bugün

ilk entrysi olmaktan dolayı tarih boyunca gurur duyacağım kitap.
ihsan Oktay anar'ın beklenenden daha çabuk gelen yeni eseri.

17 aralıkta kitapçılardaymış...

http://onedio.com/haber/i...tap-galiz-kahraman-229163
idris Âmil Hazretleri’nin maceraları. ihsan oktay anar'ın yeni kitabı 17 ocakta raflardaymış. galiz kaba ve çirkin demekmiş.
bir anda kapağını görünce şok olduğum uzun ihsan kitabı. sayfayı yeniledim lan şaka sanıp. bakalım hangi âlemlere dalacağız yine. (bkz: hoş geldin 2014)

ya herrü ya merrü.
ihsan oktay anar'ın son bombası.inşallah güzeldir.
artık raflarda olan üstadın yeni kitabı. 17 ocak 2014 te raflardaymış.
final dönemime denk geldiği için şu sıralar okuyamayacağım kitap hızla final döneminin bitmesini bekliyoruz tabii...
192 sayfalıktır. Galiz Kahraman' ın piyasaya çıkış tarihi ise iletişim Yayınları tarafından 17 Ocak olarak verildi.

Kitabın arka kapak yazısı ise şöyle:

"Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi olarak insan olmanın, "olmasa da olur" halini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asiliğiyle asilleşememesi umrunda bile değildir. Onun umrunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kainatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur."
galiz ve sunturlu küfürler etmesi beklenen kahraman.
tadımlık :

http://kitap.radikal.com....-bu-kez-bekletmedi-389819
bugün raflarda olması beklenen yeni kitap.
yeni kitap. dün aldım ve yarın akşam başlayacağım. hatta başlasam mı lan acaba diye kendi kendime triplere girdim dersem yeridir.
umarım üstad bizi hayal kırıklığına uğratmamıştır.*
yarıladım. hayal kırıklığım yoktur. başka lezzetler içeriyor. sonu nereye gidiyor belli değil. tavsiye olunur.
üstadın son romanı olan galiz insan. bu akşam başladım ve neredeyse yarıya vardım.
dayanamayacağım ve mutlaka bunu yazan olacaktı, o sebeple hikaye öncesi giriş ithaf sayfası akabindeki her zaman bulundurduğu özlü söz kısmına binaen;
--spoiler--
""robot olmadiğnı kanıdla""
-n.v.Google-
--spoiler--

yazıyor.
biliyorum biraz götlük gibi bu yaptığım ama bunu kitabı bitirince çözmem lazım!*
(bkz: idris amil zula)
ihsan oktay anar'ın yeni kitabı. son kitabını çıkaralı daha 1,5 yıl olmuşken bu kitapla bir kez daha farklı bir kitap okutturacağı için mutlu olduk, sevindik.

-SPOYLIR-

--spoiler--

idris âmil hazretleri, kasımpaşalı imiş. bildiğimiz kasımpaşalı. *

--spoiler--

galiz: kötü, çirkin.
ilk fırsatta edineceğim kitap.
kaçınılmaz olarak alınacak hayal kırıklığıyla okunacak kitaptır.Uzun ihsan vakti zamanın da bir kitap yazmıştır, o kitabı okuyan bu adam ne yazsa okurum büyüsüne tutulmuştur puslu kıtalar büyüsüdür bu,tıpkı Night Shyamalan'ın çektiği her filmi izlettiren 6. His büyüsü gibidir bu büyü efsunlanan kurtulamıyor.
Tüm romanlarını okumuş biri olarak, bana göre en kötü ihsan oktay anar kitabı. zorla okumaya çalışıyorum ama yok, gitmiyor.
Kitaplığımda yer edinmiş ve okunmayı bekleyen bir ihsan oktay anar kitabı. Kendisinden beklentilerim yuksek... fakat buraya yazılan entryler pek de iç açıcı olmadığı yönünde. Dileğim zaman kaybından ziyade;keyifli zamanlar/yolculuk geçirmeme vesile olacak bir yapıt olması..
dün akşam bitirdim. ve aslında bir çırpıda okudum, ki zaten hepi topu 192 sayfa. yani 2 akşamda olayı finale erdirdim.
şimdi gelelim saadede;
üstadın bütün kitapları arasında sondan ikinci olur ve/veya yedinci gün ile aynı kefeye koyarım.
hatta zaman zaman yedinci gün kitabında akış daha da bir iyiydi gibi. zaman zaman diyorum tabi.
bunda ise bir süreklilik vardı, asla sıkılmadım ama hep acaba gerçek atraksiyon, gerçek karakter ne zaman ortaya çıkacak ve kurgu tavan yapacak beklentisi ile zaten kitabı bitiriyorsunuz. tekdüze bir gidiş, akış var.
demem şu:
uzun ihsan efendi* son iki kitabında bize daha gerçekçi, daha az hayal gücü barındıran ama buna karşılık oldukça fazla siyasi, edebi ve hatta ticari hayat göndermesi/göndermeleri barındıran kitaplar ve karakterler sundu.
bunu da onun değişim isteğine bağlıyorum aslında, hatta biraz son dönem siyasete, edebiyata ve kirlenen türkiye'ye kafayı takmış hissettirdi bana. ben sebebini böyle açıklıyorum.
yoksa hikayeler, tipler ve göndermeler, benzetmeler ile dil yine şahane, yine harika.
yine düşündürüyor, güldürüyor ve yine sunturlu küfürler ettiriyor birilerine.
ama bir puslu kıtalar atlası, bir suskunlar, bir amat değil, daha başka bu* ve bir evvel ki yedinci gün.

edit:
(bkz: nikolay vasilyeviç gogol)*
(#22624498)
Varlığından bugün haberdar olduğum, ihsan Oktay anar kitabı. Halihazırda suskunlar'ı okuyorken arka kapak yazısıyla çok tahrik etti ama almadım henüz.
Eminim ki bu da büyülüdür.
(bkz: hüüüp jjjt nahha)
ihsan oktay anar, nam-ı diğer 'gerçek uzun adam', tarafından yazılmış, istanbul’un tarihi sokaklarında başlayıp, “karşıyaka” ile biten, türbe yeşili mükemmel bir kapağa sahip orta karar bir roman. kendisini -nedense- daima haklı ve mükemmel gören idris amil denen bir zat-ı muhteremin öyle böyle olmayan hikayesini anlatmış. Yalnız, Olayların tam olarak hangi tarihlerde geçtiğini bir türlü anlayamadım.

ihsan oktay anar’ı çok seven bir insan olarak, Kitap içerisinde sevdiğim yerler de vardı , hoşuma gitmeyen şeyler de vardı. Öyle pek de hassas değilim bu konularda ama idris amil’e devamlı “Efendimiz hazretleri” diye hitap etmesi hoşuma gitmedi misal. Bütün işgüzarlık hakkını efgan bakara ile kahvedeki dersler aracılığıyla yaptığı sanat eleştirileriyle kullanmış ve bu sayfalar yalnızca bu yüzden yazılmış. Başka da bir sebebi olmadan eklenen böyle şeyler çok sırıtıyor. Hikayenin içinde hiç yok. Kahramanımızın(!) hikayesini anlatırkene “du bi şeyler de ben diyeyim de sanatımızı icra etmiş olalım” demek için koyuvermiş gibi.

Kitabın söylediği şeye gelirsek de; ‘Sıradanlığın üst insanı’ diyerek yine aynı geyiği yapmış.
(#22590936)
Hem adamın yemediği halt, bulaşmadığı mecra kalmamış; bu mu ‘sıradanlığın üst insanı’? bu mu ‘hepimizin hikayesi’ be hacıemmi?

Bu adamın hırsız muhabbetlerini okumak bir ayrı zevkli. Yazmakla bitmez ama kitabın en komik sayfaları hırsızlar zümresiyle ilgili olan kısımlarıydı. Puslu kıtalar atlasında da öyleydi. Adamların mevzuatı var lan. *

Ayrıca bu kitapta, Röntgen çektirdikten sonra annesinin hastalığından kurtulmasına müteakip wilhelm conrad röntgen’e mevlid-i şerif okutan ve bu vesileyle şifa bulan herkesin de bir fatiha okumalarını tavsiye eden güzel mi güzel de bir karakter var.
(bkz: Efgan bakara)

