bugün

size ama bu ben gibi sanki dedirtecek kadar yakınınızdan geçecek, ama tabi eğer mutsuzsanız, yalnızsanız ve değerliyseniz, bir hesse romanı. ilk gençlik yıllarında okunması ve okutulması sanatçı duyarlılığında bir kalbi olan gençler için oldukça anlamlı olacaktır.
--spoiler--
bir insanın yaşamında önemli olan, önüne geçilemeyecek şeyi bilinçli bir şekilde sineye çekmekse, iyinin de kötünün de gereği gibi tadını çıkarmak ve dış yazgıdan ayrı, daha gerçek raslantı karakteri taşımayan bir iç yazgıyı ele geçirmekse eğer, kendi yaşamım için yoksun ve kötüydü denemez.
--spoiler--

--spoiler--
dış yazgı herkes gibi benim üzerimden de geçip gitti, karşı durulamaz ve tanrılar tarafından alnıma yazılmış. ne var ki, içteki yazgım benim kendi eserim oldu; tatlılığı da acılığı da benim sayılan, sorumluluğunu tek başıma üstlenmeyi düşündüğüm bir eser.
--spoiler--

--spoiler--
kendim de tüm iyi niyetime karşın yaşamımdan bir ezgi kotarmasını, yaşamımı saf ve temiz bir müziğe dönüştürmesini becerememiş biri değil miyim! ruhumun derinliklerinde beni uyaran o susturulmaz sesi duyuyorum kuşkusuz; saf, gönül okşayıcı, kendi içinde mutlu seslere ve bunların yankılanıp giderek işitilmez oluşuna, yakıp kavurucu bir özlemle kucak açıyorum; ne var ki, günlerim rastlantılardan ve falsolu seslerden geçilmiyor, yüzümü nereye çevirsem, parmaklarımla nereyi tıklatsam, gür ve berrak bir sesin yankısını işitemiyorum.
--spoiler--
--spoiler--
ama doğrusu keyfime diyecek yoktu, geçmiş ayların yaşantılarından, heyecan ve telaşlarından sonra yalnızlığın sessizliği emin bir kale gibi çevremi kuşatıyordu; bozulan ruh huzuruma yeniden kavuşmuş, fizik güçsüzlüğüme, gülüp oynayarak değilse bile, bir rıza duygusuyla katlanmayı öğrenmiştim.
-spoiler--

--spoiler--
yalnız yaşıyorsunuz, yalnızlığınızdan sizi yoksun bırakmak istemem. ama zaman zaman insan, temiz kalpli ve dürüst birinin yüzünü görmeden duramıyor.
--spoiler--

--spoiler--
bir insan kapımı çalmıştı, yüreğimi sızlatan ve belki haklı olarak kendimden üstün biri gözüyle bakacağım biri; ama ben rahatımı düşünüp onu içeri almaya yanaşmıyordum.
--spoiler--
beni kendimden soğutan kitaplardan biri. olm böyle adam beste yaparken acayip acayip şeyler hissediyor. ruh değil maldiv adaları, tropik ormanlar filan.o derece geniş, huzurlu. bestedeki notalara öyle anlamlar yükledi ki şoktan şoka girdim şerefsizim. sanatçı ruhu dedikleri böyle oluyor demek. bizzat yaşadım yani. ama adamın hissettiklerinin hiçbirini hissedemedim. adam gözümün önünde kendinden geçti, uçtu, aya gitti, kimbilir belki oralarda düzen kurdu, evlendi, iş buldu filan. ben burda mal mal baktım ne yapıyo bu diye. düz adam olmak çok zor lan bazen.
genç yaşına rağmen hayatı hüzün ve acı ile bezenmiş bunları içinde çağlamayı bekleyen bestecilik nehrine akıntı eylemiş bir müzisyenin gertrud ve aşk ile ilk tanışması anındaki kendi eski hayatından beslenmiş triosunu çalması, yeni tanıştığı aşk ve o derindeki gerçek sevgi ile kendi eski beni ve özlemlerini anlattığı eserini o anda yaşayışını öyle güzel anlatır ki hesse andante ile başlayan trio, aşkının ruhunda yarattığı dalgalanmalar gibi yükselen bir ritimle coşkun bir sele dönüşüp finalde bir uzlaşmanın dinginliğine ulaşır. ancak gertrud'u gördüğü ve ona eserini çalmaya başladığı andan beri başkalaşan müzisyen, sevginin ve aşkın arınmış, saf ve kuş cıvıltıları ile dolu şakımasını eserinde hissedemez, o an anlar ki onu başkalaştıran, ruhunu ışıldatan aşk artık ona çok isteği mutluluktan beslenmeyi ve sevgiyi tüm hücreleriyle yaşamayı sağlayacaktır.

--spoiler--
usulca tempo tutup başımla işaret verdim, hep birden trio'nun andante bölümünü çalmaya koyulduk.
bir rahatlık ve huzur doldu içime; müziğin ritmine uyarak vücudum sallanıyor, ahenkle akıp giden seslerin ırmağında özgür yüzüyordum, hepsi de tümüyle yeniydi seslerin, sanki o anda içimden kopup gelir gibiydiler. müziğe ilişkin düşüncelerimle gertrud'a ilişkin düşüncelerim hiçbir kesintiye uğramadan bir saflık içinde süzülüp gidiyordu; yayı kemanın telleri üzerinde gezdiriyor, gözlerimle yanımdaki arkadaşlara talimatlar veriyordum; güzel ve sürekli bir sel halinde akıp gidiyordu müzik, beni de önüne katmış götürüyor, altınsı bir yoldan geçirip gertrud'a ulaştırıyordu. onu artık göremiyor, görmeyi de doğrusu istemiyordum. müziğimi buyur edip sunuyordum kendisine, nefesimi sunuyor, düşüncelerimi ve kalbimin atışını sunuyordum, sabahleyin yollara düşmüş göçebe gezgin birinin erken saatlerin aydınlık mavisine, çayır çimenlerin duru parıltısına kendisini sunuşu gibi tıpkı, kendisine bir şey sorulmadan, ama kendi kendisini de yitirmeden. içimdeki haz duygusuyla ve seslerin giderek büyüyen dalgalarıyla şaşılası bir mutluluk kollarına aldı beni, yücelere taşıdı, sevginin ne olduğunu ansızın kavramıştım. yeni bir duygu sayılmazdı, çok çok eski sezinlemelerin bir açıklık ve kesinlik kazanmasıydı, eski bir yurda dönüp gelişti yeniden.
--spoiler--

--spoiler--
trio'nun ilk bölümü sona ermişti, verdiğim mola bir dakikayı geçmedi. sazların haifif akort sesleri yumuşak bir curcuna oluşturdu; meraklı ve onaylayan yüzler üzerinde bir an gertrud'un koyu kumral başını gördüm, ışıl ışıl nazlı alnını, sertlik taşan pembe ağzını. derken usulcacıksehpamı tıklattım, ikinci bölüme geçtik, toz kondurulamayacak bir bölüm. yanımdaki müzisyenler coşmuştu, şarkıdaki giderek kabaran özlem tedirgin kanatlarını çırpmaya başlıyor, uç uça doyumsuz halkalar çizerek yukarılara çıkıyor, arıyor, sonra yakınıp sızlanarak ürkek yitip gidiyordu. ardından çello derinden bir coşkuyla melodiyi devralıyor, onu belirgin ve ısrarlı öne çıkarıyor, melodi içine alıp götürüyor onu, yarı öfkeli bir basta umutsuzluk içinde çözülüp dağıtıyordu.
--spoiler--

