bugün

biz küçükken annem kömür alamadığımız için konfeksiyonların çöpü olan kumaş yığınlarını alır onları yakardı. oda lastikli olduğu için sobada leş gibi kokardı. hey gidi günler hey.
iç burkar mı bilmem ama değer verdiğiniz her koşulda yanında olduğunuz derdin de sıkıntısında hastalıkta işi gücü bırakıp koştuğunuz insanlsr gün geliyo sıkıntı da kaldığın da sıkıntını bildiği halde umursamıyo bile. Ben onu bunu bilmem de bi anneniz kalıyo yanınızda herşeye rağmen. Değerini bilin annelerinizin.
Derdini sorduklarında anlatacak dünya kadar şeyin olmasına rağmen iyiyim uykum var sadece demek. Anlatmamak değil bu anlatamamak.
Dolmuş kartını diğer montun cebinde unutmak .
Asla bambaşka biri olamayacağımı bilmek...

Oysa Nuri gibi biri olmak isterdim.

Biraz yapılı vücut ve uzun boy, turuncu sakallar, biraz cin gibi akıl, sosyal becerilerde başarı, geniş çevre, iyi bir arkadaş ortamı, hayvan sevgisi, konuşma becerisi...
Bir şeyin değerini kaybetmeden anlayamıyor oluşumuz . Bu kimi zaman bir insan, kimi zaman bir eşya oluyor ama mutlaka onu oturduğu koltuktan kaldırması gerekiyor insan denen varlığın o boşluğu hissedebilmesi için heralde. insanlar mutlu olmak için sürekli kusursuzu arayıp duruyorlar, oysa kusursuz birisiyle kim, nasil mutlu olabilir ki? O zaten kusursuz olduğundan sana ihtiyaç duymayacaktır. Ki birine ihtiyaç duymak kusur da değildir. Eğer elini tuttuğunda huzur bulabildiğin birisi var ise hayatta zenginsindir mesela. illa konuşabiliyor olman gerekmiyor onunla, aşık iki insanin arasındaki her sohbet ses kirliliğinden hallicedir. Çünkü konuşarak sevemezsin birini, kelimeler siyasetçilerin, yazarların, ozanların silâhlarıdır. Sevginin silahı olmaz, masumiyeti olur, derecesi olur, huzuru olur ama silahi olmaz. Bu yüzden seven incitilmemelidir, çünkü o silahsizdir. Vakt-i zamanında güzel bir şairin dediği gibi "astım hastası olan karısı için sigarayı bırakan adam seni seviyorum demesede olur " . işte böyle masumanedir ve masumane olmalıdır. Sebeplere dayandirilamaz, çünkü sebepler var ise o sevgi değil çıkar ilişkisidir. Sevgi karşılıksızdir, aşk sevginin kontrolsüz halidir, dolayısıyla tehlikelidir. Günümüzde insanlar birbirlerine hayatı dar etmekte o kadar meşguller ki, mutluluğu iskaliyorlar, bulan da elinde fazla tutamıyor fani nedenlerden . Halbuki mutlu olmak için öyle dev sahnelere, büyük tiyatrolara gerek yok, 2 güzel yürekten başka ne lazım ki insanoğluna? Insan mutlu olduğu şeylere kolay alışıyor ve bu sebepleri kolayca eleştirip yıkmaya başlıyor alıştıktan sonra. Tarumar ediyor karşısındakini mutlu olmak yerine havadan sudan sebeplere. Halbuki insanları dinlemese, karşısındaki kişiye verse aynı değeri, bu gün soğuk yatağında yastığa değil, sevdiğinin kollarında mutluluğa sarılı uyur olurdu...
bilen bilir kaldırımlardaki escort kartvizitlerini. bunu atanlar günlük 100 tl para alıyorlarmış. aylık 3000 tl para lan.
aşağı fotoğrafta ki görmüş olduğunuz şahıs mustafa abi.

görsel

bizim dükkanımızda çalışıyor. 59 yaşında. evet neden emekli değil dediğinizi duyar gibiyim. çocukken çalıştığı dükkanın işvereni mustafa abimize sigortanı yaptım diyerek kandırmış. nasıl oldu bilmiyorum ama gerçekten de şimdi emekli olması gereken yerde çalışmak zorunda. daha küçükken başlamış sıkıntılar. ama o hep gülüyor böyle. diyorum mustafa abim nasıl böyle bütün sıkıntılara karşı gülebiliyor, mutlu olabiliyorsun? diye, o da hüzün bize neyi getirir? diyor.

gerçekten çok zor işi. şurda kazandığı para kaç kuruş sanki, yetmiyor işte. evi meram da, yani çalıştığı yere 15 20 km uzaklıkta ve o bu mesafeyi bisiklet ile katediyor otobüse para vermemek için. kış mevsimi onun için ne kadar zor biliyor musunuz? zaten şeker hastası, bir de bu halde çalışıyor. başı dönüyor ara sıra. hatta fotoğrafta da gördüğünüz gibi elini makinaya kaptırdı 3-4 gün önce. ama o bütün bunlara rağmen gülebiliyor.

siz şimdi diyeceksiniz ki "iyi de bize ne?" haklısiniz onu da es geçmeyelim. bunu atmamin nedeni bizim dert edindiğimiz şeylerin ne kadar da küçük şeyler olduğunu anlamamız. sadece ders çıkarmamız için.

ah be mustafa abim, ben bu kadar rahat hir yaşam sürdürdüğüm halde bir türlü senin gibi gülemiyorum. belki de gerçek huzur rahatlık değildir, belki gerçek huzur onca sıkıntıya rağmen gülebilmektir.
Sigaranı yaktığın an gelen gereksiz otobüs.
Trafik ışıklarında para toplayan kız çocuğuna bonibon verince "bu 5 liradan bile güzel abla" demesi.
Eski kız arkadaşı ondan bir kızın numarasını alıp "ben onun sevgilisiyim yakın olmanızdan rahatsız oluyorum" diye mesaj atmasının nasıl hoşuna gittiğini izlemiştim zamanında. Şimdi bunu ben yapmak istesem olay çıkartır muhtemelen. Oysa yapacak da yığınla kız var.
abi ben dedemi özledim.
ben dayımı özledim.
Yolda yürürken evden güzel bir yemek kokusu gelmesi ve kokuyu alan küçük çocuğun "anne bizim evde boyle koksun, çok güzel bak " demesi. Annesinin üzgün bir şekilde çocuğun başını sevmesi.
Hayatin zaten komple kendisi iç burkuyor. Somali'de hergun açlıktan ölen yavrucaklar bile yeter.
(bkz: passat mı çekeyim yanlarına)

unutursak kahrolalım, lastiğimiz patlasın.
ataması yapılmamış bir öğretmenseniz her okulun önünden geçişinizde o zil sesinin, çocuklarının çığlıklarının içinizi dağlaması. başınızı önünüze eğip daha hızlı yürümeye başladığınızı farkedersiniz. okulların açıldığı ve karnelerin verildiği gün daha şiddetli olur sancısı.

edit : atandım.
dün bir yakınımı ziyaret için ankara' nın dışında elmadağ' da bir huzurevine gittim.

tam yemek saatiydi. hepsi koridorda masaya oturmuş yemek bekliyorlardı. gittim yakınıma sarıldım. hal hatır sordum. orda ki yaşlılardan biri " bana da sarıl" dedi.

"bana da sarıl "

olduğum yerde kaldım. gittim sarıldım. tabi ki ağladım. sarıldığım teyze de ağladı. insan hiç tanımadığı bir insandan ona sarılmasını istiyorsa gerçekten çok ama yalnızdır.

çıktım eve gittim. akşama kadar kendime gelemedim.

ne kadar yabancıyız başka insanlara, hayatlara diye düşündüm. hep kendimizle meşgulüz..

halbuki kimse istemeden sarılsak?

dünya daha güzel bir yer olmaz mı?
dün akşam saatlerinde arkadaşımla otobüs bekliyorum hava soğuk, fena rüzgar vardı. biraz daha kuytu diye cadde üzerinde bi dükkanın önüne doğru geçtik orda konuşuyoruz. o sırada kağıt toplayan 9-10 yaşlarında bi çocuk biraz yavaşladı, çünkü biz geçeceği yolu tıkıyorduk, arkadaşımın sırtı dönük olduğu için çocuğu görmedi. ben arkadaşıma çekil dedim. çocuk bana baktı bozuk bi türkçeyle özür dilerim dedi ve hızla gitti. benim boğazımda bir şeyler düğümlendi. arkasından seslenmek, özür dileme evlat özür dilemesi gereken sen değilsin demek istedim ama hiçbir şey diyemedim. o çocuğun bakışları beni deldi geçti be sözlük.
Kurduğun hayalleri genellikle başkaları yaşarken sen yeni hayaller peşinde koşarsın. Tam "oh be" derken yine bir sorun çıkar durur.
Çocuklardır. Dünyanın her yerinde en fazla canı acıtılanlar da onlardır.

görsel
zeka ile rızık doğru orantılı değil.yıllarca dirsek çürüttük diyorsun, bir bakıyorsun kimler nerelere gelmiş.
dünya da 80/20 kuralı hiç bir zaman bozulmaz.

(bkz: Pareto ilkesi)

sonuçların %80'ini, eylemlerin %20'si oluşturur.
Şu anda tüm dünya nüfusunun %20’si toplam zenginliğin %80’ine sahip.

Genellikle girdilerle çıktılar arasında bir dengesizlik oranı vardır. Çalışır, çabalarsınız ama tüm bu çabalarınızın, enerjinizin %20’si; ürettiklerinizin, sonuçların %80’ini oluşturur.
görsel
az önce denk geldim bir itiraf hesabında. Resmen canım sıkıldı.
Evet diyen insanların yol yaptı diyerek avunması çok ama çok acı.