rahatsız edici bir masaldır, güzel midir? evet.
rahatsız eder, çünkü; çeşitli gerçeklikleri göz önüne serer iken bunu çekinmeden-göstere göstere yapar.
konu dikey değil yatay işlenmiş ve bence bir ilki başarmış. insanı, bir çırpıda, somut dünyanın çokça işlendiği ve yarısında çıkılası sinemasever klişesinden sıyırıp; bir sinema eleştirmenine dönüştürebilecek standartta bir yapıt. pan masalının böylesine çok boyutlu işlenmiş olması onu gözümde bir efsaneye dönüştürüyor.
bunca zaman hakkında ne bir tek kelime duymuşluğum, ne de bir fragman görmüşlüğüm yoktu. böyle bir şaheseri izledikten sonra sinema sanatının sığ sularına nasıl dönüş yaparım bilmiyorum. seslerin, efektlerin, konu anlatım hızının ve kurgunun aruz vezniymiş gibi muazzam uyumuna şahitlik etmiş oldum. amerikanvari bir ifadeyle eyegasm veya eargasm yaşamış olabilirim.
sinema severe tavsiyem, ömürde en az bir kere izlenecek filmlerdendir.
filmin son sahnesi ve çalan o harika müzikle akıllarda yer etmiş olan filmdir. o piyano solosu defalarca başa sarılıp dinlenebilir. bazen insanı dinlendirirken bazen de böğürterek ağlatabilir.
müthiş bir guillermo del toro filmi. sonunda insanın boğazına bi şeyler oturuyo.
--spoiler--
yüzbaşı vidala olan nefretim son sahnede oğluna kendisinden bahsedilmesini istemesi ve içimi biraz olsun ferahlatan o cevap adını bile bilmeyecekle biraz olsun hafiflemiştir.
--spoiler--
her yönüyle kalite sınırlarını aşmış muhteşem ötesi bir film. hikeyenin özelden genele orjinal işlenişi ayrıca takdire şayan. filmin finalinin duygusal ve masalsı olmasının yanında farklı ritüelleri çağrıştırması komplo olmayabilir. zira bu kadar kusursuz işlenen bir filmin bağımsızlığına beni kimse inandıramaz. final sahnesinde ki her şey tesadüf olsa localardaki kırmızılı biraderlerin ayağa kalkıp alkışlama sahnesi tesadüf olamaz.
ve iki pan fotoğrafı arasındaki yedi farkı bulun bakalım;
filmin karanlık yapısını, bizi geçmişe sürüklemesini, makyajdaki gerçekçiliği, oyunculukları falan bir kenara bırakırsak kesinlikle en akılda kalan şey filmin son sahnesinde çalan müziktir. o müzik tek başına bile insanın gözlerinin dolmasına neden olabilir.
küçük bir kızın kötülüklerden, hayatındaki kırıklıklardan nasıl da hayal dünyasına kaçabileceğini vurgulamıştır. keşke öyle labirentler olsa dedirtir. filmin sonunda asıl sonuç izleyiciye bırakılmıştır; olanlar düş müdür, yoksa gerçek midir. umut etmek güzel...
makyajları ve karakterleri hariç gerisi boş. fantastik filmleri severim ama bu filmin fantastik kısmı çok masalsı ve çocuksu olmuş; çocuksuluk savaşla ve gaddarca gerçekçiliğin yanında at sikinde kelebek gibi durmuş afedersiniz.
uzun uzadıya irdelenesi film. bir de aradan seçip seçip spoilerlayamayacağım, yazı spoiler içerecek, ona göre okuyun veya okumayın.
filmde iki öykü anlatılıyor. biri ophelia' nın gerçekdışı öyküsü, biri ise asilerin metal kadar soğuk ve gerçek öyküsü. bu gerçek-gerçekdışı film boyunca birbirine karışıyor, bir yerden sonra birbirinden zaten ayıramıyorsunuz.
filmin asıl bilmecesi şu, ophelia' nın yaşadıkları gerçek miydi?
del toro bu noktada farklı bir yol seçmiş. iki cevaba da uygun kanıtlar koymuş önünüze, siz istediğinize inanmayı seçebilirsiniz. bu noktada film aslında sizin çocukluğunuzu da sınıyor. acaba hâlâ masallara inanabilecek kadar saf mısınız, yoksa dünya sizi yontup realist birine mi çevirdi? filmin sonlarına doğru mercedes ophelia' nın odasına girdiğinde köşede kızın çizdiği tebeşir kapı görünüyor. bu durumda fauno' nun sihri gerçek değildir demektir. ama birkaç sahne sonra ophelia kilitli bir kapıdan çıkmayı başarıyor, bu da sihir gerçek demektir. labirent' te fauno ophelia' yı duvarların içinden geçiriyor, yüzbaşı ise geçemiyor. adamotu annesini iyileştirmeyi başarıyor. tüm bunlar sihrin gerçekliğine birer işaret. son sahnede ise kapının açılması için bir masumun kanı gerekiyor, nitekim ophelia öldüğünde o kapı açılıyor da. ben sihirli finale inanıyorum. aslında bunun bir önemi de yok, çünkü sihirli ya da sihirsiz final aslında aynı, ikisi de ophelia için mutlu son. çünkü ophelia da inanıyordu ve ölürken daha iyi bi yere gideceğini düşünerek, mutlu ölüyordu. gitse de gitmese de bu değişmez. zaten her şey sizin inandığınız ölçüde gerçektir, değil mi? ophelia inanıyordu ve onun için gerçekti, önemli olan da bu.
filmin meşhur meyve bıçağıyla ağız kesme sahnesinin freud' a bir gönderme olduğunu düşünüyorum. mercedes yüzbaşıyı öldürebilecekken (bıçağı boynuna ya da birkaç kez kalbine saplayabilirdi) ağzını kesmekle yetinmesi, sanıyorum ki freud düşünülerek yazıldı. yüzbaşı gücünü ağzından, yani verdiği emirlerden, alıyordu, mercedes bunu kesti. tecavüz etseydi penisine saldıracaktı. bu açıdan iyi düşünülmüş güzel bir sahne olmuş.
uzun yazmak istiyordum ama uykum geldi, bunu başka zaman tamamlarım artık.
beni ağlatan ender filmlerdendir.
filmdeki ideolojiyi daha iyi anlayabilmek için;
ernest hemingway - çanlar kimin için çalıyor'u okumanız gerekir.
edit: bu arada filmde, yemekleri yenildiğinde uyanan ve gözlerini ellerinde tutan yaratığın perileri yediği sahneye veya google'da bulabileceğiniz resimlerine iyice baktığınızda o yaratığın kapitalizm, küçük perilerin de komunizm olduğunu anlarsınız. ya da bu benim hayal gücümdür. ama fikir hoşuma gitti.
ofelia'nın hayal dünyasının yanında, ispanya'nın iç savaş sırasında yaşadıklarını anlatmaktadır. görsel efektleri ve müzikleriyle müthiş bir bütünlük sağlayarak izleyeni anlatılan masalın içine sürükleyip götürmektedir.
küçük bir kızın hayal dünyası ile savaşın o acımasız gerçeklerini mükemmel kurguyla anlatan müzikleri aşmış başyapıt. öyle bir final sahnesi var ki çocuklar gibi ağlıyorsunuz. hele o jenerik akarken araya keman giriyor ya işte dağıldığınız an o an azizim. ayrıca şu filmde yüzbaşıyı oynayan aktörü canı gönülden tebrik ediyorum. sanki adam gerçekten asker yahu. bir insan bu kadar mı mükemmel rol yapar. duruşu, bakışları, konuşması, mimikleri yok böyle bir oyunculuk.
soluksuz izlenebilecek 2 saatlik güzel bir masal. anlatılanların altındaki mesajı almışsınız almamışsınız çok önemli değil. mesele, kızın hayal dünyasını filmin sonuna kadar gerçekçi bir şekilde seyirciye aktarıp seyirciyi tufaya getirmesidir.
1944 yılı ispanya'sında geçen enfes film.
uluslararası eskişehir film festivali kapsamında izlemiştim heyecanla. beklentisiz. ve çarpıldım etkisi hala üzerimde. fantazya denen şey bu işte.
izlemeden önce periler, büyü vb. gibi konuları içerdiğinden çocuk filmi heralde dye düşündüren, ama izlendikten sonra hayran olunan mükemmel film. zira ikinci dünya savaşı ve labirent, peri vb. ilişkisi mükemmel ötesi ilişkilendirilmiş.