eski türkiye

entry159 galeri77 video2
    97.
  1. 0 ...
  2. 98.
  3. 99.
  4. ülkede hiç olay olmadığı için can sıkıntısından birbirimize yazarkasa fırlatıyoduk. mesela devletimiz millet eğlensin diye ufak şakalar yapıyordu deprem olunca 3 gün sonra gitmek gibi.
    0 ...
  5. 101.
  6. 102.
  7. 103.
  8. 104.
  9. eski turkiye, siyasilerin rahatca elestirilebildigi bir ulkeydi. simdilerde tek kelimeye silivri'nin kapilari aciliyor.
    0 ...
  10. 105.
  11. Devletin fabrika kurduğu, tarım ülkesi olan Türkiye ydi.

    Şimdi domatesin 6 katı ithal. Saman ithal.
    1 ...
  12. 106.
  13. doların neredeyse 6 tl olmadığı zamanlar, amerikanın alenen bizi tehdit edemediği zamanlar, dış politikada belli bir itibar ve prestij sahibi olduğumuz zamanlar, siyasetin her bokun içine girmediği zamanlar, ifade özgürlüğünün olduğu zamanlar, ülkenin her bir tarafının parsel parsel yabancılara satılmadığı zamanlar, sokakta karşılaşılan 4 kişiden 1inin suriyeli olmadığı zamanlar, her 2 okuldan 1inin imamhatip olmadığı zamanlar, işsizlik oranının 15% olmadığı zamanlar, öğretim üyelerinin ve gazetecilerin suçsuz yere hapislerde çürümediği zamanlar, samanı bile ithal olarak almadığımız zamanlar, toplumda ilk izlenim yargısının "benim trakyalı, eşimin çerkes olması" olmadığı zamanlar, iktidarımızın yıllar boyu "gel hocam artık bitsin bu hasret" dedikten sonra adamı bir anda "terör örgütü elebaşı" yaparak halkla alenen taşşak geçmediği zamanlar, erkek çocuklara hatta köpeğe tecavüz eden ruh hastalarının 1 yıl yattıktan sonra iyi halden serbest kalmadığı zamanlar.......
    3 ...
  14. 107.
  15. Tabii kardeşim o zaman fed ota boka bedava dolar dağıtmıyordu. Her ülkenin gümrük duvarları çin seddi gibiydi. Türkiye kendi kendine yeten ender ülkelerdendi. O dolarlar da müslüman din kardeşimiz araplardan petrol almak için lazımdı.türkiye'de bu günkü gibi açlık yoktu. Sadece yokluk vardı.
    3 ...
  16. 108.
  17. yenisinde ne varmış amk.

    vergi zam yolsuzluk adam kayırma ihale peşkeşi terör hayat pahalılığı işssizlik.

    aynen devam .
    1 ...
  18. 109.
  19. 43 yaşındayım, hatta 44'e adım attım.
    2 çocuğum var. allah'a şükür bir sıkıntım, bir derdim yok. geçinip gidiyorum...

    son 20 senede acayip bir nesil yetişti.
    insanlar kula kulluk eder hale geldi. dilenci bir toplum yaratıldı.
    hep eski türkiye'ye giydirme derdinde birileri.
    eski türkiye'yi "öcü" gibi anlatıp kendilerini kurtarıcı olarak lanse eden siyasetçi profili hakim ülkenin her köşesine.

    bir ülkenin, bir halkın genleri, genetiği değişti...

    genetik derken. bu ülke tam bir gen havuzuydu.

    türk, kürt, laz, çerkes, boşnak, arnavut, çingene...
    ama bir üst kimlik vardı eski türkiye'de, bütünleştirici, toplayıcı, kapsayıcı.
    alt kimliğin ne olursa olsun üst kimliğin türk'tü. ve kimse türk olmaktan gocunmazdı.
    şimdi insanlar türk olduğunu söylemeye çekiniyor, hatta kısa bir süre önce türk olmak, türkçülük yapmak suç sayılıyordu.
    bir üst kimlik vardı, türk kimliği ve o türk kimliği devlet baba'nın, vatan ana'nın çatısıydı...

    birine "hastir lan kürt" derdik, espri olarak algılanırdı, zira onu aşağılamak için söylemezdik, bunu söylediğimiz kürt çiğ köfte yapardı hep birlikte şarkı söyler, rakı içer yerdik.
    "allah'ın lazı" derdik, karadenizli arkadaşlarımız alınmazdı misal.

    şimdi mazallah en ufak bir imada herkes alınganlık gösteriyor, insanlar birbirlerine küsüyor, hemen dava açıyor...

    alevi-sünni ayrımı yoktu.
    kimse kimseye "sen alevisin" falan demezdi. alevilerin kapılarına çarpı işareti konulmazdı...

    anlayabiliyorsunuz değil mi?
    benim yaşıtım olanlar veya büyük olanlar anlıyor eminim...

    yukarıda da bahsettiğim devlet baba'nın bir ciddiyeti vardı.
    insanlar devletin büyüklüğünden şüphe duymazdı, devlet baba adildi.

    komşularımızla aramız iyiydi genelde.
    bir tek yunanla ege'de it dalaşı yapardık bazen.
    onda da çoğu zaman yunan jetleri bizim balıkesir'den havalanan uçakları gördüğünde geri dönerlerdi. dönmeyen olursa da pilotlarımız it dalaşında hadlerini bildirirdi.

    sınırlarımız güvenliydi...
    öyle elini kolunu sallaya sallaya geçemezdi kimse.
    şimdi kamyon kamyon yükleriyle binlerce kişi istediği gibi geçiyor sınırları.
    savaştan kaçıp(!) ta türkiye'nin öbür ucuna kadar gidip nargile fokurdatıyor.

    dış politikamız atatürk'ün "yurtta barış dünyada barış" ilkesi ile tevfik rüştü aras'ın yetiştirdiği monşerlere(!) emanetti.
    o "monşer" denilen diplomatlarımız ülkemizi en güzel şekilde temsil eder, görenlere "vay be" dedirtirdi.
    bu ülke için şehit olurdu diplomatlarımız.

    şimdi ise yabancı dil bilmeyen, ingilizce biliyorum deyip ingilizce konuşamayan, bakara makaracı diplomatlarımız var.

    terörle müzakere edilmez, mücadele edilirdi.
    paşa gibi paşalar vardı. gerektiğinde sınıra gider ayar verirlerdi. komşularımız bizden çekinirdi.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979750/+

    fakirin oğlu şehit olurken, zenginin oğlu askerden kaçamazdı.
    sokakta önüne gelene bıçak çekip gasp eden, sonra yaralayan adam, insanların evine giren hırsız, kuran kursunda çocukları taciz eden imam, otobüste kadına tekme atan öküz çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakılmazdı.

    imam demişken.
    imamlarımız saygın insanlardı.
    kuran kurslarına zorla gönderirlerdi bizi, ama hiçbir çocuk tacize, tecavüze uğramazdı.
    insanlar bugünkü gibi çocuklarını kuran kurslarına çaresizlikten göndermezlerdi.
    "2 dua öğrensin, yasin okusun" diye gönderirlerdi.

    şimdi şartlar değişti tabi, insanlar çocuklarını okutamıyor, çocuğunun önüne koyacak bir tas yemek bulamıyor ve tarikat yurtlarına, yatılı kuran kurslarına gönderiyor çocuklarını...

    okullar da öyle.
    okulların, öğretmenlerin bir saygınlığı vardı.
    öğretmenlerimizin hemen hepsi idealist insanlardı. kendi geçim dertlerini bir kenara bırakıp çocukları, gençleri eğitmek, topluma kazandırmak için elinden geleni yapardı öğretmenlerimiz.
    kendi saygınlıklarını kendileri kazanırlardı...o yüzden bugün hala 25-30 sene önceki öğretmenlerimizi arar sorar, ellerini öperiz.

    ya şimdiki eğitim sistemi?
    ya şimdiki öğretmenler?

    milli eğitimde bir sistem vardı.
    benim öğrenim gördüğüm ders kitabı ile benden sonra amcamın oğlu, ondan sonra da benim kardeşim okula gitmişti örneğin.
    yani bir ders kitabındaki konular, 10 sene sonra da aynıydı. ikide bir sistem değişmez, öğrenciler şaşkına çevrilmezdi.

