bugün

hakkında yayın yasağı bulunmasına rağmen gazetelere yönlendirme amaçlı sızdırmalar yapılan soruşturma.. verilen ifadelerin icerikleri bile fethullahcı yayın organlarına 5 dakika gecikme ile sızdırılıyor.. delil klasörlerinin icerigini bazıları sanki kendi koymus gibi teker teker sayıyor.. teknik takip içeriği binlerce sayfa görüşme çözümü bile birilerine açık birilerine gizli..
*
çeteler savaşının bir unsuru olup olmadığı, çeteler üzerinden hangi güçlerin iktidar mücadelesi yaptığı hakkında
yayın yasagi kalktığında bizim de söyleyeceklerimiz olur elbet..
*
kötüleri bilelim ama kötülere kötülük yapan kötülerin bunu bizim iyiliğimiz için mi başka saiklerle mi yaptığını da bilelim.
kimsenin tiyatrosunda figuran olmayalım.
*
son hukuki not: soruşturma içeriği hakkında yayın yasağına uydum ancak yayın yasağı, bizatihi yayın yasağının kendisini eleştirmeyi yasaklamadığından ve yasaklayamayacağından anayasal haber alma bilgi edinme ve zihnimin kirletilmemesi haklarımı talep ediyorum!
bitsin artık bu tiyatro!
(bkz: tehlikenin farkında mısınız)
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan 40 isim şöyle:

Emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, emekli Astsubay Oktay Yıldırım, emekli Astsubay Mahmut Öztürk, emekli Binbaşı Fikret Emek, emekli Yüzbaşı Gazi Güder, ele geçirilen 27 el bombasının bulunduğu gecekondunun sahibi Mehmet Demirtaş, eski polis memuru Muzaffer Şenocak, eski polis memuru Aydın Yüksek, işadamı Kuddusi Okkır, Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk, Kuvay-i Milliye Derneği üyesi Fuat Ermiş, SESAR araştırma kuruluşu Başkanı ismail Yıldız, yazar Ergun Poyraz, ADD eski yöneticisi Asuman Özdemir, DYP Kadıköy ilçe Sekreteri Mete Yalazangil, emekli Binbaşı Zekeriya Öztürk, eski Uzman Çavuş Muhammet Yüce, Kuvay-i Milliye Derneği Teşkilet Başkan Yardımcısı Kahraman Şahin, Kuvay-i Milliye çaycısı Erol Ölmez, özel büro sorumlusu Erkut Ersoy, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, emekli Kurmay Albay Mehmet Fikri Karadağ, avukat Kemal Kerinçsiz, Susurluk sanığı Sami Hoştan, Kuvay-i Milliye Derneği Teşkilat Başkanı Hüseyin Görüm, Kuvay-i Milliye Derneği Yöneticisi Oğuz Alpaslan Abdülkadir, Kuvay-i Milliye 1919 Derneği Pendik Şube Başkanı Hüseyin Gazi Oğuz, Türk Ortodoks Patrikhanesi basın danışmanı Sevgi Erenerol, Kuvay-i Milliye Derneği üyesi Abdullah Arapoğlu, işadamı Levent Kara, yazar Ümit Oğuztan, Türk intikam Tugayı (TiT) üyesi olduğu öne sürülen Vatan Bölükbaşı, Doç. Dr. Ümit Sayın, Doç. Dr. Emin Gürses, Doç. Dr. Orhan Tunç, Semra Özal'ın kuyumcusu Hayrettin Ertekin, gazeteci Vedat Yenerer, Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut, Abdulmuttalip Tongar, Selim Akkurt.
*
günümüzde medyanin da yardimiyla fasizmin adimlarinin duyulmaya, hatta yasanmaya basladiginin kanitidir.amac; toplum psikolojisini bozup kaygi yaratma cabasidir.bu sorusturma adi altinda halka gercekleri onlarin anlayabilecegi sekilde aciklama yapabilen insanlari susturmak, ayni zamanda secilen tarihle gündemi örtpas etmektir. cumhuriyetten atatürk'ten yana olanlari susturma harekatidir. bu dava akpnin rejimi degistirme adimlarinda önemli bir basamaktir. gercek suclular, suclari belgelenmis(kalpazanlik da dahil olmak üzere, seriat kurma girisimleri ve daha sayamadigim bir sürü suc...) disarda fink atarken henüz sucunun ne oldugunu dahi bilmeyen aydin insanlar suan göz altinda.
bunun son oyun olmasini diliyor ve halkin uyanmasini temenni ediyorum!
daha asıl amacı bile belli olmayan sürekli birilerinin içeri girip çıktığı; bazılarının ise cıkamadıgı * sorusturmadır.

insanın aklına birçok şey gelmektedir...