Bir de yazar, hikayesini anlattığı ana karakter hakkında “arkasından konuşmak gibi olmasın ama...” der mi ya. *

sonuç olarak eline sağlık ama “ağ-bi-miz” çok daha güzellerini yapabilecek birisi. Yazarın tarzını seviyorsanız buyrun. Yine alır sizi ordan oraya götürür. Ama boyu posu devrilesice ‘sıradan insan’ı yücelten bir kitap daha yazmasa bari. *

--spoiler--

[+] Gerçekten de idris amil hazretleri bir tabiat mucizesiydi, o tabiat ki, onun her unsuru, dağlar taşlar hayvanlar, cenab-ı hakk’a secde eder dururdu. Efendimiz madem ki tabiat’ın bir parçasıydı, bir de kalkıp camide secde etmesi pek lüzumlu sayılmazdı.

[+] silmesi de edep erkan bilir, etiket sahibi, kibar ve görgülü şahıslardı. Öyle ki, kıdemlilere hürmetle “a-bi-cim” denirken, onlar da astlarına gayet zarif bir şekilde “ulan” diye hitap ederlerdi. Kısacası bunlar klas adamlardı.

[+] kadınlar kavga etmezdi ama bütün kavgalar kadınlar içindi, medeniyeti kadınlar kurmamıştı ama medeniyet kadınlar için kurulmuştu. Kısacası zaten mankafa olan erkek taifesi, cins-i latifi görür görmez daha da bir delirdiği için, onu elde etmek gayesiyle gece gündüz demeden didinip yırtınarak icatlar yapmış, ayağına üşenmeyip keşif seyahatlerine çıkmış, sırf onları tavlamak için kendini paralayıp cilt cilt kitaplar yazmıştı. hanım kısmı erkeği, zavallının kalbine aşk okunu sokup gebe bırakır, sonra da ona dokuz doğurturdu.

[+] adam bıçakladıktan sonra kuzu kuzu karakola gidip teslim olan kabadayıların tersine bu adamlar, altıpatları yedi kere patlatıp sekiz can aldıktan sonra pavyondan dokuz tabut çıkartabilecek şahıslardı.

[+] annesi yatmış olmalıydı. içeriye girince, kapının hemen yanındaki mumun yandığını gördü. Sırılsıklam olmuş ayakkabılarını ve ardından da çoraplarını çıkardı. Annesi yatağında yatıyordu. Kadıncağız, efgan bakara’nın hayattaki yegane varlığıydı. Bu yüzden yanına gidip annesini yanağından öpmek istedi. Ama kadıncağızın yanağı buz gibi soğuktu. Ama o, çoktan ölen kadını bir kez daha öptü. Çünkü annesiydi.**
[+] yükselmiş birini düşürmek, yahut onun düştüğünü görmek, aşağıdakilerde adaletin yerini bulduğu hissini uyandırır ve onlara mutluluk verirdi.

[+] neden sonra kapı açıldı ve elinde idare lambası, suratından uğursuzluk akan biri ona, “kapıyı ne diye yumrukluyorsun! Adab-ı muaşeretten haberin yok mu! Edep erkan görmüş hırsız kapıyı çalmaz, maymuncukla açar!” diye çıkıştı.

[+] ancak şöhret, bir hırsız için iyi bir meziyet değildi. Bunun için kendi isimlerinden ziyade rumuz ve lakap kullanırlar ve bunları da sık sık değiştirirlerdi. Öyle ki camiada nam salmak neredeyse imkansızdı. Çünkü bu meslek alçakgönüllülüğü gerektirirdi. içlerinden hiçbiri vurduğu servetle övünmez, işlerini ibadet eder gibi sessiz sedasız icra eder, hırsız ile ev sahibi arasına kimsenin girmemesi gerektiğine itikat ederlerdi.

[+] gel gör ki, hırsızlık müessesesine girmek kolay iş değildi! Her şeyden önce, iki kefil ile adli sicil kaydı isteniyor, temiz kağıdı getirenler camiaya kabul olunmuyordu.

[+] gel gör ki, kopyacı talebe, önünde örnek olmadan hiçbir şey yapamıyordu. Çünkü hayal gücü sıfırdı. Eğer ona, “gözlerini kapa ve sonra, istediğini düşün, ama mor bir fil düşünme” dense, zihninde fil mil bile canlanmazdı.

