bugün

gercek hikayeden alıntıdır:

halk ekmek önü...

- abi bir ekmek lütfen (para uzatılır ekmek alınır)
+ hocam bu 5 kurus eski gecmiyor
- tamam o zaman hocam kalsın (ekmek geri uzatılır)

not : hikayedeki ekmeği geri veren benim.
sevgilimle buluşacaktım ve lisedeyiz o zamanlar ve haliyle paramız yok ve adamlık sevgiliye para ödetmemeyi gerektirir ya o zaman ki kafaya göre. ilk gün için zar zor bir şeyler yapıp ucu ucuna yetecek para bulduk. ama ödüm kopuyor para yetmeyecek diye. bırakın o günü bütün ay için harcamam gereken parayı gözden çıkarmıştım ama o kadar az param vardı ki bildiğin işkenceydi. neyse ki öyle ya da böyle günü atlatmıştık. tam vedalaşırken "yarın da buluşalım mı?" sözü yankılandı kulaklarımda. ve doğal olarak hayır da diyemedim. sağolsun abim cebindeki tüm parasını bana vermişti 2. günü de geçirmiştik. şimdi durumları toparladık ettik, iş güç sahibiyiz fena sayılmayacak da kazanıyoruz. işte o yaşanılan zamanlar şimdi kazanılan paranın ve yaşanılan günlerin değerini belirliyormuş onu çok iyi anladım.
ilkokul da ben mahalle bakkalından veresiye çubuk kraker alıp okulda bütün gün onunla idare ederdim. sınıf arkadaşım bi piç vardı. daha sonraları öğrendiğim kadarıyla babasının cadde'de tuning dükkanı varmış zenginlik oradan geliyormuş. çok zengindi orospu çocuğu. her teneffüs kola-hamburger-biskrem yerdi. onu gördükçe ben çantamdan krakerimi çıkarmaya bile utanırdım. harbi fakirdik lan biz.

şimdi eğer bu yazıyı okuyorsa ona sesleniyorum. senin ben amına koyayım. artık ben de zenginim oç.
annemin üniversite'ye dair anılarıdır. ne zaman hatırlasam daha çok severim annemi. mesela annem utanarak spor ayakkabı istemiş annesinden. anneannemin bulduğu spor ayakkabıların biri siyah biri beyazmış. annem ayakkabı boyasıyla idare etmek zorunda kalmış. bir gün yağmur yağıp boya çıkınca okulun ortasında çok utanmış. hiç bu kadar üzülmemiştim. bir kız için giyim ve ayakkabının önemini çevremden biliyorum.
Kız kardeşten alıntıdır.
Seneler evvel babamızı yeni kaybettiğimiz dönemlerde, içine düştüğümüz anormal boyuttaki parasızlıktan ötürü, üniversite öğrencisi olan kardeşin, yol parası dışında, hiç parasının olmaması. Evden çıkarken, ev ahalisini üzmemek adına, çaktırmadan cebini kesme şekerle doldurması, gün içinde düşen kan şekerini bu yolla dengelemesi. Vapurda martılara atılan simitlere melul melul bakıp, martıları kıskanması...Hatırladıkça, gözleri dolduran, yüreği sıkıştıran, isyan ettiren durumdur. Kardeş mezun olmuştur, eli ekmek tutmuştur, martılara asla simit atmamakta ama öğrenci okutmaktadır. Aslan kardeşim...
Bir gün annemden muzlu pasta istemişim.Yaşım 3. Annem evde pasta yapmak adına bitek şeker bulabilmiş.Ha pasta alacak parayı soruyorsanız baba memur bazen maaş alamayan bir memur.Borç nirvanaya ulaşmış. Gariban anam almış evdeki ekmeği ıslatmış iyice gitmiş komşudan krema almış, seyyar satıcıdan 1 tane muz şekeride katmış. Yemişim güzel güzel. Şimdi istediğim zaman gidip istediğim pastayı yiyebilirim ama o pasta bana çok şey öğretti küçük yaşımda teşekkürler annem.
üni yılları..

parasızlığın ve sigarasızlığın rekor kırdığı günler..

sokaklarda sigara izmariti aramaktansa en güzel fikir garaja gitmekti çünkü otobüs aniden hareket edince yolcular sigaraları yarım bir şekilde atıyordu..

adamın biri cebinden kısa marlboro çıkardı yaktı, içim nasıl da gitti, hiç unutmam..

yaktıktan hemen sonra muavin ''hadi abi kalkıyoruz'' dedi, adam daha yeni yaktığı sigarayı yere attı..

bir çitanın geyiğe kilitlenmesi gibi sigaraya kilitlenmiştim, adam otobüse biner binmez atlayacaktım yerdeki kısa marlboroya..

ama o köpek herif ne yaptı biliyor musunuz..

tam binecekken geri dönüp marlboroya olanca gücüyle bastı..

bilmiyordu ki o an sigaraya değil, benim yüreğime basmıştı..

gelmişinden girip geçmişinden çıkmıştım..

yıllar geçti bu mevzunun üzerinden..

ve ben bugün yolda içtiğim sigaraları hep yarısına kadar içiyorum..

ve ben sigarayı yere attığımda ayağımla üzerine hiç basmıyorum..
kız kardeşimin yakın gelecekteki diş tedavisi hakkında ufakta olsa ön bilgi almak için gittiğimiz dişçinin, herhangi bi tedavi uygulamadan, herhangi bir alet edevat kullanmadan, sadece bi kaç bilgi vermesi ve sonunda bilgisini paylaşması sebebiyle 70 lira tedavi parası istemesi, sene 2004. yanımızda o kadar para olmadığı için kız kardeşimi rehin bırakmam, gidip para aramam. dişçileri hiç sevmem.
ilkokul dördüncü sınıftaydim. babam polis memuru annem ev hanımı. 4 kardeşiz. ev kira. okula 250 bin ile gidiyorum. sıfır gocunma var ama. zaten insan bazı şeyler yaşayana dek fakirliğin ne demek olduğunu pek bilmiyor.. ben de o zamana dek anlamamisim demek ki...

geleceği parlak zeki bir ogrenciymisim. şimdi o zekadan eser yok ya neyse. epey kalabalik bir okulun en iyi öğrencilerinden biriydim..futbolla aram çok iyiydi. o yüzden param olmasa dahi eksikligini hissetmemişimdir.

bir gün yine okulda matematik dersindeyiz. aniden sınıfa müdür yardimcisi girdi ve ismail ile benim ismimi okudu. ben de matematik yarışmasi için geldi müdür yardimcisi falan sanmıştım. değilmiş.

neyse ciktik siniftan kütüphaneye yöneldik. kütüphanede bir sıra vardi. okuma kitaplarıyla ilgili galiba diye düşünürken meğer ailesinin durumu iyi olmayan öğrencilere devlet yardimiymis. ne olduğunu anlamadan elime seffat bir poset icinde bir önlük bıraktılar. üstümdeki önlük eskimisti. ama temizdi, ütülüydü. onu giymekten hiç gocunmamiştim.

kendimi ellerimde önlükle sınıfımda bulduğumda acıyan gözlerin bana baktığını gördüm. ben utandığım zaman kıpkırmızı olurdum. hoca bir kere beni ovdugunde domates gibi kizardigimdan hoca bana domates demişti.. işte öyle kizarmistim. çok içime dokunmuştu. paramız vardi belki çok değildi tamam ama önlük alabilirdik pekala.. belki biraz daha eskimesi gerekiyordu yenisinin alınması için..

o gün birine yardım ettiğimde yapacağım iyiligi uluorta yapmak bir yana kendime dahi iyiliği unutturacagima dair kendim söz verdim..
bir keresinde berbere gittik.
dönüyoruz dönercinin önünden geçerken aç mısın dedi babam evet dedim
girdik içeriye oğlana bir çeyrek dedi
bana baktı ve benim işim var ye sen dedi
tamam dedim bende.
bi masaya oturdum cam filtreliydi babamı izledim babam gitti bir pogaca aldı ve yedi.
9-10 yaşlarındaydım. hiç unutmam bunu.