şöyle başlayabiliriz;

1)Türban Sorunu Ortaya Cıktı, Anayasaya mudahale edildi alttan birçok sey yapıldı.
2)AKP nin kapatılma davası acıldı gündüm yine değişti, yine alttan alttan birşeyler oldu.
3)AKP nin kapatılma davası ciddi bir hal almaya başladı, gündeme ergenekon geldi. başbakan sanki bu sorusturma uzun zamandır devam etmiyormus gibi kapatılma davası ciddileşince yorumlar yapmaya başladı... kimbilir alttan neler olmakta...

ve ben.. Ataturk ilkelerine baglı bir Türk genci olarak gelecege nasıl bakmalıyım bilemiyorum....
türkiye üzerindeki oyunların deşifre olmasıdır.
ülkeye zarar verdiği açık olan bir grubun yakalanması bazı kesimleri neden bu kadar telaşlandırıyor anlaması tabi ki güç yoksa bu sağ sol meselesindeki sol bizim bilmediğimiz başka manalar mı taşıyor.
ülkemize darbeyle hakim olmak isteyen bir grup neden bu kadar savunuluyor?
aslında medyanın büyük çoğunluğu bunların yanlısı olduğu için sanki bütün ülkenin öyle düşündüğü zannediliyor. medyada çıkan hiçbir şeyin de doğruluğuna inanmıyorum zaten.
hazır yeri gelmişken burada belirtmek isterim. meclisteki partilerden akp yaklaşık 47.5% ve mhp yaklaşık 15% ve toplam yaklaşık 60% sağ oyların alındığı bir ülkede neden solcular her seferinde bazı yöntemlerle(!) bu kadar azınlık olmalarına rağmen (sağ yanındaki oyları dikkate alıyorum) istediklerini yaptırabiliyorlar halkın %90 ı bir şeyi istesin deniz baykal istemesin o şey olmuyor bu da ayrı bir tartışma konusu tabi ki.
bir de solcular durup durup biz atatürkçüyüz biz cumhuriyetçiyiz demesinler sanki biz başka bişeyiz solcular cumhuriyetçiliği sağcılardan öğrendiler. tarihimize bakın öyle uzağa değil yaklaşık 40 sene önceye devrim devrim diye bağırıyorlardı. ne devrimi olduğunu kendilerinden birçoğu da bilmiyordu. kominizmin gelmesi için uğraşan bir grup nasıl oluyor da cumhuriyetçi kesiliyor başımıza ...
bu konuya nasıl geldim anlamadım ama birden coştum.
konumuz ergenekondu.
Allah bu ülke üzerinde oyun oynayanların planlarını başlarına geçirsin inşaalah.
Önce Ergenekon olarak kodlanan ancak Türk Milleti'nin tarih şuuru refleks verince ismi Agarta olarak değiştirilen operasyonun hedef ve niyetleri her geçen gün biraz daha ifşâ olmaktadır.

Türk kimliğini hedef alan bu operasyonlar serisinin arkasında, ABD- israil-ingiliz gizli servislerinin bulunduğunu ve kendi çıkarlarını bu gizli servislerin Türkiye üzerindeki hesaplarıyla birleştiren AKP adlı partinin tıpkı işgal yıllarında olduğu gibi tam bir teslimiyet ve işbirliği sergilediği ibretle izlenmektedir.

Ergenekon adı verilen operasyonun hedefi, milli güçlerdir, ayağı bu ülkenin topraklarına basan anti emperyalist yurtseverlerdir. Bu gözü dönmüş saldırı, mafya-çete görünümlü oluşumlarla harmanlanmış bir şekilde başta Atatürkçüler ve cumhuriyetçiler olmak üzere solcu-vatanseverleri, gerçek milliyetçileri, anti-emperyalist ve anti siyonist dindar kesimleri, gizli hristiyan misyonunu reddeden gerçek Müslümanları hedef almıştır.