    üniversite mezunları işsiz kalmazlardı.
    çünkü herkes üniversite kazanamaz, okuyamazdı.
    yüzlerce üniversitede milyonlarca öğrenci yoktu.
    ülkenin ihtiyacı kadar üniversite, ihtiyacı kadar bölümleri vardı. gençler üniversiteden mezun olduktan sonra iyi bir işe girer, hayatlarını kurtarırlardı.

    çoğumuz sigara içerdik.
    birimiz erketelik yapardık hocalara yakalanmamak için. sigara içmek büyük suçtu, yakalanırsan direkt disiplinlik olurdun.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979751/+

    tek tekçiler vardı. paket almak riskliydi, o yüzden bakkallardan tane hesabı sigara alırdık.

    şimdi güya sigara yasak. sigara paketlerini bile tek tip yaptılar millet içmesin diye. ama okul önlerinde torbacılar bonzai satıyor...
    öğrenci 18 yaşından küçük diye sigara alamıyor ama uyuşturucu alabiliyor.

    hepimiz çok zengin değildik, çok da fakir değildik.
    "ortadirek" diye bir şey vardı.
    zengin ve fakir arasında uçurum yoktu.
    insanlar banka kredileri ile, kredi kartları ile geçinmezler, ayaklarını yorganlarına göre uzatırlardı.
    paran yoksa bakkala yazdırılırdı. bakkal bir mahallenin sigortasıydı.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979752/+

    lüksten kaçınırdı insanlar.
    komşusunun evinde pişmeyen yemeği evinde pişirmezdi.
    her evde renkli televizyon yoktu.
    bir apartmanda, bir mahallede bir evde video olurdu, video kaset kiralanır komşularla beraber film seyredilir, çekirdek çitlenirdi.

    ekonomi çok iyi değildi belki, hatta imf'ye borç vermiyorduk(!) borçluyduk.
    ama insanlar aç kalmazlardı en azından.
    rahmetli babamın bir lafı vardı; "aç mezarı yok bu ülkede" derdi.
    hakikaten aç mezarı yoktu ülkemizde. babalar "açım, işsizim, çocuklarım aç" diye kendini yakmazdı.
    birine iş lazımsa bütün eş dost, hısım, akraba el birliği ile ona iş bulurdu.
    akrabalardan birinin borcu varsa, diğer hısım akrabalar ona el verir, borçtan, sıkıntıdan kurtarmak için elinden geleni yapardı.
    şimdi kardeş abisini dolandırmaya, komşu komşuyu düdüklemeye çalışıyor.

    toplumsal dayanışma yok oldu ne yazık ki...

    insanlar tek maaşla ev geçindirebilirlerdi.
    elektrik parası, su parası koymazdı.
    doğalgaz zaten yoktu.
    yukarıda da dediğim gibi, insanlar lüksten kaçardı.
    ev hanımları birbiri ile sidik yarıştırmak için evi altın varaklarla kaplatmazlardı.
    en fazla düğünlerde bileziklerini takıp birbirlerine nispet yaparlardı hepsi bu.

    her eve gazete girerdi.
    insanlar gazete okurdu.
    gazeteler de bugünkü gibi değildi. iktidarın işine gelecek haber değil gerçek haber yaparlardı.
    kendi hükümetinin proje alanında arsa kapatan bir bakan mahkeme kararı aldırıp karikatür dergisine yasak getiremezdi.
    onu rezil ederlerdi.
    karikatür dergisi demişken.
    gırgır vardı misal. bir milyondan fazla satardı.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979753/+

    fırt vardı, hıbır vardı, limon, çarşaf vardı...
    o gırgırda siyasetçilere yapmadığını bırakmazlardı. ne siyasetçileri, ne şekillerde çizmişlerdi de bir tane dava açılmamıştı.
    siyasetçiler de hoşgörülüydü, en azından hepsi acılarla yoğrulmuş, bedeller ödemiş, feleğin çemberinden geçmiş insanlardı...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979754/+

    velhasılı kelam, basın özgürdü...liderler, başbakanlar, bakanlar, cumhurbaşkanları eleştirilebiliyordu.

