bugün

Bilmezler yalniz yaşamayanlar,
Nasil korku verir sessizlik insana;
Insan nasil konuşur kendisiyle;
Nasil koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

Orhan Veli Kanık
Denizde kalmis bir sandalim
Ne gemim var ne can kurtaranim...

Uludagbasinidumanalmis.
Yüzleri solgun, bezginler, ruhları yara.
Umutsuzlar kervanında bahtları kara.
El çekmiş bu dünyadan, umutsuz bir yolcu.
Ne başı var bu yolculuğun, ne de ucu.
Denkleştirip yükü, dizilmişiz bir sıra.
Kimi yük altın, kiminin ki etmez para.
Kiminin vur sırtına, al ağızından lokma.
Kimisi püsküllü bela, gelmez hiç dara.
Yürüyoruz ağır ağır umut yolunda.
Umut kervanında yürüyoruz umuda.
Tükendi artık takatlar, hava çok sıcak.
Umudum hiç kalmadı dostlar,yol çok uzak.
Kaf dağının ardındaymış bizim ilk konak.
çıkmaz bir yolda bilinmeze yürüyüşüm.
Tutmuyor ki ayaklarım, tam bir kör düğüm.
Ne olursun az biraz daha dayan gözüm.
Sonunda elbet bitecek bu korkunç zulüm.
inan artık dayanmaya kalmadı gücüm.
Açılmıyor ki gözlerim, ben artık öldüm.
Böyle ölmek o kadar kolay mı be gülüm.
Ne haldeyiz bunu gözünle görüyorsun.
Görülecek çok hesaplarımız var daha.
Günahların ne kadarsa yandın ha yandın.
Sen ki böyle ölmeyi uyumak mı sandın.
. . ismail oral. . .
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim icin kirletme aydınlığı...

Attila ilhan...
aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle dövüşemem
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız.
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi
halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması
gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur
aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak"
yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de
cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda
duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o
zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Umarsızca uzaklara bakarken,
gün batarken.
Yemyeşilken göz alabildiğine,
Her yer ufka kadar,
Bir dut ağacının altında uyudun mu hiç.
Baharının başında, gecenin ayazında.
Karanlığın koynunda.
Kapattıktan sonraysa gözlerini,
Kırağıdan bembeyaz olmuş bir çayırda,
Yaşamak için değil ölmemek için,
Titreyerek kaskatı, erkenden uyandın mı.
Tokadı yiyince arkana,
Çekerek havayı ciğerlerine,
Açınca gözlerini bu dünyaya,
Sonrasındaysa avaz avaz haykırdığında,
Kaçışın yok, sahne verildi artık,
Rolünü aldın artık sen de bu tiyatro da.
Repliğin harf harf, kelime kelime yazılmış.
Kostümünse çoktan hazırlanmış.
Artık mecbursun oynayacaksın,
Sana verilen bu rolü.
Kimi kez istemeden,
Çoğu kere gönüllü.
Ufacık bir umuda dört elle sarılarak.
Kayıp giden zamanın kollarında,
Dümensiz bir kayıkta gibi savrularak,
Yitip giden fırsatların peşinde,
Bazen geminin birinde bir tayfa,
Kimi zamansa inşaatlarda kalfa.
Belki de büyük vuruşmalardan sonra,
Zorlu bir mahpushanede,
Kolunda kalın tespih bir ağa.
Çoğu zamansa hayat denen bu yolda
Bir kolunda bir kadın,
Diğerinde bir kaç çocuk,
Ekmek derdinde bir baba.
. . ismail oral . . .
...
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın biad ediyordum

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

(bkz: çocuksun sen)
(bkz: ahmet telli)
Ölünce ne olacak dersin?
Yarım kalan herşeyin, yarını nasıl..
Ses tonunda kalan, benim dinlediğim,
Kucağında, susmaya doyamadığım sen.
Ellerindeki sıcaklığın,
Terk edilen bir öfkenin yeni Başlayan,
Ansızın geleni bu ahmak ıslatan.
Kızıl bir sevdanın,
Şu gördüğün yorgunluğu boyu aşan..
Köşeden dönme,
Ardına bakma döneceksen.
Nasılsa..
Son karesi kalır aklında insanın,
Sonrası, yaşayacaklarının..
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli Kanık.
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Gece inmiş şehre..
Sadece şiir merhem olur gönlümün karasına şimdi..
Birbirine kırgın duvarlar ve insanlar.
Şimdi ne yazsam da geçse, kalbimin küsü?