3 bin yıllık tarihinde yüzlerce büyük ihanet görmüş olan Türk Milleti, bu çapsız ihaneti de aşacaktır. Türklüğü ve Müslümanlığı Anadolu'dan, giderek tüm yeryüzünden kazımaya and içmiş haçlılar ve onların Müslüman görünümlü işbirlikçileri emellerine hiçbir koşulda ulaşamayacaklardır.

Türk Milleti'nin oynanan bu oyunu bir kez daha bozacağını biliyoruz.

Türk Milleti; Mustafa Kemal Atatürk'ün mirası olan, her karış toprağında şehit kanı ve kutsal emanet barındıran yurdunu, emperyalistlere ve onun işbirlikçilerine teslim etmeyecektir.

Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

http://www.acikistihbarat...m/Haberler.asp?haber=7778
devletimizin, tarafsızlığından, atatürkçülüğünden ve adaletinden şüphe duyulmayacak karaktere sahip olan savcıları tarafından yürütülen soruşturmadır. artık iş akp'den falan çıkmıştır. bırakalım siyasi görüşlerimizi bir kenara. yetim hakkı yiyen, yemeye teşebbüs eden, allah'ın verdiği canı almak için türlü suikast planları hazırlayan zalimler alsın cezalarını dediğim soruşturmadır.
http://menzies.us/img/i-want-to-believe.jpg
bu konuda yazmayacaktım ama dayanamıyorum :

türk ceza kanunu, 2. bölüm, adliyeye karşı suçlar
gizliliğin ihlâli
madde 285. - (1) soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ancak, soruşturma aşamasında alınan ve kanun hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğinin ihlâli açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.
(2) kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. ancak, bu suçun oluşması için tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.
(3) bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(4) soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayınlanması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
ses veya görüntülerin kayda alınması
madde 286. - (1) soruşturma ve kovuşturma işlemleri sırasındaki ses veya görüntüleri yetkisiz olarak kayda alan veya nakleden kişi, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

şimdi sabredip bu maddeleri okuduktan sonra bir de televizyonunuzu açıp canlı yayında gece vakti kazı yapılan yerlerden silah envanteri bildiren haber bültenlerine bakın. bir terslik görüyor musunuz?

not:
suçu bildirmeme
madde 278. - (1) işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) işlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

iftira
madde 267. - (1) yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) iftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası dışında adlî veya idarî bir yaptırım uygulanmışsa; iftira eden kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(8) iftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunur. ilân masrafı, hükümlüden tahsil edilir.

kaynak: http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html
(bkz: türk silahlı kuvvetlerine ağır darbe)
ciddi anlamda suçluların deşifre edilip hakettikleri cezaları almalarını sağlamasını umduğum soruşturmadır. fakat hükümetin yediği naneleri unutturma ve gündemi değiştirme konusundaki malzemesi haline gelmiştir. (bkz: deniz feneri).
türkiye cumhuriyeti'nde kıbrıs davasını savunan ender şahıslardan kktc 1nci cumhurbaşkanı rauf raif denktaş'ın yakında eklenmeyi beklediği duruşmadır.

http://content.hurriyet.c...amp;y=41&mid=11057602
türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek soruşturma. bu kadar hukuksuz bir yargı sürecini, herhalde cumhuriyet tarihinde nadir görmüştür bu millet. neler var neler...

işin garip tarafı, bu dava hiç bir iddiasını ispatlayamayan bir iddianameyle sürdürüldüğü sürece boş kağıt israfından öteye gidemeyecek ve sonucunda olan yine devlete olacak. neden mi? çünkü kişilik ve özel yaşam haklarının bu denli ayaklar altına alındığı bir süreçte, dava kapandıktan sonra açılacak olan karşı davalarda devlet o kadar yüklü tazminat ödemeye mahkum edilecek ki, evinden sorgusuz sualsiz, yaka paça götürülen mağdurlar tarafından açılacak olan bu davalarda kendi aptallığının hesabını kapatmak için gani gani dağıtılacak paralarla ülke yeni bir nakit krizine girebilir tahminimce.

