Bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben;
Şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken.
Kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi,
Niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.
(bkz: ömer hayyam)
"(...)
anladım sanki: devlet neden şarap kullanmaz
neden en uzun suya en sessiz uzanır yüzün
neden en çok üzülmüş üzümün adı şaraba çıkar
sonra madem insan kal adında bir beladır
insan dalgın bir belgedir kendisiyle hayat arasında
neden eve dönmekten ibarettir hayat
neden bazen simsiyah bir doğruyla denilir:
devletin ve Allah'ın en iyi fikridir kış
bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba
başka incirin yarasını başka incir de bilmez gibi
talandır bu herkesle herkes olmak
kopan umur ufalan ödün adıyla
iki lekenin birbirine dağılmasına sadece aşk mı denir
diğer zeytinin diğer zeytine fethi gibi
dilerim herkesin vaktiyle adı
sinem olan uzun bir yasa değer eli sinem!
o kadar, o denli" *
“Ah..
Budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen,
terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen
anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir..”
Bu gecenin şiiri bugün bir müzede denk geldiğim duvar kiliminden gelsin. Kilim Kars ve Batum sancaklarının 40 yıllık Rus işgalinden kurtuluşu şerefine dokunmuş, Enver Paşa’ya hediye edilmek istenmiş fakat verilememiş; üzerinde çeşitli motiflerle birlikte bu şiir de yer alıyor. Çok hoş bence…
(img:#2361559)
Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin,
Sana kafir dediler, diş biledim Hakka bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile...
Sana çirkin demedim ben, sana kafir demedim,
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin,
Yaşadın beş sene kalbimde misafir demedim..
Bu firar aklına nerden, ne zaman esti senin?
“Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
Genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için hâlbuki aşk, başka ne olsundu?
hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
Vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi..”
"Hayır seni asla bunların hepsi telefat dünya gözüyle
Bir kez bile görmek istemiyorum acıdım ömrümce
Neler vermezdim seni görmek için gibisinden cümle kuranların haline.."
"terziler geldiler. durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler. ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
iğnelerine iplik geçirip beklediler;
"ey artık ölmüş olan at! -dediler-
en güzeli oydu işte, yüzünün
savaşla ilişkisi.
boydanboya bir karşıkoyma, denge
ve istekli bir azalma. onu bilirdik.
o ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışveriniş, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği..." *
"Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz
Ha olmuş, ha olmamış penceremiz;
Akar suda aksimizden eser yok" *
“Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun…
Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun.
Ben sensiz bin gece kan yuttum,
Sen bir gece sensiz kalmadın
Mazursun…”
Ha gülle ha kille ha camla ezilmiş memen
Dibekte döğülmüş ipekle döşenmiş tenin
Kız küs çiçeği oğlan evcimen mi evcimen
Farkında değiller mevsimde olup bitenin
Seğirttim ötemde periler berimde yeryut
Azığım yarımşar narlardı ağzım hep sarsak
Bana yön bana sır veriver tekin bir boyut
Saçlarım güneye taralı batı pek pasak
Danteller kırlentler şifonlar içinde kıvran
Beni ta o eski o uzak sancıya çağır
Bulaklar gibi gür gibi şuh gibi tez davran
Gözlerin eyvallah nadide boy pos tamtakır
Dudak dudağaydık yarıldık ağızdan yekten
Gürül gürül bölündü bir bütüne görüntü
Yıkımsar şarkılar okuduk inleyerekten
Ol nedenden manidar mahfiyen kenzen küntü
Ötüşten tanıdım güvercin neydi çığırdı
Bir hırsla dalarak yokladım nesi var ve yok
Körkütük belliydi ki ruhu epey sağırdı
Bir tizmiş ki sesi incecik görsen sanki yok
Yaz olsun zevklenip ürpersin böcek kanadı
Sarkarak taşsınlar bağlardan meyvalar tir tir
Solaktı o katip çolaktı harfi tınmadı