--spoiler--
Yazarın önceki kitapları ile kıyaslayarak kitaptan alınabilecek farklı tatları kaçırmamak gerekir. Klasik uzun ihsan dizeleri tadında diyaloglar ve espriler çok ince ve felsefi. Keyifle okudum, yüreğine ve beyin sinirlerine sağlık koca adam.

Yalnız, kendisiyle bir acı kahve içip muhabbetin belini kırmak isteyen ancak nasıl ulaşacağını bilmeyen ben için resmen bir gönderme yapmış sevgili yazar:
"Zaten, meşhur romancının nerede ikamet ettiğini bilmemek için cahil cühela olmak gerekirdi."

Saygılar üstad, geliyorum.
Çıktığı gün aldığım kitabı okumaya elim gitmedi. Aynısı yedinci gün'de de olmuştu. Bir türlü başlayamamıştım okumaya. "Ya biterse", "ya bir sonraki kitap 5 yıl sonra çıkarsa" korkusu, elimi götürmedi bir türlü bu kitaba.

Öyle bir yazarın kitabıdır işte Galiz Kahraman... Kitaplarını elinize almaya korkarsınız, ihsan oktay anar durmadan anlatsın, hiç bitmesin istersiniz. Bu yüzdendir, bu kitabın bu kadar çok sevilememesi. ilk baştan söylemeliyim, bir puslu kıtalar atlası ya da bir suskunlar daha yazmayacak ihsan oktay anar. Yazmasın da zaten... Kendi çıtasını en baştan o kadar yükseğe koydu ki, bir daha hiçbir yazdığı şey, onlar kadar zevk vermeyecek. Bu sonraki yazdığı kitapların kötü kitaplar olduğu anlamına gelmiyor elbette. Bu kadar iyi bir kitabı dahi "olmamış bu" diye eleştire biliyor isek, bu yazarın ne kadar iyi bir yazar olduğunu gösterir.

--spoiler--
ilk önce, birileri ihsan Oktay Anar'ı biçem konusunda epeyce kızdırmış. Hatta kitap sanki, sadece bu eleştirilere yanıt olsun diye yazılmış görüntüsü veriyor. ihsan Oktay Anar, "edebiyat dediğini belli kalıplara sığdıramazsın, hayal etmenin sınırı olmadığı sürece, edebiyatın da sınırı olmayacak" mesajı veriyor ve edebiyatı belli kalıplara sokmak isteyenlere verip veriştiriyor.

Hikayeye dönecek olur isek, toplumsal içtimai anlamda pek fazla suya sabuna dokunmayan ihsan oktay anar, yedinci gün ile kırmaya başladığı bu suya sabuna dokunmama meselesini, galiz kahraman ile tavan yaptırıyor. Ülkenin muhafazakarları ve "part-taym" dincileri doğrudan hedef alıyor. Başkarakter idris amil hazretleri'nin kasımpaşa'da doğmuş ve büyümüş olması, narsist, çıkarcı, dalavere konusunda uzman olması akla, hemen Recep Tayyip Erdoğan'ı getiriyor. Evet, karakterde onun özelliklerinden yararlanılmış. Ancak kitabın sonunda da görüleceği üzere, idris amil hazretlerinin tüm insanlığın ortak yüzü olduğu sonucuna varılıyor.

Efgan Bakara ise tam anlamıyla iyinin, güzelin, doğrunun ve saflığın sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Kendine özgü düşüncelerinin olması ve düşüncelere kimsenin kıymet vermemesi; ancak bu düşüncelerinden yine de vazgeçmemesi, gariban, boynu bükük hali okuyucunun bir anda Efgan Bakara'nın etrafında toplanmasına neden oluyor.

ihsan Oktay Anar, ne kadar gerilere giderse, kitabın dili o kadar ağırlaşıyor. Bu da okuyucuya ayrı bir zevk veriyor. Ancak hikaye büyük ihtimalle, günümüze daha yakın bir zaman diliminde geçiyor. Bu yüzden, diğer kitaplarının aksine, bu kitapta elinizi sözlüğe götürmenize çok gerek kalmıyor.
--spoiler--