yillardir besledigim dana** unutsa boyumu posumu huyumu suyumu, her trip yaptigimda beni ciddiye alip ilgi gösteren kuzu. ** devrelerimin yanmasina neden olan de$ifre. brüksel'deki pembe panjurlu evimizde boy boy brüksel lahanasi beslemek gibi süper tekliflerle kendisini kandirip duygulariyla oynamayi planlamaktayim. woody allen misali siritarak ayrilin lan abdestimi bozdunuz diyerekten büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öpüyorum. count down for gossip diyorum.* (bkz: 20 days)
(bkz: özledim)
(bkz: gözüme bir $ey kaçti)
(bkz: firk)
evvel zaman için kalbur saman içinde beholderr ve sylviaplathh adında kendi hallerinde mutlu iki arkada$ varmı$. sonra kırmızı saçlarıyla dügü girmiş aralarına. önce kendini sylviaplathhe sevdirmi$. topuklu ayakkabılar, elbiseler derken kanına girmi$. sonra da onun kankasını kendine koca yapmı$. sylviaplathh bi $ey diyememi$. gel zaman git zaman bu dügü adlı kırmızı saçlı cadı* sinsice aralarını girmi$.
ama artik her $eyin farkındayım. arkada$ımı sana yar etmem kiziaaam, akmerkez ba$ıma yıkılsın ki dönünce görücen sen. beni daha çok seviyo bi kere. sana noluyo? allah allah.
(bkz: tövbe tanrıma)
mutlu edebilen beni, en somurtuk halimde bile tek bir saniyelik hareketiyle şebek şebek gülen ağzımı elimle toparlamama sebebiyet veren çilekli prenses, bu yüzden aşksın galiba...
insanın sayılı yılları varken yaşamak için, onları hunharca kullanıp yitirip gittiğini görmek acı vericidir her zaman. ne hayatlar vardır ki, tüm seneleri boşa harcanmış.. hiçbir hayata giremediği gibi, bir daldaki yaprak kadar kısa ama anlamlı bile olamamışlardır. insana bahşedilmiş en güzel duygu olan aşkın tadına varamadan, bir gün, bir hafta bile hayata sevdiğinin gözlerinden bakamadan, belki bakıyormuş gibi yapıp da izlemeden yitip giden kişiler tanıdım. onlar gibi olmamak için elimden geleni yapmaya çalışırken, öyle olmamamı sağlayacak olan başka bir hayatla tanıştım. her ilişkinin uzun sürmesi gerektiğine, gerçekten yeterince tanımak gerektiğine inanan ve hislerine hayatta her şeyden daha fazla güvenen birisi olarak, artık diğer yaşayanları tanımanın buraya kadar olduğunun farkına vardım. aşkı anlatmak istedim görür görmez. ama yapamadım. korkak birisi olmamakla birlikte korkaktım. bir anda insanların söyleyemeyeceği şeyleri söylesem de bazen, bu kez bekledim. hayatımı tamamen verebileceğim biri olmasına rağmen bekledim. hissediyordum seni, sesini, küçük öpücükleri, saçını, tırnaklarını ve belki de her noktanı ama bekledim. senin için dünyaya gönderilmiş olduğuma inanmadan sana inandırdım kendimi. her film kahramanını sana, her şarkıda çifti bize uyarladım. ayalrca bekledim sevgili demek için, sonra da tekrar bekledim aylarca, sarılabilmek için. en sıcak sarılmaların öznesi oldum, sana ait olarak. güne senin günaydınlarınla başladım, senin benim iyi gecelerimle uyuduğun gibi. en çok benim için ağlarken, en çok da bana güldün. senin gülüşmelerin, kahkahaların benim suyum oldu hayat veren. şimdiye dek yaz kış üşüyen ellerirmin bir yıldan fazladır hiç üşümemesi tesadüf değil ki, hayal de değil.. ikimizin parçalarının birleşmesine aşığım, ikimizin parçalarına, ellerimizin lego parçalığına, yürüyen merdivenin büyüsüne, asansörün gizemine ve yaşamın tekliğine. gerçek olmana aşığım.
bir hafta sonra nihayet aramızdaki mesafenin yüzlerce kilometreyle ölçülmesi ortadan kalkacak olan.. özlemek kelimesindeki tüm boşlukları doldurduğumuza ve artık bir daha hayatımıza girmesini istemediğimize inanıyorum..
otobüse bindiğimizde veya sinemaya gittiğimizde "hocam iki öğrenci alır mısın?" dememe imkan tanımayacak olan bir duruma sürüklüyor beni bu yazar giderek. bu ekonomik kriz içerisinde, nasıl belimizi doğrultup eve ekmek getireceğiz merak konusu doğrusu.