alıntıdır.
yıllar önceydi, sanırım ilkokul yıllarımdı.
evin en küçüğü olduğumdan ekmek almaya ben giderdim.
bakkala veresiye yazdırır idik.
ve bir gün annem, yine bakkala gitmem için beni yanına çağırmıştı.
çekmecenin köşesinden, çantasının dibinden çıkardığı bozuk paraları elime tutuşturmuştu.
annemden sakız almak için 50 bin lira daha istemiştim.
o zamanlar sakız 50 bin lira idi ve 50 bin lira kafa yaracak cinstendi.
paradan altı sıfır atılmamıştı henüz.
o zamanlar paramız da yoktu zaten.
altı sıfır atılmasının hiçbir anlamı yoktu.
benden 50 bin lira istediğimi duyan annemin bana verdiği cevap:
"baban maaşını alınca oğlum." idi.
bir sakız almak için babamın maaş almasını bekleyecek olmak, benim hayal dünyamı geliştirmişti adeta.
geceleri başımı yastığa koyduğumda babamın maaş aldığı günü düşünür, istediğim sakızı seçebilecek olmam beni mutlu ederdi.
ve babam maaşını aldığı gün, eve pastayla gelir, aldığı bütün maaşı salonda etrafa fırlatırdı. gülerdik, mutlu olurduk.
neyse! o gün; elime tutuşturulmuş paralarla bakkala koşarken -ben yürümeyi bilmem sürekli koşarım- yere düşmüştüm.
elimdeki bütün bozuk paralar etrafa saçılmış, bazıları kanalizasyon deliğine kaçmıştı.
dizlerim soyulmuş, avuçlarımın içi sızlarken benim aklım bozuk paralardaydı.
topladığım kadarını toplamıştım fakat; eksikti. geri de dönemezdim.
bakkala, avuçlarımın içindeki sızının da farkına vararak ilerliyordum.
her bir adımımda ise; dizimin katlanan yeri; beni daha da korkutuyordu.
çünkü biliyordum bana bakkalın soracak olduğu soruyu;
"veresiye doldu taştı, baban maaşını ne zaman alacak oğlum?"
bu soruyu bakkalın sorduğunu babama söylesem üzülür diye ona da söyleyemiyordum.
sadece üzülmekle kalmaz, döverdi bile belki de bakkalı.
ama iyi ki söylememişim. yıllar geçti, anılar kaldı işte. unutmam bu günleri ben.
o zamanlar güzeldi. gerçekten güzeldi. paramız yoktu belki ama rengarenkti her şey.
o gun okulda fotokobi parasi tarzi bisey toplanicakti. benimde yemek param yoktu. gece almayi unutmusum parayi ve babam memur oldugu icin servisle gidiyordu yani sabah parayi almamin imkani yoktu.
ama o gun babam servisi kacirmis, nasil sevindiysem kosa kosa yanina gittim beni mutlu gorunce o da guldu. * konustuk biraz,5lira istedim ben.
o an sanki babam bi kotu oldu. of cekerek "kizim dolmus parasini nasil cikarticagimi dusunuyorum ben" dedi. allah kahretseydi dilimi de soylemeseydim bu lafi.
babam yuruycekti mecbur. *
beraber cikarken elimi cebime atmamla 10tl bulmam bir oldu. nasil sevindiysem parayi direk babama uzattim bir sey soylemeden. babam "sen bu parayi al karnini doyur" dedi.
sonra aklima babamin yuruyecegi yollar geldi sibirya sogugunda. tekrar elimi cebime attim hic para yoktu. babama "burda bozukluklar varmis" dedim.

o gun okulda ac kalmam umrumda degil, ben asla babamin yuzunu dusurmedim.
babam ömründe tek bir gün tatil yapmadan günde 15 saat çalıştı. o babanın çocukları bu yüzden hiç garibanlık anısı biriktirmedi.
Garibanlığın diz boyu olduğu yıllardı, 20 sene evvel 7 yaşlarındayım. kendine has siktiriboktanlığı ile balkonu olan bir müstakil evde oturuyorduk. * Vesselam evde yiyecek zerre bir şey yok, hayal meyal hatırlıyorum annem çaresiz bir şekilde çıkmış tek basamaklı balkonun basamağına oturmuş dalmış gitmişti. sessizce yanına oturdum, o derin düşüncelerde yüzerken bende can sıkıntısı ile oturmuş bekliyordum. babam o yıllarda düzenli olarak çalışamazdı, sürekli ilk okulda babamın mesleğini (bkz: serbest meslek) olarak belirtirdim. annem dalmış otururken hiç unutmam gök yüzünden döne döne 1 adet kağıt para önümüze düştü. annem şaşkın ben şaşkınım gök yüzüne bakıyoruz buluttan başka bir şey yok, derken bir baktık 2 adet daha kağıt para döne döne bizim bulunduğumuz bölümde direk annemin önüne düştü. annem balkonun kapısını açtı baktı ne bir kuş var ne başka bir yaşam belirtisi. annem başladı dua etmeye içinden ben hala anlamadım ne olup bittiğini annem nasıl dua ettiyse artık o gün, benim inancım o yönde Allah karşılıksız bırakmadı o gün o kadını çocuğuyla. gitti alışveriş yaptı birde piknik tüpü doldurdu geldi. neyse geldi çorba falan yaptı yedik işte hayat nereden nereye getiriyor, insan yaşadığını unutursa ya piç olur yada hiç olur. o yüzden kimsenin geçmişini unutmasını istemem.
10 kurus paranin eksik olmasi nedeniyle dolmus parasini denkleyemeyip ise yürüyerek gitmek bunun icin evden bir saat önce cikmak ev sahibinin evden cikarmak icin elektrigi suyu kestirmesi kapinin zilinden sinirlerinin bozulmasi sonucu zili sökmek evde ampul eksigi nedeni ile ampulleri kulanacagin odadan odaya gezdirmek aidat isteyen yöneticiye denk gelmemek icin asansör kullanmamak elektrik kesme ihbarnamesi görmemek icin posta kutusuna bakamamak 100 lira banka borcunu faizi ve eve gelen icra marifeti ile sekiz yüz lira civarinda ödemek zorunda kalmak ohooo kitabini yazarim ben bunun bu daha ilk sayfasi olmaz.