Kestiler ortadan sağ kolunu ikide bir
Kafadar bir ilahtı arzun tuttun yarattın
Çaçaron kesildin sandın ki yaşantın yaman
Lakaytsın oysa ki külüstür atın ahbabın
Öper ol omzunu şeytanın çıkmasın foyan
Dağlardan bir dağ sun en engebe en engerek
Ete bür kemğe bürdüğün şehirler curcuna
De ki çıt kırıldım tazeler nemize gerek
Madem ki sevişmek kahrolmak ucu ucuna
Ya güldür yeraltı ya ceset ya dört dönen tay
Bulaydık o suyu boğulup kurtulacaktık
iç içe daralan şu basık bu gökler yatay
Kuyuyu örtmesek ne yazar pas tutmuş çıkrık
Kimdüğüm önemsiz pörsüt sen anbean derimi
Zaman ve güzellik gerdekte netti fısılda
Dansa dur dansa kalk sarmaşıp sen sil terimi
Tıslayan yılanlar gib’oldum bu son fasılda
Bir derin dalgınlık değilse ya nedir ölüm
Titirek çenemiz düşmüş mü üpüryan mıyız
Ardımdan kareler giyesin sürmesin dölüm
Dayansın toprağın ırkına hep bir yanımız
‘ki doğu ‘ki batı efsus ki narana yaban
Çakırkeyf ruhunda şenşakrak hani o ritim
Kaç kerre dürtüldün uçkurda kurulu kapan
Alemin alayı gideli beri o yetim
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibiBazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibiAşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibiHissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibiŞimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibiSözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibiBaşını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi
Ben Ruhi bey nasılım
Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi
Büyük bahçelerin küçük içinde
Saksılardan birinde
Gördüm de
Uyurken uyandırılmış gibi
Beni bir sardunya büyüttü belki.
O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
Ne peki
Yere dökülen bir un sessizliği mi
Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi
işini bitirmiş bir org tamircisinin
Tuşlardan birine dokunacakkenki
Dikkati ve tedirginliği mi.
Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
- Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen -
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda meyva gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.
Yatakta dindar öpüşürken bağnaz
En çok da kışlardan mustarip
En az çünkü üç gün cenabet
En az çünkü üç gün güğümde su
ısıtmak ona ağır geliyor
Evi iki oda on salon
Tepsiye hep bir fincan fazla koyuyor
Yemen harbinden kalma bir huy
Duvarlarına sinen is
O cennet tasvirleri o büyük ressamların
Karışık gül seslerine kapalı gönlü
Bir kelebekten alıyor bazen hırsını
Sonuna kadar açık
Havalardan artık haz
Etmediğini saklamıyor
Cılkını çıkarıyor bir latife yaparsa
Sıkıysa gülmeyin suratı tam bir karış
Olmadı mahkemeye veriyor
Karınca duası gibi
Kargacık burgacık el yazısı
Dilekçeyle dolu çekmeceleri
Bir zaman senaristliğe heves etmiş
Bir zaman bağlamaya
Sonra sırasıyla
Perküsyon violin batari
Endüstriyel çalıyor
Pencereden görünen söğüt
Şimdi çok daha uzak
Ve uzak şimdi onu
Çok daha korkutuyor
"Üçüncü gün kan şişeleri, tüpler, serumlar
Doktorlar, hastabakıcılar
Aralıksız girip çıkmalar
Gidip gelmeler
Tepelerden pencereye akan kuşlar
Pencereye sıvanan kuşlar
Ve benim mutluluğumun altında
Kararıp yitti bütün ayrıntılar
Bir daha görünmedi
Ve artık hiç görünmeyen
Şişeler, tüpler, serumlar.
Ve o gün ilk defa ölüsünü gördü Ruhi Bey
Soğumuşgövdesini gördü
Donuk gözlerini, durmuş kalbini
Gördü neye benzerse bir ölü.
Yarın gazetelerde çıkacak ilanlarım
Ruhi Bey öldü
Bu ölüm töreninde mutlaka bulunacağım
Bir daha görmek için ölümü
Çelenkler yığılacak avluya
Ki benim sayısız ölülerime
Yaldızlı yapraklarını kıpırdatarak bakacaklar
Sevgiyle
Ve babam elinde gümüş kırbacıyla
Bir başına bir ölü
Annem bir limon görüntüsünün önünde giyinmiş ölümlüğünü
Ölüler halinde duracak onlar da
Dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
Bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
Ve benim mutluluğumun altında
Akıp gidecek bütün kötülükler
Ölümün armaları gibi
Akıp gidecekler en sonunda
Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse."