Bugün kadıköy'de vapurdan iniyorum. Üç kız kendi arasında çok ateşli bir konuşma yapıyor ve ben istemeden kulak misafiri oluyorum.
+ben hayatımda bu kadar erkek delisi kız görmedim. Her muhabbeti bir erkek ile başlıyor.
-ay evet sorma ya. Bide iç çamaşırları.
(Gülüyorlar)
-geçen gün yanımıza geldi "bugün hello kityli iç çamaşırı giydim" dedi. Oradan gülseren de atladı benimkisi de tweetyli diye.
Hava sıcak ve benim beynim eridi sandım tanık olduğum muhabbetten sonra. Ben de bir daha ki sefere kırmızı boxer giydim kankalar diyerek ortama giriş yapıcam.
Yapılan dedikodu başkasının ardından konuşma gıybet her ne olursa olsun korkaklıktır. Dedikodu yapan kişi hayatında belli bir özgüvene sahip değildir. Korkaklık ve sinsilik yaparak bu özelliğini gizlemeye çalışır.
rahmetli amerikalı toprağı bol olsun kafalar zurna ev köy yaparken aramızda geçen diyalog...
- şimdi bir yemek yerim benin karıyla biraz dedikodu sonra yatar uyurum.
- ben dedikodu sevmiyorum.
- aa ben bayılırım anamı s....ler bayılırım çok seviyorum...
herkese renkli günler
Filozof Julian Baggini dedikodunun “diğer insanları ahlaki olarak değerlendirme, insanların yaptıklarıyla ilgili doğru, yanlış, iyi, kötü gibi yargıda bulunma” anlamına geldiğini ifade eder.
pablo neruda demiş ki '' insanlar seninle konuşmayı bıraktığında arkandan konuşmaya başlarlar ''
- ne de doğru söylemiş değil mi ! ulaşamadığın bir insanı karalamak bu kadar kolay çünkü. çamur at izi kalsın insan egolarına bu kadar yenik düşmemeli ..
deskartes demiş ki ; '' başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk , başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizin yükseldiğini sanmaktır ''
- şu hayatta en illet hastalıktır dedikodu. insanoğlu eğer bir gün kendi kendini yiyerek yokolacaksa bilin ki bunun sebebi dedikodudur. aslında bilinmez ki '' söz gümüşse sükut altındır. ''
joseph parker demiş ki ; '' çamur atma , hedefini şaşırır. kirli ellerinle kalıverirsin ''
- yaa demek ki neymiş ; kötülüğüne güvenme senden kötüsü de var. hayvanlar alemine acımasız deriz birbirini yiyerek hayatlarına devam ederler. en azından dürüstler ve sonunda ölüm var. bir sözüyle süründürmüyorlar.
john draper demiş ki ; '' kişiyi iyi tanırsan kimseye inandıramazsın. ama kötülersen herkese inandırırsın ''
- çünkü bu çark böyle işliyor , çıkar ve menfaat olduktan sonra bu hastalık ur gibi yapışır bu dünyaya ve kimse de söküp atamaz. aslında atmak isteyende olur mu orası muamma.
- evet burada çekememezlik hastalığı boy gösteriyor, öyle bir kibir vardır ki , kendilerinden başka kimsenin mutlu olmasını istemezler. ama sanırlar ki her gülücük maskesinin altında mutluluk vardır. o kadar çok maskelerimiz var ki hangi birini takıcağımızı şaşırıyoruz.
bazı şeyler vardır hayata dair iç burkan , acıtan , tecrübeyle sabit. işte anlatmak istediğim tam da böyle bir şey. bazen insan susar sadece susar. işte bu sustuklarım.
insandaki en kötü özelliklerden biri olan haset duygusu ile doğru orantılı; rab tarafından kesin kez yasaklanmış sıkıntılı hal, durum.
bir insanda haset duygusu yani başkalarını herhangi bir sebepten dolayı çekememezlik ne kadar çoksa o kadar ağzı boş yapar, dedikodu yapar. yapmamamız gerektiği gibi o tarz ortamlardan da uzak durmalıyız.
orhan veli' nin sözlerine sezen aksu müziğini yapıp, uzay heparı da aranjesini üstlenirse, levent yüksel söylediğinde ortaya işte böyle leplezzetli muhteşem bir eser çıkar.
başkalarının ayıbı ile ego okşama olayı. insanlar hata yapıp değişse bile sürekli “ bak o öyle ama ben öyle değilim” mesajı vermeye çalışan zavallı insanların ortamda mevcut olmayan kişi arkasından atıp tuttuğu olay.
diğer bir deyişle ne kadar da üstünüm kibiri.
2 kişi yanyana geldiğinizde 3. Kişiler hakkında konuşmaya başladığınızı farkettiğiniz an konuyu değiştirin yoksa kendinizi 3.kişinin amınakoyarken bulursunuz öyle boktan bişeydir.