bugün

çok güzel bir kadın ismi. ayrıca bir tevfik fikret şiiri.

ferda(yarın)

Ferdâ senin: senin bu yenilik, bu inkılap.
Her şey senin değil mi ki zâten? Sen, ey gençlik
Ey umudun güzel yüzü, işte aynan
Karşında: sabahın saf ve bulutsuz semâsı,
Titreyen kucağını açmış, bekliyor. Koş!
Ey hayatın neş'eyle gülen tanyeri, işte herkesin
Gözü sende; sen ki hayâtın ümidisin,
Alnında bir yeni yıldız, yok, bir güneş,
Doğ ufuklara; önünde şu çileli mâzi sönsün müebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
Cennet kadar güzel vatanın var: Şu gördüğün
Zümrüt bakışlı, inci gülüşlü kızcağız
Kimdir, bilir misin? Vatanın! Şimdi saygısız
Bir göz bu nazlı çehreye -Allah esirgesin-
Kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
ister misin, şu ak sakalın pâk ve muhteşem
Vakûr alnına bir kirli el demem,
Hatta yabancı bir el uzansın? Şu makberi
Razı olur musun taşa tutsun şu serseri?
Elbet hayır; o makber, o vakûr alın
Kudsî birer vatan misâlidir. Vatan çalışkan
insanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, vatanın bütün ümidi şimdi sizdedir.
Her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
Lâkin unutmayın ki zaman sert ve kendinden emin
Sessiz adımlarla tâkip eder bizi.
Önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
incelemeye yol bulan bu yanılmaz izleyicinin
Azarıyla utanıp kalırsak, yazık! Demin
'Ferdâ senin' dedim, beni alkışladın; hayır,
Bir şey senin değil, sana ferdâ emanettir;
Her şey emanettir sana, ey genç, unutma ki
Senden de bir hesap arar şikâyetçi gelecek!
Mâziye şimdi sen bakıyorsun, uyanmış,
Âti de sana kuşkuyla bakacak.
Her uzvu ihtiyaç fırtınasıyla sarsılan
Bir neslin oğlusun; bunu hatırla zaman zaman.
Asrın, unutma, şimşeklerle aydınlanan ilerleme asrıdır:
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir.
Bir yükseliş ufku açılır, yükselir hayat;
Yükselmeyen düşer: Ya terakki, ya çöküş!
Yüksemeli, dokunmalı alnın semâlara;
Doymaz, insan denilen kuş yükselmeye.
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır;
Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

tevfik fikret
erkeklere yakısmamasına ragmen erkek evlatlara da verıldıgı gorulmustur bu ısmın.. (bkz: ferda anıl yarkın)
oo biir uzmaan, o bir çok iyi bir dost o bir anlatılmaz yaşanır.
(bkz: seni seviyorum)
bir bayan ismi.
sadece bayan değil erkek ismide

örn: ferda anıl yarkın.
zamanında sevgilim olan çok güzel bir bayanın ismi. anlamı gelecek demek olan isim.
zamanında sevgilim olamayan kızın ismi. az mı koştum zamanında bu kızın peşinden..
şimdiki sevgilimin ismi olan çok güzel bir bayan üstteki iki yorumla pek çelişkiliyim.
(bkz: verda)
Gazi Mustafa Kemal Paşa bir gün vapura biner ve gençlerin bir arada olduğu tarafa doğru yönelip arkalarındaki sıraya yerleşir. Bir süre onları izledikten sonra gençlere; "aranızda edebiyat ve şiirle ilgilenen var mı?" diye sorar. gençlerden biri el kaldırır. Paşa dönüp, "bize bir şiir okur musun?" diye sorar. "Tabi ki paşam" yanıtını alınca paşa hemen hangi şiiri okuyacağını sorar. çocuk "ferda" cevabını verince paşa şu karşılığı verir; "o şiiri ben okurum..."

ferda (yarın)

ferda senin, senin bu teceddüt, bu inkılap..
her sey senin değil mi ki zaten? sen ey şebab,
ey çehre-i behic-i ümid, işte makesin
karşında: bir sema-yı seher, saf ü bi-sehab
aguş-ı lerze-darı açık bekliyor.. şitab!
ey fecr-i hande-zad-ı hayat, işte herkesin
enzarı sende; sen ki hayatın ümidisin.
alnında bir sitare-i nev, yok, bir aftab,
afaaka doğ. önünde şu mazi-i pür-mihen
sönsün müebbeden!..

sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
cennet kadar güzel vatanın var. şu gördüğün
zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
kimdir bilir misin? vatanın.. şimdi saygısız
bir göz bu nazlı cehreye- allah esirgesin-
kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
ister misin şu ak sakalın pak-ü muhteşem
pişani-i vakaarına -bir kirli el demem-
hatta yabancı bir el uzansın? şu makberi,
razı olur musun taşa tutsun şu serseri?..
elbette hayır, o makber, o pişanı-i vakur
kudsi birer misal-i vatandır; vatan gayur
insanların omuzları üstünde yükselir

gençler; bütün ümid-i vatan şimdi sizdedir

her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin
lakin unutmayın ki zaman tünd ü mutmain
bir hatve-i samüt ile takib eder bizi
önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
ta'mika yol bulan bu yanılmaz muakibin
şermende-i itabı kalırsak yazık!.. demin
"ferda senin" dedim, beni alkışladın; hayır
bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
her sey vediadır sana ey genç, unutma ki
senden de bir hesap arar ati-i müşteki
maziye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah
ati de senden eyleyecek böyle iştibah
her uzvu girdibad-ı havayiçle sarsılan
bir neslin oğlusun; bunu yad et zaman.
asrın unutma, barikalar asr-ı feyzidir;
her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir.
bir ufk-ı i'tila açılır, yükselir hayat,
yükselmeyen düşer: ya terakki, ya inhitat!...
yükselmeli, dokunmalı alnın semalara;
doymaz beşer dedikleri kuş i'tilalara.
uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, bağır;
durmak zamanı geçti çalışmak zamanıdır.

tevfik fikret
farsçada "yarın" anlamına gelen isim.
Kökeni Farsçaya dayanır. Gelecek zaman, yarın, ahiret, öbür dünya anlamına gelen, çoğunlukla bayanlarda kullanılan ama her iki cins için de geçerli olan bir isimdir. Ayrıca Tevfik Fikret'in gençlere hitap ettiği Atatürk'ün çok sevdiği bir şiirin adı.
Gelecek, yarın demektir.
Bir Tevfik Fikret şiiridir.

FERDA
Ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
Herşey senin değil mi ki zâten?.. Sen, ey şebâb,
ey şehre-i behîc-i ümîd, işte mağkesin
karşısında: Bir semâ-yi seher, saf o bîsehâb,
ağûş-i lerzedârı açık, bekliyor... Şitâb!
Ey fecr-i handezâd-ı hayât, işte herkesin
enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âfitâb,
âfâka doğ, önünde şu mâzî-i pürmihen
sönsün müebbeden.
Sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
cennet kadar güzel vatanın var: Şu gördüğün
zümrüd bakışlı, inci şetâretli kızcağız
kimdir, bilir-misin? Vatanın... Şimdi saygısız
bir göz bu nazlı çehreye - Allah esirgesin,-
kim bir nazarla baksa tahammül eder misin?
ister-misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
pîşâni-i vakarına, bir kirli el demem
hattâ yabancı bir el uzansın? Şu makberi,
râzıy olur musun, taşa tutsun şu serseri?
Elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakûr
kudsî birer misâl-i vatandır... Vatan gayûr
insanların omuzları üstünde yükselir.
Gençler, bütün ümîd-i vatan şimdi sizdedir.
Herşey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
lâkin unutmayın ki zeman tünd ü mutma’in
bir hatve-i samût ile tağkıyb eder bizi,
önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
tağmîka yol bulan bu yanılmaz mu’âkibin
şermende-i itâbı kalırsak, yazık!.. Demin
"Ferdâ Senin", dedim, beni alkışladın; hayır,
birşey senin değil, sana ferdâ vedî’adır;
herşey vedî'adır sana, ey genç, unutma ki
senden de bir hisab arar âtı-i müşteki.
Mâzîye şimdi sen bakıyorsun pürintibâh,
âtî de senden eyliyecek böyle iştibâh.
Her uzvu girdibâb-ı havâyicle sarsılan
bir neslin oğlusun; bunu yâdet zeman zeman.
Asrın, unutma, hârikalar asr-ı feyzidir:
Her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
bir ufk-ı iğtilâ açılır, yükselir hayât;
yükselmiyen düşer: Ya terakkî, ya inhitât!
kız ismi olarak kullanılmasına rağmen aslında unisex isimdir.

(bkz: ferda anıl yarkın)
Tevfik Fikret’in en güzel şiiridir. Evet.
internette pek rastlanmayan, attila ilhan'ın bela çiçeği kitabında yer alan şiiri. kendi sesinden dinlenmesi şiddetle tavsiye edilir.

belki bu son gecemiz doktor sabiha'yla
nasıl en uzaklarda çalınan eski plaklar
ne kadar da kalabalık hanımelleri ve böcek çıtırtılarıyla alabildiğine genişleyen
ne müthiş bir gece
saygılı nasıl saklı bir ışımayla
yorgun miyop gözbebekleri
korkuların bir başka yerinden
bir başka sabah olmaya başlayacaklar
gözlük camlarında şimdiden
kaynaşıp duran ışık çekirdekleri
bir mavzer namlusu gibi ince
bir mavzer namlusu kadar kesin
ve yüzlerce bin

bir türlü bitmiyoruz ki sabiha'yla
mısralar çoğaltıp fikret’in öfkesinden
bizi ve gecemizi zenginleştiren
sonra bir benim bir onun dudaklarında
jöntürk komitası’ndan kim bilir kimin
paris’te söylediği sûz-i dilârâ türkü
hürriyet gazetesi'ni elleriyle dizerken
şafakta öfkeli kararların büyüttüğü
üstelik sarmaşıkların altında
tamburların iç titreşimleriyle gittikçe derinleşen
tamburi cemil bey karanlığında
kırbaç gibi bir mektubuyla girmedik mi geceye
sadr-ı âzâm mithad paşa’nın
zât-ı şâhâne’ye
beşiktaş’taki eski bir konağın
en osmanlı
en sûz-i dilârâ saatında
üstelik sarmaşıkların altında
fevkalâde riayetim vardır
zât-ı mülûkânelerine bendenizin
ancak padişahım
muzır olan en ufak hususta bile
menafiine milletimizin
itaat etmekte mâzurum size
nizam nedir bilir misiniz
usul-ü meşveretle idare olunan bir millette
tafsile hacet yoktur padişahım
mesele bendenize emniyette
ricâl-i milletten emin olunuz
dokuz gündür mâruzât-ı mukaddemeyi
is’af etmemekte devam ediyorsunuz
bina-yı devleti tâmire çalıştığımız bir sırada
yıkmak istiyorsunuz diyebilirim siz
padişahım âdeta
eğer bu esbaba mebni
beni serkârdan azlederseniz...
tamburi cemil bey’den ürkek beyaz ferâceler
doktor sabiha’nın ve iç gerginliği
bu arada
gazel tarzında bir dersaadet ki ziya paşa’dan
aruz vezninde telkâri minareler
ve mahyalar
ve mahyalar mefailü failün

öylesine utansak
gece sisleri ile yüklü öylesine küskün
üstüste birkaç yüz beyazıt meydanı'ndan
yine silah sesleri duyar gibiyiz
uzak ve uzak
sıkı yönetim tebliğlerinde bu kaçıncı gün
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
çünkü sizin gözleriniz bizim gözlerimiz
çünkü sesinizde deprem sesleri var
bizim sesimizden
sözün gelişi ben keçecizâde irfan
mekteb-i tıbbiye'nin üçüncü sınıfından
hürriyet kademlisi
mühendishane-i berri-i hümâyûn'dan
halil cebel-i bereket
bendeniz
topkapılı cevdet
ikinci mim-mim grubu’ndan
üç yüz otuz altı senesi
teşrin-i sâni’nin yedisinde
anadolu'ya iltihâk eyledik
üç dârü’l-muallimin talebesi
mekteb-i harbiye derseniz
ben mustafa kemal
selânik
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
büyük yumruklar gibi sıkılı
içinizde bir yerinizdeyiz
çünkü sesimizde deprem sesleri var
sizin sesinizden
çünkü sizin gözleriniz
bizim gözlerimiz
yürüyün çocuklar
siz bizi göremezsiniz
nasıl ki doktor sabiha şimdi hem
büsbütün sultanahmet mitingi’nde
hem sûz-i dilârâ bir beste içinde
hem silah seslerine katılıyor
böyle uzaktan uzağa
bir mavzer namlusu gibi ince
bir mavzer namlusu kadar kesin
ve yüzlerce bin
eminönü meydanı’nda beyannâme dağıtıyor
kürd mustafa sephalarından inmiş adamlar
boyunlarında ipleri
öylece
gece bir yerde zor
önemli değil bir yerde güzelliği hanımellerinin
râ bıyıklı felâh-ı vatan zabitleri
değil mi ki durduğu yerde duramıyor
ve değil mi ki ellerinde silahlar
ve silahlar ve feilâtün feliâtün

kıvılcımlar üreterek
tuz parça dağılıyor
sûz-i dilârâ üstüne
sedef kakmalı udlar
günlerce yine boğaziçi
edebiyat-ı cedide bulutlar
''sarmış
yine âfâkını yine bir dud-i muannid
bir zulmet-i peyza ki peyâpey mütezayid''
bir doktor sabiha ki
çarpa çarpa açılan duvarların getirdiği
kelepçe sıtmalarından dehşetli sararmış
dehşetli dalgalanan
en köpek karanlıkta en büyük sular gibi
udların şeyh-ül islâm titremeleriyle
avuçlarında mısralar ve arap harfleriyle

''her uzvu gird-bâd-ı havayişle sarsılan
bir neslin oğlusun
bunu yâd et zaman zaman
asrın unutma bârikâlar asr-ı feyzidir
her yıldırımda bir gece
bir gölge devrilir
bir ufk-u itilâ açılır yükselir hayat
yükselmeyen düşer
ya terakki ya inhitat''
nasıl mızrab uçlarıyla tel tel çizilir
sultan reşad gecesine tir leylim terelâ
servet-i fünun mecmuasından fildişi sahifeler
damad-ı hazret-i şehriyâri enver paşa
ve bâb-ı âli baskınında bindiği at
ve paldır kültür fedaileriyle
ve ilâhiri
ve ilâ

ne kadar çok sabiha tanzimat'tan beri
udların şeyhü’l-islâm titremeleriyle
silah seslerine yatkın tir leylim terelâ
dudaklarında mısralar ve arap harfleriyle
''bir devr-i şeamet
yine çiğnendi yeminler
çiğnendi yazık milletin ümmid-i bülendi
kanun diye topraklara sürtüldü cebinler
kanun diye
kanun diye kanun tepelendi''
katılır şadırvanlar boyunca su şarkıları geceye
üçüncü selim'den santurların biriktirdiği
öksüz bakışlarıyla gezindikçe neyler
çocuk ıslıkları gibi temiz iyi
hadi gelsin tâif zindanları bismillâh sürüldüğün
çıplak cellâtları ve yağlı kementleriyle
duvarlarında mısralar ve arap harfleriyle
mısralar müstef’ilün müstef’ilün
silah okşamalarıyla yarınlara götürdüğün
öyle müthiş bir gece ki omuzların sıra
yankılanır tir leylim terelâ kubbelerinden
bin dokuz yüzlere özgü revolver öksürükleri
fikret kafiyeleri ile mısra mısra
parıldadıkça çığlıklar ışıldaklar gibi
simsiyah meydanların en dip çizgilerinden
öğrenci kasketlerinin öldürüldükleri
bir türlü bitmiyoruz ki ama doktor sabiha'yla
bir yerde benim
doksanbeş'e doğru yıldızlara yükselişim
bir yerde onun tarih-i kadim gözlükleri
karardıkça kararmış eski plaklar
üçüncü selim'in sûz-i dilârâ bestesi
hani bambaşka bir gökyüzü saltanatıyla
tir leylim terelâ
terelâ

attila ilhan