    insanlar da özgürdü.
    demirel kendisini yerden yere vuran tiyatro oyununu eşi ile beraber izlerdi. turgut özal taklidini yapan adama güler, birlikte eğlenirdi...
    erdal inönü sarı taksiye binip giderdi gideceği yere.
    bir tek kenan evren olağanüstü tedbirlerle korunurdu, eh çok can yaktığı için göt korkusu vardı haliyle...

    yahu bu ülkede turgut özal'ın damadına dikkat çekmek için davulun içinden çıkan jaguar partisi bile kuruldu.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979755/+

    bunu şöyle düşünelim, biri çıkıyor ve "kanal istanbul güzergahından arsa alan çokomel partisi" kuruyor. olabilir mi sizce?

    kırmızı koltuk diye bir program vardı...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979757/+

    o programa konuk olan siyasetçisi olsun, işadamı olsun boncuk boncuk terlerdi sorular karşısında. gazeteciler öyle soru sorarlardı ki konukların hiç beklemediği yerden...

    siyaset meydanı vardı...
    insanlar çıkar fikirlerini söyler, sorular sorardı.
    kimse de "bana neden bunu sordun" demezdi. günlerce konuşurduk ülke olarak bu programları.
    seçim zamanı tüm liderler ekrana çıkar kozlarını paylaşırdı.
    o an ekranda ne oluyorsa olurdu, sonra birbirlerinin arkasından konuşmaz, düşmanlık etmezlerdi. göte göt denirdi kısaca...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979758/+

    şimdi birileri ekrana çıktığı zaman karşısında kendisine soru soracak gazetecileri kendi seçiyor, onlara neleri sorması gerektiği günler öncesinden bildiriliyor...

    yılbaşlarında dansöz vardı.
    milyonlarca insan senede bir gün dansöz seyretmek için beklerdi. kimsenin de ahlakı bozulmazdı...
    şimdi dansözü boşver. yıllardır kanallarda yılbaşı programı bile yok.

    süper diziler vardı.
    dizilerde kimse yengesini şeyapmazdı. bir bölümde onlarca kişinin öldüğü mafya dizileri de yoktu. kürtlü, aşiretli, ağalı diziler. bir adamın 3 kadınla evli olduğu, metresli falan diziler yapılmazdı.

    kalite vardı, kalite...dizilerde tiyatro kökenli oyuncular rol alırdı.
    bizimkiler vardı misal...hastasıydık.
    perihan abla, mahallenin muhtarları, süper baba...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979759/+

    ya trt'nin yaptığı diziler?
    kurtuluş ve cumhuriyet dizilerinin üzerine kurtuluş savaşımızı ve cumhuriyetimizin ilk yıllarını işleyen bir yapım yapılamadı ne yazık ki...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979760/+

    küçük ağa bir efsaneydi.

    bir de kuruluş osmancık vardı.
    osman gazi'yi cihan ünal canlandırıyordu. şimdi diriliş ve kuruluş'u yapanlar bu dizileri izlesinler de tarih dizisi nasıl yapılır görseler keşke...

    tiyatro demişken...tiyatrolar vardı.
    devlet tiyatroları olsun, özel tiyatrolar olsun. insanlar büyük şehirlerde iyi kötü tiyatroya giderdi.
    zeki alasya-metin akpınar'ın devekuşu kaberesi vardı.
    siyasetçilere fena giydirirlerdi.
    örneğin; yasaklar...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979762/+

    şimdi yasaklar'ı sahneleyebilir misiniz?
    ilahi zeki abi, ilahi metin abi...ne yasakları? öyle özgürmüşsünüz ki oysa...

    tabi zeki ve metin abilerin tiyatroda yaptığını tv ekranlarında yapan bir olacak o kadar ve levent kırca vardı...onu da unutmamak lazım.

    zeki müren vardı...sanat güneşimiz.
    mükemmel türkçesi ile mükemmel şarkılar söylerdi.
    12 eylül darbecilerine ibne diyemediği için zeki müren'e paşa demişti bu millet.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979763/+

    kemal sunal vardı, barış manço vardı...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979765/+

    allah hepsine gani gani rahmet eylesin.

    şimdi aleyna tilki var. 2 haneli iq'su olmayan youtube ve sosyal medya fenomenleri var...

    çocuklar sokakta oynar, sokakta büyürdü.
    iyi kötü herkeste bir sokak kültürü vardı, ama akşam ezanı okunduğunda herkes evine girerdi.
    sokakta büyümüştük ama merhametli çocuklardık.
    birine kızdığımız zaman 3'e kadar sayarken 2'den sonra iki buçuk, iki yetmiş beş derdik...
    şimdi? ya şimdi?
    çocuklarımızı evden dışarı salmaya korkuyoruz değil mi?

    isteyen içkisini içer, isteyen namazını kılardı. namaz kılan içki içene kafir demez, içki içen de namaz kılana yobaz demezdi.
    namus diye bir kavram vardı. ama namus kesinlikle iki bacak arasında değildi. kimse kimsenin namusuna yan gözle bakmazdı, cesaret edemezdi...
    şimdi her gün televizyonlara bakıyorum, o onun karısıyla kaçmış, bu bunun kocasını ayartmış, dna testleri havada uçuşuyor, çocukların biyolojik babaları aranıyor...
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979766/+

    bu kadar duble yol ve otoban yoktu...
    ama her yere yolumuz vardı. gider gelirdik.
    insanlar gitmediği yolların, girmediği tünellerin, geçmediği köprülerin parasını ödemezlerdi.
    saçma sapan projelere geçiş ve yolcu garantisi verilmezdi.
    zafer havalimanı yoktu, çünkü kütahya ve afyon'da uçacak yolcu yoktu. şimdi hala yolcu yok, ama yolcu garantili zafer havalimanı var...
    hızlı tren yoktu ama, demiryollarımız sapasağlamdı.
    demiryolu altındaki malzeme yağmurda boşalmaz, insanlar hata yüzünden ölmezlerdi.
    o eski demiryollarında sinyalizasyon vardı, buna rağmen demiryollarını kontrol eden görevliler vardı.
    şimdi sinyalizasyon yok, kontrol eden görevliler de yok... bakan da sinyalizasyona gerek yok diyor zaten...

    futboldan, spordan keyif alırdık.
    bizim kahramanlarımız vardı.
    rıdvan vardı, tanju vardı, hagi vardı, prekazi vardı...
    bir türk takımı avrupa'da maça çıkıyorsa o maç milli maç olurdu. galatasaraylı o gün fenerbahçeli, fenerbahçeli o gün galatasaraylı olurdu.
    prekazı'nin monaco'ya attığı golde çıldırmayan insan yoktu türkiye'de.
    trabzonspor lyon'u paramparça ettiğinde tüm türkiye sevince boğulmuş, galatasaray uefa kupasını tüm türkiye ile birlikte kaldırmıştı.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1979767/+

    şimdi bakıyorum da bir türk takımı avrupa kupalarında maça çıktığında, diğer kulüp taraftarları rakip takımı destekliyor.

    bizi biz yapan tüm değerler yok olup gitmiş resmen...

    sözün özü, eski türkiye çok süper bir ülke değildi belki, çok zengin bir ülke değildi, adaletin, hukukun üstünlüğü olan bir ülke değildi belki ama samimiydi, daha iyiydi...
    eskiden her şey daha iyiydi, eski dünya da daha güzeldi.

    şunda herkes hemfikirdir eminim; eski türkiye'de insanlar daha mutluydu...

    her geçtiğimiz gün, bir önceki günü aratıyor malesef...
    56 ...
  20. 110.
  21. Daha mutluyduk.

    Daha anlaşılırdık.

    Özlenilen zamanlardır.
    8 ...
  22. 111.
  23. En azından bir saygıve sevgi vardı.
    2 ...
  24. 112.
  25. hatırladıkça gerçek değilmiş gibi geliyor.
    yokluk vardı ama tanıdığımız herkesle eşit şartlardaydık, çevremizden bizden çok iyi durumda olanlar yoktu, muhtemelen fakirlik çocuk sayısıyla orantılıydı, sonuçta o eve bir babanın maaşı giriyordu, 6 çocuklu bi aileyle iki çocuklu bir aile yakındı ama bir değildi.
    paran olsa bile alabileceklerin sınırlıydı (özaldan önce), araba tofaş, reno ve mercedesti, dodge eski kamyonetler vardı.
    istanbulda bile bütün evler tek katlı bahçeliydi, zenginler apartmanlarda otururdu, diğer orta direk ve fakirler bir çeşit gecekonduda.
    sokakta oturanların hepsini tanırdın, üst ve alt sokaklardakilerinide. bakkaldan eve kimse tam ekmek getirememiştir, yolda o ekmeğin iki ucuda diğerleri tarafından koparılırdı.
    tek kanal vardı, onunda açılış ve kapanış saatleri vardı, herkes aynı programı izlerdi mecburen.
    her yer sinemaydı, yazları ise yazlık sinema denilen yerler açılırdı, bir yerli birde yabancı karate filmi oynardı. bizde çekirdekle, demlikle ailece , sokakca giderdik. dönüşte uykusuzluktan sızmadıysak, karate filminin etkisiyle bir birimize tekme sallardık, değmiyecek şekilde, kiaa diye bağırarak.
    herkes türkiye cumhuriyeti vatandaşıydı, ben 90 larda duymaya başlamıştım 18 senelik arkadaşım, hemşehrim erdalın 'kürt' olduğunu, ya da serdarın 'alevi' olduğunu.
    orta okuldayken din öğretmenimiz sordu diye babaanneme 'bizim mezhebimiz şafi mi' diye sormuştum, o da kızarak 'yok lan sünniyiz nerden çıktı şafi' demişti. hiç bilmiyordum mezhepleri. çok küçükken hatırlarım sağcı solcu vardı ama 12 eylülden sonra oda yok olmuştu yani herkes aynıydı bir süre.
    90 lı yıllarla başladı değişiklik türkiyede, artık herkes eşit değildi fakir ve tam zengin değil ama zenginimsiydı sınıflar oluşmuştu. eskiden para olsada harcıyacak yer yokken şimdi neredeyse her şey vardı ama para sınırlıydı. buradan sonra her şey değişti, sahip olmadığımız ama orada olan şeyleri gördük. onlara sahip olmalıydık çünkü çok sınırlı sayıdada olsa, sahip olabilenler vardı.
    özal her şeyi değiştirdi, akepenin gelmesi birden bire olmadı, özalın getirdiği ve mesutun, çillerin devam ettirdiği hayat tarzı önce birlikteliğimizi bozdu, sonra aileleri parçaladı, toplum değildik artık, gemisini yürüten kaptandık. zengin olmak ya da daha doğrusu fakir kalmamak zorundaydık. bu düşünce tarzı yerleşmeye başlayınca 'her şey vatan için' gitti. açgözlülük, bencillik sayesinde toplumun, ülkenin çıkarları geri plana atıldı.
    kimin planıysa iyi işledi ve bizi sonunda akepe denen yılanın kucağına bıraktı. denize düşmüştük bir de yılanı deneyelim dedik.
    akepede bizde kalan son saygıyı, sevgiyi, birlikteliği, insanlığı, dürüstlüğü silip süpürdü. türkiyeyi ayakta tutan nesil 1nci ve 2nci dünya savaşı zamanında doğmuş 50 leri çocuk ve genç olarak yaşamış nesildi. yokluğun en kötüsünü görmüş, elindeki cumhuriyetin ne büyük nimet olduğunu (bugünki bizler gibi) yaşayarak öğrenen nesil. onların gitmesiyle bu ülkeyi tabakta servis almış 60 lı 70 liler akepe gibi bir yılana teslim etti.
    7 ...
  26. 113.
  27. türkiye'nin eskisi yenisi olmaz. türkiye türkiye'dir.

    fethullahçılar çok zorladılar bu işi sonra çok sopa yediler.

    zorlamayın sonunda çok örselenirseniz.
    3 ...
  28. 114.
  29. insanlığımız ve tahammülümüz daha fazlaydı.
    65 milyon tek yürek olabiliyorduk.
    Siktiminin cemaatleri bu kadar revaçta değildi halis müslümanlar vardı.
    2 koyun güdemeyecek insanlar üniversitelerde kürsü işgal edemezdi.

    Mutluyduk iyiydik lan.
    9 ...
  30. 115.
  31. Yuksek Enflasyon, yüksek faiz, faili meçhul cinayetler, işsizlik, ekonomik krizler, devlet- mafya ilişkileri vs.