Erdem Beyazıt
kul euzü birabbin nas,
melikin nas, ilahin nas,
keep spending most our lives,
living in a gangsta’s paradise
görsel
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
herseyi söylemek mümkün epeyce yaklasmisim , duyuyorum anlatamıyorum
“Bu dünya soğuk.
Rüzgâr, genelde ters yöne eser.
Limon ağaçları kurur.
Bahaneler hep hazır.
Güzel günler çabuk geçer,
içimiz hep bir hoşçakal ülkesi.”
Çabalamak boşuna
O kadar uğraştın
Kitaplar falan aldın

Kendime yine eziyet etmişim
ilk kez olmadı ki bu
Lakin her seferinde
Olmayacak zannediyorum

Ama yanılıyorum
Lütfen diyet yapma artık
Deneme bile unut gitsin
ısrar etmek faydasız
Manasız diyetler, manasız...
Ve sen yine aklıma gelen,
Çılgın bir mavinin,
En son halisin.
Hiç değişmeyecek sessizliğinin,
Yine en güzel şarkısı sensin.
Ne ezberleyebildim,
Nede mırıldanarak söyledim.
Düşünebiliyormusun;
Hoşçakal bile diyemedim.

"sevgiyle".
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
'Seni seviyorum' sözcügü dilimin ucunu ısırırken,
her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek.

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hic tanmadıgım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan seninle konusan herkesi çocukca kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginligi ile yollarda yürümek yan yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kırçiçegiyle seni beklemek...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okudugum kitabın sayfalarında dinledigim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattıgım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında, küreksiz bir sandala hapsetmek...
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkca tuz yerine gözyaslarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hic olmadın ki.
Olsaydın avuclarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken...
Kıskanmazdım...
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yagmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz böyle her şarkıda sarhoş olmazdım...
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni

Ama sen hic benimle olmadın ki...
Ya aklın baska yerlerdeydi ya yüregin...

CAN YÜCEL
bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.

görsel
Kanatlarım olsaydı keşke benim.
Özgürce yelken açabilseydim.
Çok yükseklere, derinlere, mavilere.
örtebilseydim pamuk yığını bulutları,
Battaniye diye üzerime.
Sıkılınca burada ki oyun bahçemden,
Tutunsaydım bir su damlasına,
Yağmur olup damlasaydım yanağına.
Süzülerek sokulsaydım usulca koynuna.
Bazen de sen görüp de tanımayınca beni,
Kuduruyorum, çıldırıyorum, deliriyorum.
Hırsla çıkarıyorum Şimşekten oklarımı.
Avaz avaz çıkıyor ağzımdan,
Gümbür gümbür iniyor yere,
Korkunç bir gök gürültüsüyle,
Öfke dolu, intikam çığlıklarım.
Fırtınalar koparıyor, sana olan öfkemin,
Sebeb olduğu üfürüklerim.
Sonra barışıyorum yeniden seninle.
Çekiyorum bulutları önünden.
Gönderiyorum kalbimin sıcaklığını,
Güneş şeklinde yeryüzüne.
Yemyeşil otların içinde açmış,
Kıpkırmızı bir çiçek.
Benim dünyamda yağan yağmurun,
Kopan fırtınanın, çakan şimşeğin,
Sebebi kırmızı bir çiçek.
Ben boyadım onu kırmızıya.
Sensin işte o kırmızı çiçek.
. . ismail oral . . .
dedim ki:
ben senden bir şey istemiyorum.
dedim ki:
bir insan bir nehri nasıl severse
ki nehir o insanı bilmez,
ben seni öyle seviyorum.
dedim ki:
ben senden bir şey istemiyorum.
bir çocuk, oyunu nasıl severse
ki oyun o çocuğu bilmez,
ben seni öyle seviyorum.
dedim ki:
bir genç kız bir çiçeği koparmadan, uzaktan koklayarak nasıl severse, ki çiçek o genç kızı bilmez,
ben seni öyle seviyorum.
dedim ki:
ben senden bir şey istemiyorum,
gülümsemeni eksik etme yeter.

Ahmet Ümit.
bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

tevfik fikret
https://youtu.be/Dd1nsK9ymaY dinlemelik.