bir anlaşma düşünün ki, bir ülke eğitim sistemini, müfredatını yabancı bir unsura teslim ediyor, o yabancı unsurların istediği şeyler müfredata koyuluyor, istemediği(uygun görmediği) şeyler de müfredattan çıkarılıyor.
hangi kafa ile ve ne düşünce ile bir ülke böyle bir anlaşma imzalayabilir ve kurulan bir komisyonda 4'e 5 oranında azınlıkta kalabilir.
anlaşmanın 5. maddesine göre;
bir komisyon kurulacak ve o komisyon türkiye'deki okullarda okutulacak ders kitaplarına karar verecek ve bu komisyonda 8 üye olacak. üyelerin 4'ü türk, 4'ü amerikalı olacak, ama bu komisyona abd büyükelçisi başkanlık edecek, komisyonda oluşabilecek herhangi bir anlaşmazlık ve eşit oy olması durumunda kesin kararı komisyon başkanının vereceği oy belirleyecektir.
böyle bir anlaşmayı imzalayan, yürürlüğe koyan, uygulamasını yapan herkes 1. dereceden "vatan haini"dir. aksi iddia edilebilir mi?
bakınız bu anlaşmadan önce türkiye'de okutulan tarih kitaplarında kut'ül amare zaferimiz vardı, hatta kut'ül amare zaferimiz "kut bayramı" adı altında resmi bir bayram olarak ülke genelinde kutlanmaktaydı.
anlaşmanın imzalanması sonrası, komisyonun tavsiyesi ile kut'ül amare zaferimiz tarih kitaplarından çıkartıldı. daha sonra da 1952 yılında "ingilizler güceniyor, gücenmesinler" diyerek de kut bayramı kaldırıldı zaten.
keza yine bu komisyondan evvel "atatürk'ün tarih tezi" ders kitaplarında yer almaktaydı.
türklerin anadolu'daki varlığının mö 2000'lere dayandığı, sümerler ve hititlerin türklerle aynı soydan geldiğine dair bulgular ve türk kültürü ile bu kadim uygarlıklar arasındaki bağlantılar bu kitaplarda yer almaktaydı.
ne yazık ki bu komisyonun tavsiyesi ile birlikte anadolu'daki türk tarihi 1071 malazgirt zaferi ile başlatıldı, türkler anadolu'ya 1071'de gelen göçebe ve istilacı bir kavim olarak bizim, türkiye'nin ders kitaplarında yer aldı.
atatürk'ün himayesinde tertiplenen 1. ve 2. türk tarih kongreleri, bu kongrelere katılan dünyaca ünlü bilim insanları ve tezleri bir anda yırtılıp atıldı, yerine türk islam sentezci ve bize ait olmayan yeni bir tarih yazıldı ve öğretilmeye başlandı.
aynı şekilde yine atatürk'ün coğrafya çalışmaları ve türk dili üzerine yaptırdığı çalışmalar bir çırpıda rafa kaldırıldı.
bir taraftan Atatürk'ün Türk Tarih Tezi'ne bu şekilde darbe vururken, diğer taraftan Dil Devrimi'ne, Türk Dil Tezi'ne darbe vurmuştur.
1950'lerde başlayan Osmanlı fetihleriyle övünme döneminde,doğal olarak Osmanlı'nın 600 yıl boyunca kullandığı Arapça-Farsça ağırlıklı Osmanlıca adlı dile ve yine Osmanlı'nın 600 yıl boyunca bu Osmanlıcayı yazmak için kullandığı Arap alfabesine de övgüler dizilmiştir.
O günden bugüne akademik çevrelerde bile gerçek Türkçenin ''Osmanlıca'' olduğu, Atatürk'ün Yazı ve Dil Devrimlerinin Türkçeyi fakirleştirdiği ve toplumu bir gecede cahil bırakıldığı gibi temelsiz yorumlar yapılmıştır.
Üstelik dili asıl fakirleştirenin 600 yıl boyunca Türkçeyi ihmal eden, Arapça ve Farsçanın Türkçeyi istila etmesine izin veren Osmanlı olduğu ve dahası Atatürk'ün Yazı ve Dil Devrimleriyle yok olmak üzere olan Türkçeyi kurtarıp halkı okur yazar yaptığı gerçekleri gün gibi ortadayken bu yorumlar yapılabilmiştir.
her ne kadar bunların büyük çoğunluğu demokrat parti iktidarı zamanında yapılmış olsa da, bu komisyonun kurulması ve faaliyetlerine başlaması inönü'nün chp'si zamanında olmuştur. demokrat parti iktidarı da chp'nin başlattığı bu "türk milleti'ni soysuzlaştırma" projesini sürdürerek bu kansızlığa ortak olmuştur.
her ne şart altında olursa olsun, bir devletin böyle bir komisyon kurması, milli eğitimini yabancı bir devletin inisiyatifine bırakmış olması kabul edilemez bir vatan hainliğidir. buna sebep olanlar, göz yumanlar bugün hayatta olmasalar bile gıyaplarında yargılanmalı ve mahkum edilmelilerdir.
bu yapılmalıdır ki yeni nesiller ibret alsın, okusun, öğrensin. milli kültürümüzün önemini idrak ederek ona sahip çıksın.
işte "milli şef" olarak anılan ama aslında milli olmayan ismet inönü chp'si dönemi ile başlayan ve menderes'in demokrat partisi ile zirve noktasına çıkan türkiye'nin amerikan sömürgesi, uydusu olma sürecinin başlangıcı.
iki kıçı kırık gemiye, denizaltıya bütün vatan böyle satıldı,
sovyetlerden korkularak amerika'nın kucağına böyle oturuldu.
bu siyasiler yüzünden bu memlekette zeytinyağı unutuldu, unutturuldu, yerine margarin sofralara sokuldu, hatta "zeytinyağlı yiyemem aman" diye şarkılar-türküler yazıldı bu ülkede.
şüphesiz ki ülkeler çıkarları doğrultusunda müttefik olabilir, anlaşmalar yapabilirler...
ama bu yapılanlar anlaşma değil, kansızlaşma, kansızlaştırmadır.
bunun günümüzdeki silsilesi de yıllar önce dikkat çektiğimiz "liderlik değişim ağı"dır.
dileriz bir gün bu kirli anlaşmaları yırtıp atacak bir atatürk daha çıkar içimizden.
köy enstitülerinin ipini çeken, içini boşaltan anlaşmadır.
yapılmasa idi bu sefer de sovyet sömürgesi olurduk. sonuçlarını tartışalım tabi ama nedenlerini de görmezden gelemeyiz. stalin denen ırzı kırık kars ve ardahan'a açık açık çökmek istediğini belirttiği için amerikan himayesine girdik.
Bir-çok olayda olduğu gibi bu olayda da soner yalçın tipi komplo teorileriyle bu anlaşma yeriliyor.
Eğitimin kontrol edildiği falan yok. bu bir kültür anlaşması hepsi o. Fulbright, abd nin en önemli burslarından biri. Bu anlaşmayla abd den turkiyeye, turkiyeden abd ye yüzlerce araştırmacı gitmistir.