    Aslında günümüzden çok da farklı değil.
    1 ...
  32. 116.
  33. Ataları dağından, mağarasından, ahırından koparak istanbul denilen yeri dolduralı toplasanız 20 yıl olanlar Eski Türkiye'yi tartışıyor. Ne vardı abiciğim eski Türkiye'de? Deden, ninen dağda koyun, eşek güderdi şimdi beni konuşturma. Şaka yapmıyorum, 1970 ve 1980'lerdeki istanbul nüfusuna bakarsanız neden söz ettiğimi anlayacaksınız. işte bu yüzden, değişen dünyayı anlayamayacak ailelerden gelenler, bazı şeyler bir tek kendi ülkelerinde yaşanıyor sanıp Eski Türkiye diye bir şarkı tutturmuşlar gidiyor. Komik yani.
    1 ...
  34. 117.
  35. hukukun üstünlüğünün tartışılır olmadığı, kararların milletin meclisinde alındığı, anayasa yanında devlet güvenlik mahkemesi sonuçlarının televizyonlarda rahatça konuşulabildiği güzel ülke. şimdiki gibi herkesin aynı fikirde olduğu programlarda prof. bolluğu yoktu. tip'li perinçek ile sanayici sabancı aynı yayına katılabiliyorlardı mesela. toplumsal olaylarda polis şiddeti yaşanmışsa günlerce haber yapılıyordu, yazılı ve görsel medyada o beğenilmeyen koalisyon ortakları ve bülent ecevit bolca eleştiriliyorlardı. kimsede kimseyi hapse atmıyordu. karikatür yüzünden yazar çizerler dayak yemiyordu. doksanlı yılların mizah dergilerine bakılabilir, kenan evren, turgut özal ve süleyman demirel nasıl itin kıçına sokulmuşlar. hiçbiri dava açmamışlardır çarşaf ya da gırgır dergilerine.

    sonraları sağda solda düz kumaş pantolonlu, gömlekli ve traşlı tiplerle kimileri çember sakallı, kadınlarda türban ve yaz kış pardesülü tipler türediler. ibadetlerini rahatça yapıyorlardı, bizim okulda mescit vardı (1993). herkese, her kesime eşit mesafedeki devlet rahatsız ediyordu bunları yalnız. kamu ve üniversitedeki türban yasağını çarpıkça yorumlayıp, siyasete alet ediyorlardı. türkiye'de herhangi bir yaralı parmağa işemişlikleride yoktu hani. mücadeleleri ve demokrasi anlayışları kendilerineydi. bugün sürekli kötüledikleri eski türkiye'de necmettin erbakan çıkıp "kanlı mı olacak, kansız mı?" deyip rejim ve en güvenilir kurumu tsk'ya kafa tutabiliyor, her akşam bir refah partili vekilin laik cumhuriyet'in sonu geldi minvalinde konuşmasına denk gelebiliyorduk. ifade özgürlüğü belki aşırıya kaçan söylemleriyle kürtçüler için iyi olmasa da, dinciler için gırlaydı. eylem yapan türbanlılara hatta aczmendilere mikrofon uzatılıyordu. türkiye bu yaklaşımı yirmi yıl sonra gezi'de bile göremeyecekti.
    7 ...
  36. 118.
  37. her şeyin tadına varabildiğimiz yıllar.

    sebze meyve şimdiki gibi hormon deposu değildi. manav diye bir şey vardı; içeriye girince mis gibi meyve kokusunu alırdınız. şimdi meyve var, ama salonlarda süs olsun diye kâse içinde istiflenmiş plastik meyveler gibiler; ne kokuları koku, ne tatları tat...

    pop müziğin güzel olduğu, hemen hemen her şarkının dilimize dolandığı zamanlardı. şimdi sorsanız çoğunu bilmem.

    tartışma programlarında, canlı yayına bağlanarak herhangi bir siyasetçiye doğrudan soru sorup eleştiri yapabilirdiniz. şimdi sorular ve cevaplayacak kişiler önceden belli. halktan biri olarak telefonla canlı bağlanmayı, hele hele karşıt fikir sunmayı rüyanızda bile göremezsiniz.

    futbolda alınan başarılarda sokaklara döküldüğümüz yıllardı. gece 2'lere kadar kutlama sesleri susmazdı. şimdi ne başarı, ne kutlama... zaten bazı yerleri de kapatıyorlardı trafiğe en son, kutlama yapan arabalar giremesin diye.

    televizyon ekranlarından artistik buz pateni, eurovision gibi yarışmaları izleyip heyecanlanırdık. oylamaların politik olduğunu bilmek bile o heyecanı silmezdi. şimdi hiçbiri ortalıkta yok, olsa da izleyen yok.

    belgeseller yayımlanırdı bazen trt'de. izler, 3-5 şey öğrenirdik. sevdiğimiz dizileri izlemek için 1 hafta beklemek zorundaydık ve heyecan yapardık yeni bölümler için. şimdiki kanallar ve programlar malum... diziden de geçilmiyor zaten. reklamlar ise ele geçirdi her yeri. dur diyen yok.

    sokakta bir çocuk küfretse büyükler uyarırdı. çocuk da utanır özür dilerdi. şimdi uyarmaya kalksanız bir küfür de siz yersiniz. bir de üzerine anası babası gelir sizinle kavga eder, çocuğunun kulağını çekeceğine.

    bir komşunuz gürültü yaptığında uyardınız mı özür diler ve susardı. bazen duvara şöyle bir vurmak yeterdi hatasını anlaması için. akşam saatlerinde, hafta sonlarında insanların dinleneceğini bilir ve ona göre saygı gösterirlerdi. şimdi siz duvara vurursanız geri vuranlar, kapısına gidip uyardığınızda pompalıyla üstünüze saldıranlarla doldu her yer. saygı falan hak getire!

    bir şeyler bu kadar çabuk tüketilmiyordu o yıllarda. arkadaşlığın, aşkın ve daha birçok şeyin anlamı vardı. şimdi hemen hemen her ilişki sadece çıkara dayalı ve birkaç günlük. insanlarda utanma duygusu vardı. şimdi "sohbet ediyoruz, goygoy yapıyoruz" adı altında açık açık kendilerini pazarlamaktan bile utanmıyorlar.

    ...

    ben buraya çok şey yazarım, ama faydası yok. hâlâ birileri o yılları özlemeyecek kadar körse, buraya göktürk destanı kadar örnek de yazsak bir şey değişmeyecek bu ülkede.
    12 ...
  38. 119.
  39. Ekonomik olarak batik, terorler mucadele yine vardi ancak toplum genel hatlariyle mutluydu.

    Tengir agabeyin su sozu cok dogru, kula kulluk eden bir nesile donustuk...
    4 ...
  40. 120.
  41. suriye öcalan krizinde

    orgeneral atilla ateş'in yaptığı konuşma .

    https://www.youtube.com/watch?v=sNIIGqPPC8w

    sokak serserisi gibi değil ,

    sakin ve ağırlığı olan türkiye ...
    0 ...
  42. 121.
  43. Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı

    (TUSAŞ), 28 Haziran 1973 tarihinde

    Türkiye'nin savunma sanayiinde dışa

    bağımlılığını azaltmak amacıyla

    Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

    bünyesinde kurulmuştur.

    https://www.youtube.com/watch?v=FR_9FXlJuuE

    o zaman simit sarayı , beton değil

    böyle fabrikalar yapılıyordu .

    ASELSAN...

    iLK CEP TELEFONUNU ÜRETiR...

    Sonrası ne mi oldu?

    Yıl 1993 Türkiye ilk cep telefonu

    kullanımına geçti, Süleyman Demirel

    ilk cep telefonunu kullandı,

    https://www.youtube.com/watch?v=nWJEaswl46M

    1988 yılında ASELSAN'ı satın

    almak isteyen ingiliz Savunma

    Sanayii Devi Marconi'ye, Hacim

    Kamoy'un yanıtı ne oldu?

    https://www.youtube.com/watch?v=tPS-bk8jkJM
    1 ...
  44. 122.
  45. Az çok Yokluk içinde daha mutlu bir ülkeydi. Şimdi herkesin gözünde bir düşmanlık bir umutsuzluk.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük