hadi biraz kelimelerden matematik yapalım. şimdi diyelim ki güvendik ama bir baktık of sırtımızdan hemde feci şekilde vurulmuşuz haberimiz yok. ne oldu mutsuz olan kırılan yaralanan biz olduk. yani güvenirken bu olasılıklar gayet yüksek.
amma velakin yine diyelim ki güvenmiyoruz lan işte var mı ? bu sefer ne oldu adam feyk atmaya çalıştı misal. aha yemezler koçum senin bu halini seziyordum beni sitemezsin öyle ayakta dedik mi. yani ne oldu alt edilmedik. mutlu muyuz ? valla mutluyuz amnskim. e ne oldu karşı tarafa boyunun ölçüsünü de verdik mi yani. verdik valla. bundan sonra en güvenilir tavırlarla karşılacak mıyız ? sanırım evet. bir beklentimiz var mıydı ? hayır zaten bizi sitmeye çalışacağını biliyorduk.
e o zaman oldu bu iş usta.yani güvenmeyerek taraklara yan basma olasılığımız yüzde 0 işte ! ha paranoya mı oluruz. olalım ! dütten yemiş olmaktan iyidir paranoyak olmak.
sanırım bu durumda tek güvenilecek kişi kalıyor ortada...
kendimiz !
not ki ne not : efendim dünya böyle evet dönek bir dünya ... güvenmiyorum işte oh ya ! bana güvenmiyor musun ? sence ?
en olmadık an da, en beklenmiyen zaman da bundan sonra mumkun degil "sutten agzım yandı yogurdu ufleyerek yiyorum artık" nidaları attıgınızda, biri cıkar sana soyleyecek cumleleri, inancla ve sevgiyle bakan gozleri vardır belki de siz boyle gormek istediginiz icin oyledir arada ki farkı anlamak icin zaman gerekir, en kotu gununuzde yanınızda olabilecek, sevincinizi paylasacagınız, ucurumun kenarında atlamak uzereyken ensenizden kavrayıp son dakika da sizi kurtaracagına inandıgınız , huzuru ve ictenligi yasayabileceginiz, en karamsar anınızda , en kotu ruyanın sonunda gunes gibi hayatınızda oldugu gercegi ile dunyayı belki de daha yasanır kılan kahraman, ne zaman ki uyanırsınız aslında bu sadece sizin kurdugunuz hayalden ibaret, guvenmenin ne kadar anlamsız oldugunu sorgulamaya baslarsınız "ben mi sucluyum acaba beklentilerim mi fazla tasıyamayacagından agır bir misyon mu yukledim yoksa karsıdaki mi korkak" diye anlarsın ki guven denen olgu senin dusundugunve sana ogretilen kadar siyah ve beyaz gibi net ve kesin degilmis grinin tum tonlarını barındırırmıs, kendine bile cevabı soylemeye korktugun "guven var mıdır ya da gercekten guvenebilecek kadar dogru biri var mıdır?" sorusu ve kendine kızmakla basbasa kalırsın..
(bkz: aldanmak)
varlığına sahip olmanın ne büyük mutluluk olduğunu kaybedince anlarsınız.
kaybedersiniz, önce kafanızın içinde saklanmış karıncalar beyninizi sarar, beyninizi ve ruhunuzu her boşlukta çürütür.
bir mucize olsa, her şey, tüm saflığıyla yerine gelse diye beklersiniz ama artık ne yapsa ne etse kar etmez. nasıl acılı bir süreçtir bu..
hangisi daha acı vericidir?
kabul etmek mi? hayatları iki yabancıya çevirmek mi?
karar verilemez.
aslında cok zor mimari bir yapı gibidir. harcına sevgi hatta ask, alıskanlık, baglılık katılıp ince ince örülür. sonunda ortaya cıkan sey bazen o kadar saglam durur ki dısardan hayran kalırsınız. fakat gün gelir catırtılar duymaya baslarsınız, gittikce yıpranır ve artık yıkılmaya yüz tutmus bir hale gelirse, o zaman aglayarak, kendinizle kavga ederek sıvadıgınız hic bir bölümü eskisi gibi olmaz ve beyin olumu gerceklesmis bir sevgilinin fisini cekmektir artık yapılması gereken, cekilir ve gidilir usulca...
bir gün baban sana bisiklet sürmeyi öğretirken hiç anlamadığın bir anda çaktırmadan bisikletin arkasını tutmayı bırakır..
tutmayı bırakması evet..
tutmayı bırakmak..
içi boşaltılmış sözcüklerden bir tanesi. kime güveniyoruz ki şu dünyada kaç kişiye diye sorguladığımızda bu sözcüğün kıymetini daha çok anlayabileceğimizi düşünüyorum.