Yük . Duygusal yük hem de. Sırtımda 20 kg 50 kg 100 kg taşısam bu kadar yorulma diyorum bazen . Biraz önce biri gördü beni yaşından genç gösteriyorsun valla dedi taş çatlasın 33 derim sana diye övdü güya beni . Oysa resmi olarak 28 e girmeme 1.5 ay var. Bunlar heeep kaldıramadığım yüklerin getirisi . Hayat bazılarına güzel şeyler vermiyor. Tam tersi her şey b.ktan derken bile elindeki iyi yanları alabiliyor.
Dikiş tutturamamış olduğum hissi... Yalakalığı beceremiyorum, ne yapayım. Günün birinde "keşkelerle dolu bi' ömür yaşadım" demek istemiyorum; ama dilim pütürlü, beceremiyorum.
Efkârlıyız, evet. Koca ülkede ve hatta dahası cihanda olmayan var mı? Ellerimizde sanal gerçekliğimiz, sahtenin peşinde, inanmak istediğimize inanıyoruz. Harcadığımız zaman kesinlikle öğrenmek için değil. Varlığımızı ifade etmenin yolunun bu olduğunu düşünüyoruz. Takip ettiklerimiz, dinlediklerimiz ve izlediklerimiz... Bunlardan mı ibaretiz sadece? Bizi biz yapan özelliklerimiz toplumda kabul görmüyor diye, kendi hikayelerimizi de beğenmeyip çöpe mi atalım? Ne zaman ...'dan(den) -ismimiz her neyse işte- tek bir tane olduğunun farkına varacağız? Değer verdiğim biri şöyle derdi: BEN, Tanrının varlığının en büyük kanıtıdır.
Saat 3 olunca bişey oluyor bana geç kalmışlık hissi çöküyor gene ya.
5 yıllık uğraştığın şeye ne kadar adilik yapsa da bazen içe sinmiyor geçen yıl bile Eylül ayı her fırsatta bakıyordum.
O arada yazar yapıyorlardı galiba bilemiyorum yaw.
2-3 sene önce daha güzeldi.
Artık yetişemiyorum ya da fazla dalıyorum buralara.
pek bir şey yok. en azından benim için ya da belki de ben ne yaşadığımı, ne hissettiğimi bile bilmiyorum. geceye hiçbir şey biriktirememişim ya da biriktirdiklerimden uzak durmak istemişim gibi. iyice deli ettim kendimi.
Zamanının tüm çarpık menfaat zincirlerini sözcüklerle parçalamaya çalışan bir şairmiş Nef'i. Bu denli korkusuz olanların yaşaması istenmediği gibi, onun da istenmemiş. Hiçkimseyi kayırmadığı halde rivayet o ki; kendi canını bile kayırmamış, hep doğru bildiğini söylemiş. Şimdi de böyle birisi olsa ne iyi olurdu.
Sabretmenin biz yetişkinlere bile zor geldiğini bildiğimiz halde, oğluna tam 1 yıldır sabretmesini söylediğin ve söz verdiğin şeyi nasıl alacağını kurarak yatağında debildenmek...
Tamam, hikâyelerimizi kendimiz yazmayalım: El yazımız çirkin diye itibar görmezse görmesin; ama bari arzuhalciye anlatır gibi bizler söylesek, ucu açık küşayişli kelimeler, daktilo tuşlarındaki ahengini usta parmaklarda kendiliğinden bulsa... Olmaz mı? Dostun bahçasına giren hoyrat, dallarımızı ne demeye kırar? Gül müyüz? Postu serecek, kara toprak altına girecek yalnız biz miyiz?
düşünceler... şarkılar...
yaşanması mümkünken yaşanamayanlar...
gözlerimi kapattığında zihnimde canlanan belki de hiç gerçekleşmeyecek hayaller...
buruk bir gülümseme , kocaman bir boşluk ,biraz acı belki de çokça acı...
en mutlu anımda bile gülümserken gözlerimin dolacağını bilme düşüncesi...
kırgınlıklar ,keşkeler ve acabalar...
en derinde hissettiğim , varlığına fazlasıyla alıştığım için bir gün bu duyguyu kaybedersem ne yaparım diye düşündüren bir sızı .Kitabın aynı satırını tekrar tekrar okuduğumu bile fark ettirmeyecek türden..