ferda

entry16 galeri0
    1.
  1. çok güzel bir kadın ismi. ayrıca bir tevfik fikret şiiri.

    ferda(yarın)

    Ferdâ senin: senin bu yenilik, bu inkılap.
    Her şey senin değil mi ki zâten? Sen, ey gençlik
    Ey umudun güzel yüzü, işte aynan
    Karşında: sabahın saf ve bulutsuz semâsı,
    Titreyen kucağını açmış, bekliyor. Koş!
    Ey hayatın neş'eyle gülen tanyeri, işte herkesin
    Gözü sende; sen ki hayâtın ümidisin,
    Alnında bir yeni yıldız, yok, bir güneş,
    Doğ ufuklara; önünde şu çileli mâzi sönsün müebbeden.
    Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
    Cennet kadar güzel vatanın var: Şu gördüğün
    Zümrüt bakışlı, inci gülüşlü kızcağız
    Kimdir, bilir misin? Vatanın! Şimdi saygısız
    Bir göz bu nazlı çehreye -Allah esirgesin-
    Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
    ister misin, şu ak sakalın pâk ve muhteşem
    Vakûr alnına bir kirli el demem,
    Hatta yabancı bir el uzansın? Şu makberi
    Razı olur musun taşa tutsun şu serseri?
    Elbet hayır; o makber, o vakûr alın
    Kudsî birer vatan misâlidir. Vatan çalışkan
    insanların omuzları üstünde yükselir.
    Gençler, vatanın bütün ümidi şimdi sizdedir.
    Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
    Lâkin unutmayın ki zaman sert ve kendinden emin
    Sessiz adımlarla tâkip eder bizi.
    Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
    incelemeye yol bulan bu yanılmaz izleyicinin
    Azarıyla utanıp kalırsak, yazık! Demin
    'Ferdâ senin' dedim, beni alkışladın; hayır,
    Bir şey senin değil, sana ferdâ emanettir;
    Her şey emanettir sana, ey genç, unutma ki
    Senden de bir hesap arar şikâyetçi gelecek!
    Mâziye şimdi sen bakıyorsun, uyanmış,
    Âti de sana kuşkuyla bakacak.
    Her uzvu ihtiyaç fırtınasıyla sarsılan
    Bir neslin oğlusun; bunu hatırla zaman zaman.
    Asrın, unutma, şimşeklerle aydınlanan ilerleme asrıdır:
    Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir.
    Bir yükseliş ufku açılır, yükselir hayat;
    Yükselmeyen düşer: Ya terakki, ya çöküş!
    Yüksemeli, dokunmalı alnın semâlara;
    Doymaz, insan denilen kuş yükselmeye.
    Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
    Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

    tevfik fikret
    2 ...
  2. 2.
  3. erkeklere yakısmamasına ragmen erkek evlatlara da verıldıgı gorulmustur bu ısmın.. (bkz: ferda anıl yarkın)
    1 ...
  4. 3.
  5. oo biir uzmaan, o bir çok iyi bir dost o bir anlatılmaz yaşanır.
    (bkz: seni seviyorum)
    0 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. sadece bayan değil erkek ismide

    örn: ferda anıl yarkın.
    0 ...
  9. 6.
  10. zamanında sevgilim olan çok güzel bir bayanın ismi. anlamı gelecek demek olan isim.
    0 ...
  11. 7.
  12. zamanında sevgilim olamayan kızın ismi. az mı koştum zamanında bu kızın peşinden..
    0 ...
  13. 8.
  14. şimdiki sevgilimin ismi olan çok güzel bir bayan üstteki iki yorumla pek çelişkiliyim.
    0 ...
  15. 9.
  16. 10.
  17. Gazi Mustafa Kemal Paşa bir gün vapura biner ve gençlerin bir arada olduğu tarafa doğru yönelip arkalarındaki sıraya yerleşir. Bir süre onları izledikten sonra gençlere; "aranızda edebiyat ve şiirle ilgilenen var mı?" diye sorar. gençlerden biri el kaldırır. Paşa dönüp, "bize bir şiir okur musun?" diye sorar. "Tabi ki paşam" yanıtını alınca paşa hemen hangi şiiri okuyacağını sorar. çocuk "ferda" cevabını verince paşa şu karşılığı verir; "o şiiri ben okurum..."

    ferda (yarın)

    ferda senin, senin bu teceddüt, bu inkılap..
    her sey senin değil mi ki zaten? sen ey şebab,
    ey çehre-i behic-i ümid, işte makesin
    karşında: bir sema-yı seher, saf ü bi-sehab
    aguş-ı lerze-darı açık bekliyor.. şitab!
    ey fecr-i hande-zad-ı hayat, işte herkesin
    enzarı sende; sen ki hayatın ümidisin.
    alnında bir sitare-i nev, yok, bir aftab,
    afaaka doğ. önünde şu mazi-i pür-mihen
    sönsün müebbeden!..

    sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
    cennet kadar güzel vatanın var. şu gördüğün
    zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
    kimdir bilir misin? vatanın.. şimdi saygısız
    bir göz bu nazlı cehreye- allah esirgesin-
    kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
    ister misin şu ak sakalın pak-ü muhteşem
    pişani-i vakaarına -bir kirli el demem-
    hatta yabancı bir el uzansın? şu makberi,
    razı olur musun taşa tutsun şu serseri?..
    elbette hayır, o makber, o pişanı-i vakur
    kudsi birer misal-i vatandır; vatan gayur
    insanların omuzları üstünde yükselir

    gençler; bütün ümid-i vatan şimdi sizdedir

    her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin
    lakin unutmayın ki zaman tünd ü mutmain
    bir hatve-i samüt ile takib eder bizi
    önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
    ta'mika yol bulan bu yanılmaz muakibin
    şermende-i itabı kalırsak yazık!.. demin
    "ferda senin" dedim, beni alkışladın; hayır
    bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
    her sey vediadır sana ey genç, unutma ki
    senden de bir hesap arar ati-i müşteki
    maziye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah
    ati de senden eyleyecek böyle iştibah
    her uzvu girdibad-ı havayiçle sarsılan
    bir neslin oğlusun; bunu yad et zaman.
    asrın unutma, barikalar asr-ı feyzidir;
    her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir.
    bir ufk-ı i'tila açılır, yükselir hayat,
    yükselmeyen düşer: ya terakki, ya inhitat!...
    yükselmeli, dokunmalı alnın semalara;
    doymaz beşer dedikleri kuş i'tilalara.
    uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, bağır;
    durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.

    tevfik fikret
    2 ...
  18. 11.
  19. farsçada "yarın" anlamına gelen isim.
    0 ...
  20. 12.
  21. Kökeni Farsçaya dayanır. Gelecek zaman, yarın, ahiret, öbür dünya anlamına gelen, çoğunlukla bayanlarda kullanılan ama her iki cins için de geçerli olan bir isimdir. Ayrıca Tevfik Fikret'in gençlere hitap ettiği Atatürk'ün çok sevdiği bir şiirin adı.
    0 ...
  22. 13.
  23. Gelecek, yarın demektir.
    Bir Tevfik Fikret şiiridir.

    FERDA
    Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
    Herşey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
    ey şehre-i behîc-i ümîd, işte mağkesin
    karşısında: Bir semâ-yi seher, saf o bîsehâb,
    ağûş-i lerzedârı açık, bekliyor... Şitâb!
    Ey fecr-i handezâd-ı hayât, işte herkesin
    enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
    alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âfitâb,
    âfâka doğ, önünde şu mâzî-i pürmihen
    sönsün müebbeden.
    Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
    cennet kadar güzel vatanın var: Şu gördüğün
    zümrüd bakışlı, inci şetâretli kızcağız
    kimdir, bilir-misin? Vatanın... Şimdi saygısız
    bir göz bu nazlı çehreye - Allah esirgesin,-
    kim bir nazarla baksa tahammül eder misin?
    ister-misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
    pîşâni-i vakarına, bir kirli el demem
    hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi,
    râzıy olur musun, taşa tutsun şu serseri?
    Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakûr
    kudsî birer misâl-i vatandır... Vatan gayûr
    insanların omuzları üstünde yükselir.
    Gençler, bütün ümîd-i vatan şimdi sizdedir.
    Herşey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
    lâkin unutmayın ki zeman tünd ü mutma’in
    bir hatve-i samût ile tağkıyb eder bizi,
    önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
    tağmîka yol bulan bu yanılmaz mu’âkibin
    şermende-i itâbı kalırsak, yazık!.. Demin
    "Ferdâ Senin", dedim, beni alkışladın; hayır,
    birşey senin değil, sana ferdâ vedî’adır;
    herşey vedî'adır sana, ey genç, unutma ki
    senden de bir hisab arar âtı-i müşteki.
    Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pürintibâh,
    âtî de senden eyliyecek böyle iştibâh.
    Her uzvu girdibâb-ı havâyicle sarsılan
    bir neslin oğlusun; bunu yâdet zeman zeman.
    Asrın, unutma, hârikalar asr-ı feyzidir:
    Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
    bir ufk-ı iğtilâ açılır, yükselir hayât;
    yükselmiyen düşer: Ya terakkî, ya inhitât!
    0 ...
  24. 14.
  25. kız ismi olarak kullanılmasına rağmen aslında unisex isimdir.

    (bkz: ferda anıl yarkın)
    1 ...
  26. 15.
  27. Tevfik Fikret’in en güzel şiiridir. Evet.
    0 ...
  28. 16.
  29. internette pek rastlanmayan, attila ilhan'ın bela çiçeği kitabında yer alan şiiri. kendi sesinden dinlenmesi şiddetle tavsiye edilir.

    belki bu son gecemiz doktor sabiha'yla
    nasıl en uzaklarda çalınan eski plaklar
    ne kadar da kalabalık hanımelleri ve böcek çıtırtılarıyla alabildiğine genişleyen
    ne müthiş bir gece
    saygılı nasıl saklı bir ışımayla
    yorgun miyop gözbebekleri
    korkuların bir başka yerinden
    bir başka sabah olmaya başlayacaklar
    gözlük camlarında şimdiden
    kaynaşıp duran ışık çekirdekleri
    bir mavzer namlusu gibi ince
    bir mavzer namlusu kadar kesin
    ve yüzlerce bin

    bir türlü bitmiyoruz ki sabiha'yla
    mısralar çoğaltıp fikret’in öfkesinden
    bizi ve gecemizi zenginleştiren
    sonra bir benim bir onun dudaklarında
    jöntürk komitası’ndan kim bilir kimin
    paris’te söylediği sûz-i dilârâ türkü
    hürriyet gazetesi'ni elleriyle dizerken
    şafakta öfkeli kararların büyüttüğü
    üstelik sarmaşıkların altında
    tamburların iç titreşimleriyle gittikçe derinleşen
    tamburi cemil bey karanlığında
    kırbaç gibi bir mektubuyla girmedik mi geceye
    sadr-ı âzâm mithad paşa’nın
    zât-ı şâhâne’ye
    beşiktaş’taki eski bir konağın
    en osmanlı
    en sûz-i dilârâ saatında
    üstelik sarmaşıkların altında
    fevkalâde riayetim vardır
    zât-ı mülûkânelerine bendenizin
    ancak padişahım
    muzır olan en ufak hususta bile
    menafiine milletimizin
    itaat etmekte mâzurum size
    nizam nedir bilir misiniz
    usul-ü meşveretle idare olunan bir millette
    tafsile hacet yoktur padişahım
    mesele bendenize emniyette
    ricâl-i milletten emin olunuz
    dokuz gündür mâruzât-ı mukaddemeyi
    is’af etmemekte devam ediyorsunuz
    bina-yı devleti tâmire çalıştığımız bir sırada
    yıkmak istiyorsunuz diyebilirim siz
    padişahım âdeta
    eğer bu esbaba mebni
    beni serkârdan azlederseniz...
    tamburi cemil bey’den ürkek beyaz ferâceler
    doktor sabiha’nın ve iç gerginliği
    bu arada
    gazel tarzında bir dersaadet ki ziya paşa’dan
    aruz vezninde telkâri minareler
    ve mahyalar
    ve mahyalar mefailü failün

    öylesine utansak
    gece sisleri ile yüklü öylesine küskün
    üstüste birkaç yüz beyazıt meydanı'ndan
    yine silah sesleri duyar gibiyiz
    uzak ve uzak
    sıkı yönetim tebliğlerinde bu kaçıncı gün
    yürüyün çocuklar
    siz bizi göremezsiniz
    çünkü sizin gözleriniz bizim gözlerimiz
    çünkü sesinizde deprem sesleri var
    bizim sesimizden
    sözün gelişi ben keçecizâde irfan
    mekteb-i tıbbiye'nin üçüncü sınıfından
    hürriyet kademlisi
    mühendishane-i berri-i hümâyûn'dan
    halil cebel-i bereket
    bendeniz
    topkapılı cevdet
    ikinci mim-mim grubu’ndan
    üç yüz otuz altı senesi
    teşrin-i sâni’nin yedisinde
    anadolu'ya iltihâk eyledik
    üç dârü’l-muallimin talebesi
    mekteb-i harbiye derseniz
    ben mustafa kemal
    selânik
    yürüyün çocuklar
    siz bizi göremezsiniz
    büyük yumruklar gibi sıkılı
    içinizde bir yerinizdeyiz
    çünkü sesimizde deprem sesleri var
    sizin sesinizden
    çünkü sizin gözleriniz
    bizim gözlerimiz
    yürüyün çocuklar
    siz bizi göremezsiniz
    nasıl ki doktor sabiha şimdi hem
    büsbütün sultanahmet mitingi’nde
    hem sûz-i dilârâ bir beste içinde
    hem silah seslerine katılıyor
    böyle uzaktan uzağa
    bir mavzer namlusu gibi ince
    bir mavzer namlusu kadar kesin
    ve yüzlerce bin
    eminönü meydanı’nda beyannâme dağıtıyor
    kürd mustafa sephalarından inmiş adamlar
    boyunlarında ipleri
    öylece
    gece bir yerde zor
    önemli değil bir yerde güzelliği hanımellerinin
    râ bıyıklı felâh-ı vatan zabitleri
    değil mi ki durduğu yerde duramıyor
    ve değil mi ki ellerinde silahlar
    ve silahlar ve feilâtün feliâtün

    kıvılcımlar üreterek
    tuz parça dağılıyor
    sûz-i dilârâ üstüne
    sedef kakmalı udlar
    günlerce yine boğaziçi
    edebiyat-ı cedide bulutlar
    ''sarmış
    yine âfâkını yine bir dud-i muannid
    bir zulmet-i peyza ki peyâpey mütezayid''
    bir doktor sabiha ki
    çarpa çarpa açılan duvarların getirdiği
    kelepçe sıtmalarından dehşetli sararmış
    dehşetli dalgalanan
    en köpek karanlıkta en büyük sular gibi
    udların şeyh-ül islâm titremeleriyle
    avuçlarında mısralar ve arap harfleriyle

    ''her uzvu gird-bâd-ı havayişle sarsılan
    bir neslin oğlusun
    bunu yâd et zaman zaman
    asrın unutma bârikâlar asr-ı feyzidir
    her yıldırımda bir gece
    bir gölge devrilir
    bir ufk-u itilâ açılır yükselir hayat
    yükselmeyen düşer
    ya terakki ya inhitat''
    nasıl mızrab uçlarıyla tel tel çizilir
    sultan reşad gecesine tir leylim terelâ
    servet-i fünun mecmuasından fildişi sahifeler
    damad-ı hazret-i şehriyâri enver paşa
    ve bâb-ı âli baskınında bindiği at
    ve paldır kültür fedaileriyle
    ve ilâhiri
    ve ilâ

    ne kadar çok sabiha tanzimat'tan beri
    udların şeyhü’l-islâm titremeleriyle
    silah seslerine yatkın tir leylim terelâ
    dudaklarında mısralar ve arap harfleriyle
    ''bir devr-i şeamet
    yine çiğnendi yeminler
    çiğnendi yazık milletin ümmid-i bülendi
    kanun diye topraklara sürtüldü cebinler
    kanun diye
    kanun diye kanun tepelendi''
    katılır şadırvanlar boyunca su şarkıları geceye
    üçüncü selim'den santurların biriktirdiği
    öksüz bakışlarıyla gezindikçe neyler
    çocuk ıslıkları gibi temiz iyi
    hadi gelsin tâif zindanları bismillâh sürüldüğün
    çıplak cellâtları ve yağlı kementleriyle
    duvarlarında mısralar ve arap harfleriyle
    mısralar müstef’ilün müstef’ilün
    silah okşamalarıyla yarınlara götürdüğün
    öyle müthiş bir gece ki omuzların sıra
    yankılanır tir leylim terelâ kubbelerinden
    bin dokuz yüzlere özgü revolver öksürükleri
    fikret kafiyeleri ile mısra mısra
    parıldadıkça çığlıklar ışıldaklar gibi
    simsiyah meydanların en dip çizgilerinden
    öğrenci kasketlerinin öldürüldükleri
    bir türlü bitmiyoruz ki ama doktor sabiha'yla
    bir yerde benim
    doksanbeş'e doğru yıldızlara yükselişim
    bir yerde onun tarih-i kadim gözlükleri
    karardıkça kararmış eski plaklar
    üçüncü selim'in sûz-i dilârâ bestesi
    hani bambaşka bir gökyüzü saltanatıyla
    tir leylim terelâ
    terelâ

    attila ilhan
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük