmde fiennes'ın da dediği gibi "ay çok korkunç görüntüler" demekle yetindik; ruanda bizim için asla bir konsantrasyon coğrafyası olamadı.

ayrıca, schindler'in listesi ve munich gibi filmlerle yahudi soykırımına "ışık" tutan aşağılık adi züppe steven spielberg'in, ırak işgali başladığında, ekürisi, bir diğer soysuz köpek tom cruise ile birlikte "ırak politikalarınıza destek veriyoruz bay bush" dediğini de hatırlatmakta fayda var.

bunları bir araya getirdiğimde tek şey düşünüyorum: demek ki dünyada yahudi soykırımından başka soykırım olmamıştır; demek ki ruanda'da 100 günde 1milyon kişi öldürülmemiştir, demek ki somali refah içerisinde bir ülkedir, demek ki sri lanka'da hiçbir zaman o 63bin kişi yaşamamıştır, demek ki bosna'da 250bin rakamının hiçbir anlamı yoktur ve demek ki ırak'ta 655bin kişi sadece istatistiktir.

kusayım düzeninize!
birleşmiş milletler'in nerede birleşmiş olduklarını ifşa etmiş olan filmdir.

ayrıca açıkça söylemeliyim ki filmini izleyene kadar ne hutu bilirdim ne de tutsi. ruanda'yı da orta afrika'da bir ülke olarak bilirdim. yani hepsi bu. evet bilmiyordum çünkü kimse bilmemi istemiyordu. yahudi soykırımını yüz mülyon defa gözümüze sokan dünya medya kartelleri dünya'da başka katliamların da olduğunu unutturmuştu bana.

merak ediyorum da acaba bir gün oturaklı bir müslüman yönetmen çıkıp DA ırak'ta yaşanan dehşeti bir de müslümanların objektif bakış açısıyla sunacak mı bizlere? hadi birisi çıktı ve bunu başardı diyelim. peki o muhteşem filmler yapan hollywood yayınlayacak mı bu filmi? hadi geçtim hollywood'u. onlar porno çekedursunlar. ülkemizde yayınlandığı zaman bu film kurtlar vadisi ırak veya amerikan pastası kadar hasılat yapabilecek mi?
(#657171 nu'lu girdiye ithafen)

ismet özel'in aşağıdaki dizelerini anımsatan film.

Nezaketten haklılardan yanayızdır hepimiz
Sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
Yaşamak deriz -Oh, dear- ne kadar tekdüze
Katliamlar ne kötü be birader.
vcd'sinin arka kapağında da yazdığı üzere ''modern katliam''ı anlatan filmdir, daha dün izlemişimdir, yorum yazmayı düşünürken, bu saatte başlığına rastlamak tesadüf olmuştur. Ruanda'da bir otel müdürünün soykırımdan kaçan mültecileri otelinde saklamasını ve bu yolla film sonunda onların hayatını kurtarmasını konu almaktadır. Herkesin Nazi Almanyası'ndaki yahudi katliamını bilmesine, filmlerle bunu adımız gibi ezberlememize rağmen Afrika'daki soykırımlar gözardı ediliyor. Niye? Çünkü orda batı'nın maşaları aracılığıyla yaptığı bir sömürü ve katliam var. Allahtan böyle filmler yapılıyor da ucundan kıyısından birşeyler öğrenebiliyoruz. Almanya'daki gaz odalarını biliyoruz ama Ruanda'da sırf tutsi diye khu'ların insan doğrarken aldıkları satırların tanesinin Çin'den 50 cent'e alındığına,bu vahşi aletlerin tutsilerin sadece gövdeleri kalıncaya kadar doğranması için kullanıldığına ve ardında 1 milyonu aşkın ölü bıraktığını bilmek istemiyoruz.

--spoiler--

işte ancak böyle gerçek yaşamdan alınma filmlerle bazı şeyleri öğrenebiliyoruz, onlara karşı gözümüzü açabiliyoruz. Ya da onu bile yapmayıp filmde gazeteci rolündeki adamın söylediği gibi ''Ay ne korkunç'' diyip, televizyonu zaplayıp, akşam yemeğimizi keyifli bir şekilde yemeğe devam ediyoruz. Film ise önemli bir yeri,Avrupalıların afrika'daki kanlı ellerini, hem de başarılı bir şekilde gösteriyor. Belçika Ruanda'yı sömürgeleştirirken ülkeyi saçmasapan bir şekilde, insanları boylarına,tenlerinin açıklık-koyuluk farkına ve burun şekillerine bakarak ırk olarak ayırmışlar ve nüfus cüzdanlarına tutsi veya khu diye damgalattırmış. Sonra ülkeyi tutsiler üzerinden yönetmeye başlamış, onların üstün ırk olduğunu empoze etmiş ve sömürgelerinden çekilince de yönetimi khulara bırakmış. Khular da başa geçince eski yönetimde yer alan tutsi halkından hıncını bu 3.5 aylık soykırımla çıkarmış ve Birleşmiş Milletler dahil herkes bu katliamı sadece seyretmiş. Üstüne bir de Fransızlar khulara el altından silah yardımı yapınca katliam ,azdıkça azmış: tecavüzler, çocuklara kadar varan doğramalar, yakılan köyler... Masal gibi ama tanıdık bir yöntem değil mi? klasik parçala ve yönet sistemi uygulanmış.