hukuksuzluklardan bir kaç örnek vermek gerekirse;

öncelikle; kimseyi evinden yaka paça alıp götüremezsin kardeşim sen. önce davet edersin kolluk birimine. gelmezse zorla getirirsin. bulamazsan yakalama emri çıkarırsın. neticede yakalar getirirsin. öyle direk sorgusuz sualsiz eve girip "toplayın" demekle yürütülmez bu iş.

ikincisi; kimsenin hard diskine de el koyamazsın. yapacağın şey çok çok, hard diski yedekleyip aslını sahibinde, bir kopyasını ise tutanak karşılığında kendinde tutmak olur. onun üzerinden incelemesini yaparsın. senin sabahın köründe basıp girdiğin evden, sorgusuz sualsiz alıp gittiğin hard diskin içine kendi kafanadan delil sıçıp yerleştirmediğini kim bilebilir??? o hard diskten çıkan belgenin kanıt olması bile imkansız. zanlı, "onlar yerleştirdi" derse ne yapacaksın? adamlar müzik cd'sini, atatürk'ün nutkunu bile almışlar kanıt diye. sonra git bir kaç yerin altını çiz, ondan sonra gel "aha böyle böyle yapmış bu" diye suçla adamı. olacak bak takip edin.

üçüncüsü; normal adli süreçte kanıttan sanığa ulaşılır. ama bu davada sanık yaratılıp, onun üzerinden kanıtlara ulaşmaya çabalanıyor. süreç tam tersi işliyor yani! kafanda suçlu addettiğin kişiler varsa zaten kanıt bulman pek zor olmaz. adamı bir kere suçlu bellemişsindir ve o adamın her hareketi gözünde farklı yer eder. objektivite ilkesine aykırı bir kere. neresinden baksan elinde kalıyor. kaçma ihtimali var diye bir savunma yapılırsa kafa atarım o kişiye. yahu koskoca devletsin. ülke dışına çıkışları kapatacaksın o zaman, bir yolunu bulacaksın. hukuka sen uymazsan kim uyacak o vakit??? ki zaten ülke dışına çıkmaya çalışan da bir kişi oldu, o da istihbarat daire başkanı. e adam istihbaratçı, bırak da haberini alsın önceden *
dördüncüsü; telefonların dinlenmesi hususu; ki bu konuda zaten sayfalar yazsam yetmez. genelkurmay başkanlarının telefonları bile dinlenmiş. ne diyelim ki?? ama aklıma takılan garip bir ayrıntı da bu işi sadece hurşit tolon ya da şener eruygur ya da karadayı paşa mı yaptı? büyükanıt paşa'nın hiç mi bu işlerde parmağı yok? dikkat ettiyseniz, yaşar büyükanıt, bu ergenekon sürecinden tamamen soyutlanmış durumda. neden acaba? bana kalırsa, küçük bir araştırma ile ele geçen "usulsüz harcama" belgeleri ve "sen kenarda bekle, yoksa rezil ederiz" talimatı, bu işte etkili oldu.

beşincisi; ikibin küsür sayfalık iddianameler saçmalığı. iddianame denen kağıt israfını okumak için elime aldığımda yüz küsür sayfa sonra uykum geldi ve bırakmak zorunda kaldım. ihtimallerle kanıt oluşturulmaya çalışılmış boyuna. yahu bu nasıl hukuktur, nasıl adalettir???

hemen yazan bir iddiayı aklımda kalan ayrıntılarıyla anlatayım. malumunuz veli küçük hakkında yazmışlar. iddianamede özet olarak anlatılan şey şu: bu şahıs, bir gazeteciyle görüşmüş. sadece bu. gazeteci dediğin adamı yazılarından bir politik kanada sokman mümkündür. hemen, bu gazeteciyi de bir iki yazısından hareketle veli küçük'le ilişkilendirmişler. veli küçük'ün gazeteci tanıdığı olması şüpheli bir durummuş. yuh ama ya. bu veli küçük dediğin adam jandarma kaynaklıdır. jandarma sınıfı çok gezer. bir jandarma albay, meslek hayatı süresinde en az 10 tayin yeri görür. jandarmanın görevi halkladır. bu sebepten veli küçük de gittiği her tayin yerinde halkla muhatap olmuştur. her gittiği yerde kaba bir hesapla en az 1000 tane insan tanısa 10000 tane insan tanımış olur meslek hayatı boyunca. e bırak da bunların içinde bir tane gazeteci olsun. nereden yola çıkarak nasıl bir sonuca varmışlar şaşırdım doğrusu.

