türkiye'deki tüm kirli işlerin ergenekon halısının altına süpürülmesiyle karartılan, aslında 'yok' sayılan acı gerçeklerdir. döneminin emniyet genel müdürü ve iç işleri bakanı olan mehmet ağar, kendi ağzıyla itiraf etmiştir bu cinayetlerle ilgili olarak : "biz bin operasyon yaptık." peki nerede mehmet ağar? nerede tansu çiller?
siz kalkıp "nato'dan çıkalım, bağımsız olalım" diyen paşaları ergenekoncu diye hapse tıkıp, türkiye'de susurluk'un ardındaki gladio'yu ilk kez ortaya koyan aydınlık-doğu perinçek'i gladyocu ilan edeceksiniz;
yetmeyecek, uğur mumcu'yu ergenekoncu mustafa balbay öldürttü, add kurucuları muammer aksoy'u, bahriye üçok'u, ahmet taner kışlalı'yı add genel başkanı şener eruygur katletti diyeceksiniz ve faili meçhuller aydınlanacak, öyle mi?
baykal'ın sıkça tekrarladığı, benim de sıkça yazdığım gibi: sevsinler sizi sevsinler!
bu ülkede faili meçhul binlerce cinayet vardır. ama bu cinayetlerin failleri, atatürkçü yazarlar, profesörler, akp muhalifi rektörler değil, abd ve onun yerli işbirlikçileridir. çiller'ler, ağar'lar, evren'lerdir. nerede onlar peki?
Hergenekon soruşturmasındaki en iddialı ithamlardan birisi de faili meçhul cinayetlerdir. Gözü pek karnı tok savcılar 'Yüksek Şeref ve Liyakat Madalyası' sahibi, özü sözü bir PeKaKa itirafçılarının yönlendirmeleriyle BOTAŞ'ın bütün asit kuyularına, Şırnak'ın bütün askeri arazilerine girmiş olmalarına rağmen somut bir delil elde edemediler. Tek bulabildikleri üç-beş hayvan kemiğinden ibaretti. http://www.gokhanaydin.co...aili-mechul-hikayesi.html
Sağ bacağı aksayan tavır, aksaklıktan topallığa (tavırsızlığa) geçmeden önce sıkı bir tekme savurdu kristal yalnızlığa; parçalanarak çoğaldı ego; çoğalarak kaybolmadan önce (son kez) kırık heceleri yapıştırıp sonucun canını yakacak bir çığılıkcümle attı;
"düğümden kurtulmaksa amaç,kessen de olur;çözmek için uğraşma!..."
Cinayetti işte. Nedeni, nasılı ortada, apaçık bir cinayet. Düşmeden kalmıştı yerle katili arasında; ağırlıksız, kimliksiz, cinsiyetsiz... Sol avucunda, içinden çekip çıkardığı suskunluğu tutuyordu sımsıkı. Gözbebekleri suskunluğun içinde bıraktığı boşluk izine bakıyordu... Kan yoktu. Yara yoktu. Kan katildeydi. Yara katildeydi. Sağ elinin açık şekildeki parmakları pencereden dışarı çıkmak istiyor gibi kasılıp kalmıştı.
"...kolay söylenen şarkılar zor hatırlanır..." ya da "...hatırlanamayan şarkılar kolaydır..." gibi bir şey mırıldanırlardı sürekli. Ellerindeki ipe sürekli sıkı düğümler atıp onları çözmeye çalışırlardı. Sıkı düğümler; zor cümleler; konuşmaları da buna benziyordu...Asla kesici alet taşımazlardı.
Saçlarımdan alnıma,alnımdan burnuma,burnumdan ağzımdaki yanmamış sigaraya damlıyordu yağmur... Islak bir sigarayı yakmaya çalışıyordum şemsiyesiz; fazladan bir elim yoktu şemsiyeyi tutacak; şemsiyem yoktu tutacak. Islak sigaranın ziftlenmiş tadı. Islak dumanı üfleyeceğim kuru bir gökyüzü yoktu; nefesim yoktu dışarı vereceğim; nefes alarak boğulacaktım, saçlarımdan alnıma,alnımdan burnuma,burnumdan ağzımdaki sönmüş sigaraya damlarken yağmur...
Bir silüet topallayarak kaçtı... Sol elinde sıkıca tuttuğu, ucu sıkıca düğümlenmiş bir ip vardı silüetin; gözleri yoktu... Yağmur dinip, güneş çıktığında, ucu sıkıca düğümlenmiş ipi buldular yol kenarında.... Çözemeyince, kesici alet taşıyan biri kesti ipi düğümün hemen altından; düğüm kaldı; ip kısaldı; iple düğüm ayrıldı...
"...kolay çözümlerdir sıkı düğümleri yaratan" ya da "sıkı düğümler kolay çözümlerin karmaşık sonuçlarıdır" gibi bir şey mırıldanırlardı sürekli...
Resmin çerçeveden taşan kısmında hoplayıp zıplıyor aklım...
tanınmış kişiler bağlamında 1990 yılında tavan yapan cinayetlerdi. gazetecileri ortalığı karıştırmak için öldürdükleri belliydi de hiram abas'ı niye öldürdüler hala anlamam. dhkp-c denilen illet olduğu söylendi yıllar boyunca ama hiç ama hiç aydınlatılmadı cinayetler.