o zamanlar daha bir mücadeleciydi sanki ruh, daha bir umut vardı. ama bir yarışma gibi hayat, bir sürü kutu var; iyisiyle kötüsüyle...
bu kutuları açarak devam eden hayatta, eskiden daha çok kutu vardı, o zamanlar daha heyecanlıydı. tıpkı gelecekte şuanlarda daha çok heyecan, daha çok umut olduğunu hissettiğimiz gibi.
gitgide tükenmenin bir sonucu eskilere duyulan özlem.
2 bin liralık oyun konsolunun; 1 tl'lik naylon topun verdiği mutluluğu verememesidir.
havalı, boylu-poslu, götlü-memeli, fıstık gibi yeni sevgilinin; mahallede sıkıştırıp öptüğün o çilli çirkin kız gibi hissettirememesidir.
en karizmatik, en zengin arkadaşlarla "alemlerde" dağıtılan gecelerin; beraber okuldan kaçıp sokaklarda boş boş sürtüp sigara içtiğiniz sümüklü cemil kadar yakın gelememesidir.
son derece nezih bir yerde, son derece kaliteli yemeklerin; annenizden kavga dövüş kaptığınız margarinli ekmek kadar lezzetli olamamasıdır.
içtiğin en kaliteli sigaranın; o içine çekmeyi bilmediğin maltepe kadar keyif verememesidir.
en aykırı, en sıradışı seks gecelerinin; arkadaşlar arasında dağıtılan porno dergi sayfalarının eşliğinde çekilen osbirlerin yanından geçememesidir.
nedeni tam olarak bilinmez. anlaşılmaz. insanoğlunun kendisinden midir yoksa insanlıkla ilgili midir? biz bireysel olarak gelişiyoruz ve eskiden iyi olan şeyler yetersiz gelmeye mi başlıyor yoksa insanlık komple gelişirken doğasına ve psikolojisine mi yabancılaşıyor; yoksa her ikisi de mi oluyor bilinmez... ama eski olan ne varsa; yeni olandan genellikle daha "iyi" oluyor...
eskiler, şimdiye göre hep daha iyi, huzurlu.
daha sıcak, daha samimi.
herşeyiyle hemde. çocukluklar, gençlikler.
bizim çocukluğumuzla bir mi, şimdiki çocukluklar?
kavgaları bile bir başkaydı eskilerin.
eskiden herkes şimdiki gibi gösteriş meraklısı değildi.
kendini ispatlamaya çalışmakmış, sahte ilişkilermiş, birbirinin kuyusunu kazmak yoktu.
en azından şimdiye göre.
çok değişti herşey, mirim. çok değişti.
zaman geldi, geçti. biz değiştik.
Eskiler olduğundan iyi görünür durumudur. Zira şimdiden kimse memnun değildir.
Genelde cümleleri söyle başlar: Nerde eskinin aşkları.
Yaş Aralığı ise 30-35'tir bu abilerin yani çok eski değil.
Hep yalnız olan bu abiler görücü usulü evlenmiştir, biz çok sevdik derler ama hiç sevgilisi olmamıştır bunların. Hayattaki başarısı görücü usulü evlilik ve efkarlı sigara çekmeleridir.
evet, eskiler güzeldir. ben de onların özlemini her daim içimde taşıyorum.
ama asıl soru şu: eskiler neden güzel? objektif olarak eskiler gerçekten güzel miydi yoksa bizler çocuk olduğumuz için mi o kadar güzel gelirdi?
bence ikincisi doğru. biz eskiden çocuktuk ve çocukken her şey daha güzeldi. bakın, "ah nerede o eski bayramlar" lafını kaç nesilden duyduk, bir düşünsenize. şahsen ben dedemden, annem-babamdan, kuzenlerimden duydum. ve bugünlerde ben söylüyorum.
bu metafor üzerinden gidersek aslında o kadar güzel olan bayramlar değildi, bizim çocukluğumuzdu. çünkü çocuktuk, çünkü güzel vakit geçiriyorduk ve her şey olduğundan daha güzel geliyordu.
veya 90'lar pop şarkılarına bakın. bazı özel şarkılar dışında çoğu aslında saçma sapan şarkılar. bugün popüler olsa da öyle. ama o zamanlar o şarkıları çok seviyorduk, çünkü gençtik. bugün "ananı niyolar ye ye" diye bir şarkı duysak beğenir miyiz? elbette hayır ama o zamanlar herkes söylüyordu bunu.
29 yaşın ortalarından söylüyorum bunu: eskiler bizim bugünden baktığımız kadar güzel değildi. tıpkı giden ve özlediğin sevgiliye olan aşkın artması gibi bizim de o anılara yüklediğimiz anlam artıyor sadece. o anları bir daha yaşayamayacağımızı bildiğimizden...
sürekli daha da geriye gittiğimizi gösterir. yeni çağın da gerisine geçer geçmez, en azından ortaçağa gelince umarım dururuz. Ortaçağ, arap ve tarih aşığı azınlık yallah arap ülkelerine giderse, kısa sürede epey bir düzelme yaşanacaktır.
yıllar önce nizami'nin divan'ını okuyordum.. zamanın bozulduğundan, gençler arasında ahlak kalmadığından, kıyamet alametlerinin görülmeye başlandığından yakınmış..
bu arada, öldüğünde henüz cengiz imparatorluğu, nizami'nin yaşadığı yer olan iran'ı yerle bir etmemişti; zira nizami, 1203 yılında ölmüştür. moğol mezalimini, vebayı, orta asya'dan akın akın gelen göçleri görseydi acaba neler yazardı, diye düşünüyorum.
neyse.. nizami 825 yıl önce bunlardan şikayet ettiğine ve biz 825 yıldır temcit pilavı gibi sürekli aynı lafları işittiğimize göre, ortada üç ihtimal vardır:
1. her günümüz bir öncekinden daha kötüdür..
2. yaşlıların bu, yeniyi ve yeniliği beğenmeme huyu hep vardır.
3. dönemsel bozulmalar gerçektir fakat, dünya ve insan aklı kendini bir noktada tamir etme eğilimindedir..
yaşam standartlarına bakalım.. ömürler uzuyor, hastalıklar tedavi ediliyor, yeni hastalıklar ve yeni sorunlar ortaya çıkıyor, bir yandan dünya kirleniyor, öte yandan bir daha göremeyeceğimiz kıymetlilerimizi belleğimizde hapsetmek yerine, görüntü ve seslerini kaydederek teselli bulabiliyoruz (ki, bu bence çok insani bir şey)..
yani, bozulmalar süreklidir ama geçicidir.. bozulma hep olur ama hep aynı bozukluk devam etmez.. o tamir olur, başka bir şey çürümeye başlar.. o çözülür ve sonra bir başkası..
özetle, geçmişi reddetmediğimiz sürece gelecek her zaman iyidir.
modernist insanların modernitenin ilerlemeci zihniyetine karşı acı itiraflarıdır. bilim, teknoloji, medeniyet ilerledikçe her şey daha iyiye gidecekti güya. mânen ve ahlaken tam tersi oldu. insanlar kendi elleriyle kendi demir kafeslerini örüyorlar.