--spoiler--

Peki Ruanda'daki bu katliamı Birleşmiş Milletler ordusu mu durdurmuş 100 gün sonra? Hiç olur mu öyle şey? (!) Ruandalılar yine kendi kendilerini kurtarmışlar. Ayaklanan Tutsi isyancıları Khu çetelerini sınıra kadar sürmüşler de bu soykırım ancak öyle durmuş ve tarih Temmuz 1994'ü gösteriyormuş.
bu akşam 20.30'da trt1^de gösterilecek, kaliteli yapım.
insan denilen varlığın, yarattığı korkunç geçmişten utanması ve bunun doğal sonucu olan geleceğinden korkması gerekir.

işte film tam da bu konu üzerine...
ruanda katliamını konu alan film. 1994 yılında ruanda da hutuların 100 gün içerisinde yaklaşık 1 milyon ılımlı hutuları ve tutsileri katletmesini konu alıyor. filmin sonunda kahramınımız o cehennemden kaçmak için yaptığı girişimler sonucunda belçikaya gidiyor. yani belçika burada bu aileyi kurtarmış oluyor. burada bi dur dur bi. ruanda da hutular ile tutsileri burun büyüklüğü gibi saçma akıl dışı bir kritere bağlı olarak ayıran kim? azınlık bir halkı iktidara getirip ona olandan daha fazla imtiyaz verip büyük çoğunluğun öfkesini kazandırmasına neden olan kim? bildiniz cevap: belçika!

peki ya fransa? sütten çıkmış ak kaşık mı? (bkz: cezayir) diğer ülkelerdeki tutsilerin katliamı durdurmak amacıyla askeri olarak ruandaya girip duruma el atacakken ( ki o ara ölen kişi sayısı 600 bin di ) fransa "du bakalım burada ben varım olaya ben hakimim sen merak etme" diyerek 200 bin kişinin daha katledilmesine seyirci kalmışmıdır kalmamışmıdır?

bir 10 yıl sonra bosnadaki katliamı konu alan film çekilir. biz gene "aaa dünyada neler olmuş" deyip filmi izleriz. güzel filmdi deyip geçeriz.

aynı konuyu ele alan bir başka film (bkz: shooting dogs)
(bkz: hutu)
(bkz: tutsi)
mutlaka izlenmesi ve ders alınması gereken müthiş eser.
don cheadle ın döktürdüğü, ruanda soykırımında bir otele saklanıp kurtulmaya çalışan insanların hikayesini anlatan film. gerçek hikayelerden uyarlanmıştır.

zira babam ve oğlum gibi kötü bir filme ağlayıp buna ağlamayan insanlar gördüm. yazık. çok yazık.
film niye yapılır a cevaptır kendileri. ki bu ince düşüncenin sahip olduğu bir beyin nin filmi bir dantel gibi detayları ile göz önüne çıkarması en can alıcı noktalarından birini oluşturur.
izlerken can çekiştiğim, acınası film.. böyle bir vahşet daha önce görmemiştim..
o ortamda kalsaydım girerdim bi deliğe alırdım yanıma bir çuval patates ben diyeyim bir ay oradan çıkmam siz deyin bir sene. Tabi ya polimiğe hiç gerek yok.
katliam pisliğini olabilecek en izlenir seviyede seyirciye sunmuştur. rahatsız oluyorsak, bu filmin başarısıdır.

joaquin phoenix in filmdeki sözlerinden dolayı mahçup olmayacak seyirci de yok. tam hatırlamıyorum ama; "herkes bu katliamı tv haberlerinden izleyecek, sonra da sadece kanal değiştirecekler."şeklinde olması lazımdı. *
evet, gerçekten de öyle. bu katliam gerçekti ve ben 2006 yılında filmi izlediğimde öğrendim bunu.
çok kaliteli olmasına rağmen aynı konuyu işleyen sometimes in april kadar başarılı olmadığı kanaatinde olduğum film .
yapılan yorumları gördükten sonra bende gereken etkiyiyi yapamamış film. sahneler daha iyi işlenebilirdi. ayrıca filmde jean reno'yu görmek güzeldi.
terry george'un yönettiği, don cheadle'ın başrolünü oynadığı mükemmel bir film. ne yazık ki hakettiği değeri göremediğini düşünmekteyim. birleşmiş milletler'in nerelere nerden baktığını, insanlara sırf renkleri ve ırkları için nasıl davrandığını ve aslında insanları hem birleştirip hem birbirlerine katlettirdiğini gösteren film. şiddetle tavsiye ediyorum.
görsel
birleşmiş milletler'in görevinin barışı kurmak değil, mevcut barışı korumak olduğunu öğrendiğimiz filmdir. afedersiniz ama sokarım öyle barış gücüne ben!
"her zaman yer vardır."

tek kelimeyle başyapıt.
(bkz: siz zenci bile değilsiniz rwanda lısınız)