altıncısı; emin olduğum bir konu var ki; zekeriya öz, bu iddianamenin tamamını okumadı. bu tip binlerce sayfalık hazırlanan iddianameler genelde şöyle bir yöntemle hazırlanır. savcı bir kaç tane savcıyı alır yanına; "şu bölümü sen, bu bölümü sen, o bölümü de sen hazırla" der ve başlarlar çalışmaya. sonra herkes kendi bölümünü bitirdiğinde toplayıp birleştirirler iddianameyi. bu da muhtemelen bu şekilde hazırlanmış bir iddianame. ama asıl vahim tarafı, zekeriya öz'ün bunu okumamış olması. nasıl mı? hiç bir savcı, hazırladığı iddianamede kendisini göt altına atacak iddialarda, varsayımlarda bulunmaz. salak mı? ama bu iddianame o kadar saçma tümevarımlarla dolu ki, bir insanın, bunu göre göre "al kardeş, işte bu adamların bunları bunları yaptığını şu kanıtlarla iddia ediyorum" demesi için kelimenin tam anlamıyla aptal olması gerekir. ben zekeriya öz'ün bu kadar aptal olduğunu sanmıyorum. olsa olsa, iddianamenin tamamını okumadan vermiştir. akla uyan tek açıklaması bu.

sonuç olarak, türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir dava sürecini yaşıyoruz şu an. fikrimce, hükümet bir yerden yakaladığı bir ipucunu başka amaçlarla kullanmaya kalktı ve sonuçta kontrol edemeyeceği büyüklükte bir canavar yarattı. yargıtaydan, hadi o olmadı ayim'den, hadi o da olmadı aihm'den kesinlikle dönecek olan bu davanın türkiye adına sonuçları oldukça yıpratıcı ve güçsüz düşürücü olacaktır.
iki ucu boklu değnektir. Bir yanda darbeciler, bir yanda akp. Halkta bu iki boktan şeye saf tutmaktadır.
istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı "Ergenekon kelimesinin kullanılmamasını" değil, Ergenekon Terör Örgütü tabiri yerine "iddia olunan Ergenekon terör örgütü" tabirinin kullanılmasını içermektedir. Ergenekon ifadesine yönelik bir yasaklama yoktur.
bir gün herkese lazım olacak adalet kavramının sulandırılarak, cadı avına dönüştürülen soruşturma sürecidir.
aslında eskilere dayanan çok kapsamlı bir soruşturmadır. gayet hukuki devam ederken, birden başka emellere alet edinilmiştir. şu an kamuoyunun gerçekten konu hakkında pek bir bilgisi yoktur. hala ne anlama geldiğini çözebilememiş olduğumuz soruşturmadır. tek bildiğimiz, hükümetle arası iyi olmayanların bu soruşturma kapsamında sık sık rahatsız edildiğidir. kısaca; hukuk devleti normlarına uymayan bir tutumla aynı fikirde olamayanların bezdirildiği veya sindirilmeye çalışıldığı bir kavram ve kargaşadır.
usülsüzlükler soruşturmasıdır. yapılan her alım her delil toplama olayi başından dibine kadar usülsüzlük içermektedir.

bu soruşturma tamamen akp'nin muhalifleri sindirme soruşturması haline dönüşmüştür.

bir gün herkese lazım olacak adalet, en çok ta o savcilara lazim olacaktir.
cumhuriyet tarihi boyunca görülmüş en şiddetli propaganda gücü kullanılarak yürütülen abd menşeili sivil darbe varyasyonu.
savunmasının özeti bu şekilde özetlenmiştir...

http://www3.bobiler.org/u...hotographs/173118364g.jpg
soruşturma kapsamında emekli generaller ibrahim fırtına, özden örnek ve aytaç yalman gün itibariyle savcıya ifade veriyorlar.