--spoiler--
bu ikinci bölüm benim günah çıkarmamdı, özlemimin ve doyumsuzluğumun itirafıydı. üçüncü bölüm ise bir esenliğe kavuşma ve isteklerin gerçekleşmesiydi. ama o akşamdan sonra anlamıştım ki, hiçbir değer taşımıyordu bu bölüm, onu bir kayıtsızlıkla, gerilerde kalmış bir nesne gibi öylesine çalıp durdum. çünkü esenliğin nasıl bir hava taşıması gerektiğini artık biliyor gibiydim, gümbür gümbür öten seslerden parıltı ve huzur olarak çıkıp gelecek, koyu bulutlardan bir ışık olarak fışkıracaktı. bütün bunlardan benim üçüncü bölümde eser yoktu; üçüncü bölüm, büyüyen disonansları çözüp dağıtarak bir yumuşama sağlamaktaydı, temeldeki eski melodiyi biraz arıtıp yüceltme denemesiydi. şimdi içimde ışıldayıp şakıyan şeyden hiç ses yoktu bu bölümde, hiçbir ışın yoktu, kimsenin bunun farkına varmaması da beni şaşırtmıştı.
--spoiler--
bir aşkın doğuşu ve o özlenen ruhla bütünleşme anca böylesi güzel anlatılabilir.

--spoiler--
onun aydınlık ve sevimli gözlerinin, ben farkına varmadan beni izlemiş olduğunu işitmek hoşuma gitti. tanışıklığımızın bu ilk akşamında, bütün bir yaşamı bu güzel ve içtenlikli gözlerin bakışı altında geçirmenin insana mutluluk bağışlayan güzel bir şey sayılacağını, o zaman insanın kötü bir eyleme kalkışmayacağını, kötü bir şey düşünmeyeceğini içimden geçirdim.
--spoiler--

sen nasıl bir ruhsun hermann hesse.

--spoiler--
ve yine o akşamdan sonra birlik ve bütünlüğe, alabildiğince ince bir ahenge yönelik özlemimi dindirebileceğim bir yerin bulunduğunu, bakışlarına ve sesine varlığımdaki her nabız vuruşunun, her nefesin tüm saflık ve içtenliğiyle yanıt vereceği birinin, yeryüzünde yaşadığını biliyordum artık.
--spoiler--
'' eve gitmeyi düşünmüyordum, hala yağmur yağıyordu ama ben farkında değildim. Bastonuma dayanarak o sokak senin bu sokak benim yürüyüp durdum, ama normal bir yürüyüş de sayılmazdı doğrusu, sokaklar sokak değildi, fırtına bulutlarının üzerinde, kanat çırpan, gümbürdeyip duran gökyüzünde yol alır gibiydim, fırtınayla söyleşiyordum ve kendim de adeta bir fırtınaydım. Sonsuz uzaklıklardan beni büyüleyen bir ses kopup gelerek kulaklarımda yankılanıyordu, bir kadın sesi, çın çın öten, tiz, kuş hafifliğinde boşlukta süzülen bir ses. insanlara özgü düşüncelerden ve fırtınalardan tümüyle arınmış bir sesti, ama yine de tutku denen şeyin tüm ilkel lezzetini özünde barındırıyordu''.
Dreyer,bir kadının(Gertrud) eski aşıkları,kocası ve yeni aşığını anlatıyor.Hjalmar Söderberg'in oyunundan uyarlanmış.Film Dreyer'in elinde bir şahesere dönüşmüş.Bunu da Felsefi tartışmalar ekleyerek ve filmi tiyatro havasına sokarak başarmış.Ayrıca filmde arka plandaki tablolara da dikkat etmelisiniz.Çünkü sahneyle bağlantılı tablolar kullanılmış.Filmde geçen felsefi irdelemeler; Özgür iradenin mümkün olup olmadığı ve Yaşam acaba bir rüya olabilir mi?
Film yavaş ve zaman zaman bunaltmasına rağmen çok merak uyandırıcı olduğundan filmi izlemeyi bırakamıyorsunuz.Tavsiye edilir.
Hermann hesse hakkında zaten söyleyecek çok fazla bir şeyim yok, bilenler bilir. Kendi ruhundaki isyankar ve sorgulayıcı tavrı bize romanındaki anlatımı ile çok başarılı yansıtmıştır. Kitabın nesillerdir okunmaya devam etmesinin sebebi, muhteşem duygu durum tasvirleri yaparak betimlemelerin her bir harfini yaşıyormuş ve görüyormuşçasına hissetmemizdir. Konusu ve konunun işlenişi de anlatım gücü kadar güzel. Sanat, müzik ve edebiyat severlerin mutlaka okumasını tavsiye ettiğim bir kitap.