bugün

görsel
görsel
Yazan, kendim.!
görsel
Ağustos Çıkmazı

beni koyup koyup gitme
ne olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme
ne olursun.

Atilla ilhan.
atatürk çoktu
düşman yoktu
atatürk geldi
hoş geldi.
geçit yok

bağdatl'ıyız, bağdat'tayız, bağdat'lıyız
bağdat'ta düşünce bombalar adımız meçhule kalır
adımız meçhul
yanar kavrulur bedenimiz sevdiklerimiz
yanar kavrulur
külümüz kalır geriye rüzgarda savrulur
sözümüz kalır
bir de öfkemiz, birde öfkemiz, birde öfkemiz
öfkeliyiz
kül savrulur, söz kalır, öfke büyür
büyüyor
bağdat'lıyız, bağdat'tayız, dünyanın her yanındayız
bu kan denizinin dalgalarıyla
yankileri boğacağız
bağdat'lıyız, bağdat'tayız, bağdat'tayız, her yandayız

geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
katlettiğin yetti artık, yetti artık, yetti
geçit yok, isyan var emperyalizme karşı
söndürdüğün ocaklar yetti artık, yetti, yetti

yetmez artık
bombaların durduramaz bu seli
sorulacak bir hesap var
yetti artık yetti
atılan bombanın bir hesabı olacak
olmalı
yetti artık, yetti
bu hesap vakti geldi

bombalanan topraklarda yakılan hayatların
söyleyecekleri bitmedi daha
bitmeyecek
bombalanan insanlarımız adına da
haykırıyoruz bir kez daha
katil amerika
önce gürleyen sesimiz kovar yankileri
sonra biz
bombalanan topraklarda yakılan halkların
soracakları hesap bitmedi daha
bitmeyecek

geçit yok amerika'ya
buralarda biz varız hey
türküz, kürdüz, arabız biz
sömürü, işgal, istila varsa
ya istiklal ya ölüm diyenler de vardı
varlar, varolacaklar hey
biz varken, geçit yok amerika'ya
buralarda biz varız
halkız biz
sömürü işgal istila varsa
kurtuluş kavgası olacaktır
biz halkız

bağdat yanan çocuk çığlık çığlığa
çığlık dicle'ye, nehir denize
denizler dalgalı mahir'ce meydanlarda
vurun dalgalar made in USA kıyılara
yükselin denizler
meydanları sel alsın
boğulup gitsin bu yankiler coni'siyle toni'siyle

bağdat'lı çocuğun çığlığı meydanlarda
öfke dolu bir haykırış, bir taş, bir ateş
ki hıncımız yanan çocukların acısı kadar büyük

kim yaktı bağdat'lı bebeleri böyle
hangi alçak çıkarlar için yüksek teknolojiyle
yaktılar, yıktılar, bombaladılar biliyoruz
biliyoruz suç kesin
suçlu malum emperyalizm
gereği düşünüldü
"iyi halsiz" katillere adil olmaktır en büyük ceza
bağdat'ta yanan çocukların acısı kadar
acımasız olacağız kovboylara
bağdat'ta yananların ahı kadar
adaletli olacağız.

tuncel kurtiz' den dinleyiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=wYv4fDaiOPQ
Sen şimdi gerdanını maviye,
Göğsünü bir yelkenliye,
Gönlünü ilk önüne çıkan yaz seferine bağlamışsındır...
Vurunca dibine sakız rakısının
Biraz da ağlamışsındır...

Benim yerime de sev,
Bekletme hayatı.
Bu kadarına razıysan, yaşa gitsin,
Kaç kişiyiz savunan sevdayı...
Dili çözülüyor gecelerin..
Gölgeler kaçışıyor derine
Alıp sihrini bilmecelerin:
Gün doğuyor şehrin üzerine.

Korkarak saklanıyor bacalar,
Gün doğuyor şehrin üzerine;
Dalıyorlar günün gözlerine
Gözleri uykulu atmacalar.

Sallıyarak dallarını kavak
Yükseliyor her günkü yerine,
Gün doğuyor şehrin üzerine
Mavi bir ışıkla ağararak.

Gün doğuyor şehrin üzerine,
Renk renk hacimle doluyor her yer.
Bakıyor dağınık yüzlü evler
Hala yanan sokak fenerine.

Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yaş.

Orhan Veli.
"Herkesin
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır,
içinden bir türlü uğurlayamadığı…"

Turgut Uyar
ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...

ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

ne güzel şey hatırlamak seni.
sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

-nâzım hikmet.
Onu kırmış olmalı yaşamında birisi
Dinledikçe susması
Konuştukça susması
Tek başına iki kişi olmuş
Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.
Şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...

can yücel
görsel

not: Ruh halimi yansıtmıyor. Denk geldi paylaştım.
ah benim gariban dertli kardeşim
zalimler dünyada yol vermez sana
gönlün hüzne dalmış kim kale alır?
kimse bahçesinde gül dermez sana

sanma ki her insan sözünü tutar
lokma tutar gibi sözünü yutar
vallah çıkar bitsin çelmeyi atar
çıkarı olmazsa bal sürmez sana

bilmediğin yerde eylenme sakın
yanlış iş yapıpda vaylanma sakın
yad el için boşa söylenme sakın
kimse senin gibi dil yormaz sana

bu hayyatta hep dik durmayı öğren
hedefe kitlenip varmayı öğren
kendi yükün kendin sarmayı öğren
kimse el atıpda dal sarmaz sana

serdalim nasihat ediyor siye
hakka yönel kardeş! kanma dünyaya
bi,r arzusu var mı vereyim diye
yaradanım sorar el sormaz sana

aşık mustafa serdali(bana aittir -ozmusta)
(bkz: attila ilhan) - barakmuslu mezarlığı

kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları
gözün gönlün kararmış sen nasıl gecesin hey gidi
ben ne inim ne cinim, ben bir garip ademim
barakmuslu köyünden selamsız oğlu bekir
yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir
benim köyümde avrat bile toprak gibi sevilir
ben ne inim ne cinim, ben bir garip ademim
nideyim bu mezarda babam yok, yalnız anam var
dedem yok bu mezarda, fukara ninem yatar
söyleyin dağlar-taşlar ben selamsız oğlu bekir
iki gözüm iki ateş parçası, iki taş parçası iki elim
yıkılası hanede sekiz boğaz altıma bakar
gece düşer, barakmuslu mezarlığı dirilir
barakmuslu mezarlığında seyran seyran ölüler
bir giden bir daha dönmez, gitti gider
sen harami yusuf, her yaranda bir çiçek açmış
sen hasretlik şakir, mapuslarda ölen şakir
evladım kadir nasıldı o seni dağda mı vurdular?
benim hiç sapanım olmadı anne,
ne kuşları vurdum,
ne de kimsenin camını kırdım...
çok uslu bir çocuk değildim ama,
seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
ben hayatım boyunca
bir tek kendimi vurdum! ..

Yusuf hayaloğlu..
Yalnızın Şarabı
Charles Baudelaire
Seven kadının o garip bakışı var ya,
Sere serpe yıkansın diye güzelliği
Dalgalı ayın titrek göle gönderdiği
Beyaz ışın gibi bize doğru kayar ya; Bir kumarbazın sonuncu para kesesi;
Çapkıca bir öpücüğü sıska Adeline’in;
Tıpkı uzak sesi gibi insan derdinin,
Sinirlendirici, tatlı bir müzik sesi, Bütün bunlar değmez, derin şişe, senin
Dindar ozanın susamış yüreği için
Bağrında tuttuğun etkili balsılara; Umut, gençlik, yaşam boşaltısın içlere,
- Ve onur, hazine bütün dilencilere,
Ki bizi yengin ve eş kılar Tanrılara!

Charles baudelaire
Sonbaharda yapraklar gibi,
Sararıp düştün yerlere,
savurdu rüzgar seni,
Benden alıp başka ellere.

Bana ait.
meçhul kaderin çizdiği yoldan gideceksin;
bilmem ki bu meçhulleri hep tanrı mı yazmış?
öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin,
bin bir kere ölmeksizin insan yaşamazmış...
güvenim kalmadı artık insana
dost gibi görünüp sırttan vurunca
sevgimi saygımı döktüm harmana
adamdan saymayıp elden görünce

bu zamanda kimse kıymet bilmiyor
ağızlan kuş tutsan bile olmuyor
sen gidersin ama sana gelmiyor
zaten öyle olur değer verince

kötü isem gelmeseydin yanıma
sonra kaçtın kast mı ettim canına
dokunmaz mı bu insanın kanına
onurunu onurunu yerden yere serince

dedi ki güç yaşda değil baştatır
duyduğumdan beri gözüm yaştadır
belkide vicdanı ferah hoştadır
anlar belki aynı dertten sarınca

hainlik edipte kimseyi satmam
sözlerim doğrudur yalanı katmam
serdaliyim hiç kimseye kin gütmem
anca ağlıyorum biri kırınca

aşık mustafa serdali- bana aittir..
serin sokağında yürüdüm Üsküdar öğleninde,
bir yudum su içtim bin sevgiyle,
geçtim çiçekler içinden yosun kokusuna dek,
üsküdar can şehri, üsküdar yar şehri.
Bazen her şeyi istersin
Hiç bir şeyi alamazsın
Bazen mutlu olmak istersin
Mutsuzluk peşini bırakmaz
Bazen alıp başını gidesin gelir
Gidemezsin
Bazen şu sigarayı bırakmayı düşünürsün
Kalkıp arkandan gelir
Bazen sevilmek istersin
Sevilemezsin
Bazen bazen diyip hayaller kurarsın
Bazenler alıp başını gider
işte bazenin bedeli bu
Bazenler bazen diyebilse insan.
Bazen her şeyi istersin
Hiç bir şeyi alamazsın
Bazen mutlu olmak istersin
Mutsuzluk peşini bırakmaz
Bazen alıp başını gidesin gelir
Gidemezsin
Bazen şu sigarayı bırakmayı düşünürsün
Kalkıp arkandan gelir
Bazen sevilmek istersin
Sevilemezsin
Bazen bazen diyip hayaller kurarsın
Bazenler alıp başını gider
işte bazenin bedeli bu
Bazenler bazen diyebilse insan.
beraber yaylada oyun oynardık
o günleri sen unuttun be dostum
kan kardeşi gibi candan kaynardık
bilmem sonra niye sattın be dostum

parmağımı kestin kanım akıttın
suçun yokmuş gibi sen yüzlü çıktın
acı bir sözünle gönlümü yıktın
yüreğime hançer attın be dostum

yazık oldu geçen o yıla güne
dostum diye güvenmiştim ben sana
sende gardaşımsın diyerdin bana
sözlerini niye yuttun be dostum

hain olup düşman çıkmışım gibi
sanki hatırını yıkmışım gibi
bağını bahçanı yakmışım gibi
el sözüyle bana çattın be dostum

milletin içinde kusrumu derdin
onurumu ayak altına serdin
serdaliyi azarlayıp hep yerdin
herşeyimle alay ettin be dostum

aşık mustafa serdali; (yaşanmış bir hikaye üzerine yazılmıştır)
Öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil ne kurbağa
Bir yanım mavi yosun
Dalgalanır sularda
Dostum dostum
Güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe

Öyle bir yerdeyim ki
Bir yanım çığlık çığlığa
Öyle bir yerdeyim ki
Anam gider Allah Allah
dölüm düşmüş sokağa.

Dostum, dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe

(bkz: Hasan Hüseyin Korkmazgil)