Enternasyonalizm en basit ifadeyle nasyonalizmin, yani milliyetçiliğin zıddıdır. Onu şu ya da bu biçimde milliyetçilikle bağdaştırma yolunda atılmadık takla kalmadıysa da gerçekte bu iki şey birbirine taban tabana zıttır. Enternasyonalizm dediğimiz zaman bizim anladığımız işçi sınıfı enternasyonalizmidir. işçi sınıfı tüm dünya üzerinde çıkarları ortak olan evrensel bir sınıftır ve varlığı ve mücadelesinin özü enternasyonalisttir. işçi sınıfı enternasyonalizmi, her ülkedeki işçi sınıfının en başta kendi ülkesindeki egemen sınıf olmak üzere tüm dünya burjuvazisine karşı ortak mücadelede kendisini daima tek bir dünya işçi sınıfı ordusunun parçası olarak görmesidir. Ve bunun da en yüksek ifadesi, diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleriyle birlikte uluslararası düzeyde örgütlenmesidir. Bu nedenle işçi sınıfı enternasyonalizmi, halkların kardeşliğinden söz etmekten, uluslararası dayanışma çağrıları yapmaktan ya da hatta ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanımaktan daha fazlasını ifade eder. Bir ülkenin işçileri başka bir ülkenin işçilerine karşı kendi ülkesinin burjuvalarıyla hangi şekilde olursa olsun işbirliği ya da ittifak yapıyorsa, bu işçiler enternasyonalizm ilkesine aykırı davranıyorlar demektir.
Öte yandan enternasyonalizm, işçi sınıfı açısından, olmasa da olur kabilinden bir süs, ya da tali bir sorun veyahut keyfi bir tercih değil, nesnel temeli olan bir zorunluluktur, vazgeçilmez bir ilkedir. Tüm tarihsel deneyimin kanıtladığı gibi, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi, ancak ve ancak enternasyonalizm ülküsüne bağlı kaldığı ölçüde başarı elde etmiştir.
bana kalırsa dünyayı kurtaracak tek düşüncedir, savaşları bitirecek, yoksulluğa son verecek, insanların yüzünü güldürecek tek görüş.
ulussuz, sınırsız bir dünya.
insan olduğumuzu hatırlamaya ihtiyacımız var, birbirimizi ermeni, musevi, türk, müslüman, ispanyol, sünni olduğumuz için sevmeye değil, insan olduğu için sevmeye ihtiyacımız.
dün burada bu düşünce için birisi "siktirgit bazı ülkelerin varoşlarında, gettolarında yaşa enternasyonalizm'i görürsün." yazmış, bak şimdi kardeşim, rahatsız olduğun insanları bu duruma getiren, maddeye düşüren, kötü bir insan olmaya iten de zaten yaşadıklarıdır, düzenidir, çevresidir.
bu insanlar sana rahatsızlık, korku veriyor olabilir, benim bahsettiğim şey bu insanlar da senin gibi birisi olmak istemez miydi? rakel dink "bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiç bir şey yapılamaz kardeşlerim." demişti hrant'a veda ederken.
insan olmaya ihtiyacımız var kardeşim, tarih öncesi çağlardan, insanlığın başından itibaren bu düşünce hakim olsaydı, merak etme vatansız olmazdın yine, türk olmaktan ben de mutluluk duyuyorum ama kimseden üstün görme ihtiyacı hissetmem kendimi.
70-80 kiloluk et parçalarıyız hepimiz, yanyana yaşayabiliriz.
yöneticilerin idare ettiği hiçbir ideoloji ve o ideolojinin kurumları, aygıtları kalıcı olamaz.
insanların kaderini birileri tarafından atanan tekil erkler tayin ettikçe halklar ve savundukları arkaik argümanlar maalesef temelsiz kalacak birer yapı olacaktır.
elbette istenmesi çok doğaldır. ancak enternasyonalizm ya da özgür, rahat bir dünya isteği ancak halk isterse olur. bizi biri yönetsin diyerek bu istekler olmaz.
hayaldir kendisi. niye hayaldir onu acıklayayım. simdi iki tane toplum dusunelim iki ayrı adada yasayan. birinci toplum daha guzel iklim kosullarında yasıyor. denizden balık tutuyor agactan muz-ananas-kivi toplayıp yiyor ne guzel. isinma problemi yok. iklim guzel. dolayısı ile giyinme ve barınma problemleri de asgari duzeyde. kendilerince uyumlu bir kabile duzeni kurmuslar barıs icinde yasıyorlar. kapalı bir toplum ekstra bir ihtiyacları olmadıgı icin endustri de gelismemis. tam benim aradıgım ortam,ne guzel. simdi diger adaya gecelim.o ada cok daha buyuk olsun, nufusu da kalabalık. bir iklim dongusu var. dolayısı ile ihtiyaclar daha cesitli. kısın konut barınma giyinme sorunları var. insanlararası cıkar problemleri kavgalar cinayetler var. daha yuksek bir organizasyona hukuk duzenine ihtiyac doguyor dolayısı ile. sanayi ve endustri alıp basını gidiyor. sınıflar doguyor. emek sermaye isci kapitalist uretim tuketim. bunları dıs toplumlardan ve tehlikelerden korumak icin ordu-polis-devlet. yani diger adadaki ilkel toplumun bilmedigi bir suru kavram kurum karmasık bir yapıya sahip. simdi bu buyuk ada kucuk adayı farkediyor.o kucuk adada da ne bileyim atıyorum buyuk ada icin degerli bir maden olsun. bu altın olabilir, sanayiye gerekli demir veya komur olabilir. dolayısı ile bu kucuk adadaki cevhere goz koyuyor. simdi bu adamlar o cevhere sahip olmak isterlerse ya onları bu fikirden vazgecireceksin ya da karsı koyacak silahın olması lazım.o adam gelip kapıya dayandıgı zaman senin rahat duzenini bozmaz mı?
o zaman ne yapacaksın. gitarla "imagine"ı mı tıngırdatacaksın. onunla sadece plajdaki yeniyetme kızları kandırabilirsin. barıs-sevgi-kardeslik guzel ben de severim ama birileri luks arabaları seviyor, birileri insanları kole gibi usak gibi kullanmayı seviyor. birileri altmıs yasındayken onsekizlik bakireleri istiyor. parayı seviyor, luksu seviyor. bana masal anlatma o yuzden. insanoglu cig bir yaratıktır. yoksa bende isterim hepimiz kumsallara uzanalım, dunyada butun insanları alacak kadar kumsal var. ama elin oglu gelip tufegi bogrune dayadıgı zaman ne yapacaksın bana onu soyle? ya senin de silahın olacak onu caydıracaksın.ya da onun silah yapmasına engel olacaksın ki basa soyledigim seylere insanın bitmek bilmez hırsına donuyoruz. onun silah yapmasına engel olamazsın. insanın gercegi budur. cocuk olmayın, hayal dunyasında yasıyorsunuz. askın gucu guc askına baskın gelse iyi olur, dunya fıstık gibi olur. ama bugun herkes mahallenin en guzel kızını becermek istiyor. yetmiyor digerlerini de istiyor. istiyor babam istiyor. ya bu insanlardan uzak duracaksın kendine birini bulup tenha bir yere cekileceksin. ya da bu hayatı boyle kabul edeceksin.
diger haliyle kulturel cesitlilik-zenginlik,cokrenklilik anlamında iyidir hostur ama ne yazık ki ekonomik ve siyasi karsılıgı olmayan daha dogrusu utopya olan bir durumdur-kavramdır.
bir sosyalist olarak ben, eğer düşman yurduma girmişse, yurdumu savunma hak ve görevine sahibim diyorsa, bu bir sosyalistin, bir enternasyonalistin, bir devrimci proleterin değil, bir milliyetçinin argümanıdır. çünkü bu argümanda, işçinin sermayeye karşı devrimci sınıf mücadelesi yitip gidiyor, genelde tüm savaşın dünya burjuvazisi ve dünya proleteryası değerlendirilmesi yitip gidiyor, yani enternasyonalizm yitip gidiyor ve yerine sadece zavallı kemikleşmiş bir milliyetçilik kalıyor. ülkem haksızlığa uğradı başka hiçbirşey umrumda değil - böyle bir argüman buraya varır, bu argümanın küçük burjuva milliyetçi darkafalılığı burada yatar. dolayısıyla enternasyonel bencil değildir. bir yurt işgal altına girmişse ve o işgale karşı verilen mücadele ilericiyse bir sosyalist enternasyonel kendi yurdunu nasıl muhafaza ediyorsa onuda etmelidir.