“Biz televizyon izleyerek, milyonerler, sinema tanrıları, rock yıldızları olacağımıza inanarak büyüdük ama olamayacağız. Hepimiz heba oluyoruz. Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşindeyiz. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz... Bizler, tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık. Bizim savaşımız ruhani savaş. Ve bunalımımız, kendi hayatlarımız...”
hayat feLsefemi dağıtan...yerine başka bir hayat feLsefesi koyan yazar...uyuşturucu,seks,aile ilişkileri,medya,oturmuş değerLer kitapLarında onun en çok kuLLandığı konuLardır...taşLamaLarı bir çok eLeştirmeni etkiLemiştir...kitaptaki oLayLarı birbirine karıştırmayı çok sever...bütün kitapLarını öneririm sizLere...ama kitapLarı ikinci baskıya geçmez...kitapLarını buLmanız mucizedir...tıkanma kitabı türkiyede ve bir çok ülkede yasakLıdır...
aşağıdaki cümleleriyle günümüzün pek de uzak olmayan geleceğini özetlemiş yeraltı'nın yazarı.
"...hepimiz aynı televizyon programlarını izliyoruz, diyor dudak. radyoda aynı şeyleri duyuyoruz, birbirimize aynı şeyleri söylüyoruz. hayatın hiç sürprizi kalmadı. hep aynı şeyler olup duruyor. tekrarlar.
deliğin içindeki kırmızı dudaklar; hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. sanki hepimize aynı suni hafızadan takılmış. çocukluğumuzla ilgili hiçbir şey hatırlamazken, komedi dizilerindeki ailelerin başına gelenlerin hepsini gayet iyi biliyoruz. hepimizin belli başlı hedefleri aynı, diyor.
dudaklar gelecek parlak değil, diyor.
çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. mükemmel bir uyum içinde olacağız. senkronize. birleşmiş. eşit. kati. karıncalar gibi. böcekler gibi. koyunlar gibi."
"...Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız...Bir amacımız yok; ne büyük savaş ne de büyük bir buhran yaşadık...Bizim savaşımız ruhanî savaş..Ve bunalımımız kendi hayatlarımız. "
"hiçbir sanat mutluluktan doğmaz" diyen peygamber. dini yok ama. taptığı bir tanrısı yok. elinde meczupca ayetleri. kapı kapı geziyor. insanlık ise hala uykuda. uyuyor millet. "uyanın lannnn" diye bağırıyor her kitabında. "uyanın" diyor sessizce.
ümidini kesmiş her şeyden. sadece yazıyor. biliyor. biliyor ki hayatta her şeyin son noktası şehvet. tanrı bile cennetindeki şehvetle kandırmıyor mu insanlığı? tanrının insanlara sonsuz bir hayat sunması bile kimin umrunda?
uyumuyor bu adam. yazıyor. okunmayacağını bile bile. yazıyor saadece. delirmemek için yazmıyor. delirdiği için yazıyor. ben de yazdığı her şey karşısında sonsuz bir huzur ve saygıyla eğiliyorum.
fight club filmine ilham kaynağı olan ve kendi ekibiyle beraber yazdığı*kargaşa projesi makalesi vandalizm felsefesini de açıklamaktadır. makale:
"görünen tüm farklar indirgenecek, eşitlenecek. dibe vurulacak, dibin dibine vurulacak, dibin dibinin dibine vurulacak, dipsizleşilecek. kavramsızlaşılacak, anlamsızlaşılacak. tüm öğretilenler sıfırlanıp sıfır yok edilecek.
zaman, zaman dilimi, zaman diliminde bir nokta, tüm zaman dilimleri ve tüm noktalar, saptamak, ayrıştırmak, tekrar birleştirmek, kurgulamak, düzenli kurgulamak, düzensiz kurgulamak, kurgu düzeni yaratmak. çizgisel ve daireselzamanı noktasalla değiştirmek. herhangi bir noktayı aldığımızda bir şey değişmiyorsa, hepsini aldığımızda da değişmez, nokta bağımsızdır, zamandan ilişkisizdir, hepsini aldığımızda değişmiyorsa, hepsi işe yaramaz, boştur.
hayat, ölümün biyolojik olartak aktif sahasıdır. hiçbirimiz yaşamıyoruz, hepimiz ölüyoruz. safhalar değiştirilemez, hiçbirşey değiştirilemez, sadece eklemeler ve çıkarmalar vardır. ölüm anı bir noktadır, eklenip çıkarılabilir. noktasal olarak farklı kurgulanabilir. ilk nefes, yemek borusundan besin takviyesi, uterusa düştüğümüz an, hayvani cinsel güdülerin bizleri taşıyan rahimlerde hissedildiği anlarda olabilir.
bir tek ölüm süreci noktasal değildir, tanrı' nın varlığı ölümün ta kendisidir. ve tanrı' nın ilgisini çektiğimiz sürece lanetlenme yada kurtuluş ümidimiz olabilir. ya tüket ya öl diyen bu sistemde, masalların kaypak körleştiriciliğinden kurtulup özgür irademizle kargaşa projemizi başlatacağız"
Ukrayna kökenli Amerikan yazar Chuck Palahniuk otuzlu yaşlarına kadar herhangi bir edebi metin yazmaya kalkışmadı. Geç adım attığı edebiyat dünyasındaki ilk deneyimleri ise hiç de teşvik edici değildi. Sanıldığının aksine ilk romanı olan Invisible Monsters yayıncılar tarafından içeriği nedeniyle geri çevrildi. Ardından, büyük bir öfke duyarak, biraz da yayıncılara canınız cehenneme dercesine Dövüş Kulübü'nü yazdı. Fakat bu kez yayımlamayı kabul ettiler.
Gazetecilik öğrenimi gören Chuck Palahniuk, üniversite yıllarından sonra on üç yıl boyunca Freightliner adlı şirkette önce montaj hattında ardından tamirci olarak çalıştı. ilk yazdığı metinler taşıt modifikasyon prosedürleri ve kamyonların onarımı üzerinedir. Ve aslında, Dövüş Kulübü'nün ortaya çıkmasında büyük etkisi bulunan bir olayı bu yıllarda yaşar: Palahniuk bazı arkadaşlarıyla birlikte tatildedir. Bitişikteki kamp yerinde insanlar müziğin sesini rahatsız edici derecede açmışlardır ve bu konuda başlayan tartışma kavgaya dönüşür. Palahniuk feci şekilde yaralanır, yüzü korkunç görünmektedir. Tatilden döndüğünde, işyerinde kimse görüntüsü hakkında bir yorum yapmaz ve onun iş yaşamı dışında neler yaptığı üzerine herhangi bir şey sormaya cüret edemez. Bunun üzerine, insan eğer yeterince kötü görünürse dilediğince hareket edebilir, çünkü hiçbir zaman hiç kimse onu bu konuda uyarmayacaktır diye düşünür ve o gün Dövüş Kulübü'nü yazmaya başlar.
Yazar röportajlarında romanın 'arkadaşlarının ve kendisinin hayatı yorumlamaları'nı sunduğunu ve gerçekte de burada kurgulanan şeylerin benzerlerini yaşadıklarını vurgular. O, Portland Kakofoni Topluluğu'nun (Portland Cacophony Society) bir üyesidir ve topluluğun yaptığı çeşitli oyunlar, gösteriler, şakalar, eylemler Kargaşa Projesi'ni esinlemiştir. Ayrıca romanın anlatıcısının çektiği uykusuzluk probleminden kurtulmak üzere, doktorunun önerisiyle, daha gerçek acıların var olduğunu görmek için gittiği verem, kanser, beyin paraziti vd. hastalarının dayanışma grupları da Palahniuk'ın kendi yaşamındaki deneyimlerinden kaynaklanır. Bir süreliğine gönüllü olarak bir bakımevinde hasta refakatçiliği yapmıştır. insanları her akşam dayanışma grupları için alır, toplantı boyunca kenarda bekler ve sona erdiğinde onları bakımevine geri götürür. Grup sağlıklı bir bireyin orada oturmasından rahatsız olduğunda ise kendisini onların içinde bulmuştur. Böylece düşünmeye başlar: 'ya birileri burada üçkâğıt çeviriyorsa? Ve tam da bu yaşananların orta yerinde samimiyet ve dürüstlüğün sunduğu bir çeşit katartik duygusal çıkış yolu için bulunuyorsa.' Bu fikirden yola çıkarak, gerçekte hiçbir hastalıkları olmayan Dövüş Kulübü'nün anlatıcısı ve Marla'nın acıyı ve ölümü tanımak, aynı zamanda, seküler huzura ve uykuya kavuşmak için dayanışma gruplarına katılmalarını kurgular.
Bunlar Palahniuk'ın ifade ettiği, yaşantısının yapıtı üzerinde doğrudan, birebir etkilerine verebileceğimiz örnekler. Bir de daha incelikli yada dolayımlı esinlemeler-etkilenmeler var. Yarattığı edebi dilde şiddetin ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu yazarın, kendi aile tarihindeki hazin şiddet öyküleri burada anılmaya değer. Büyükbabası büyükannesini öldürmüştür. Bu cinayetin ardından, elinde silah, evde geriye kalan kim varsa öldürmek için aramaya başlar. Chuck Palahniuk'ın henüz çocuk olan babası Fred korkuyla yatağın altına saklanır. Babasının ayaklarının önünden geçtiğini görür. Nick Palahniuk (büyükbaba) kimseyi bulamayınca silahı kendi kafasına dayar ve intihar eder. Fakat şiddet mirası Fred'in peşini bırakmaz.
Chuck'ın annesinden boşandıktan uzun bir ara sonra, bir gazete ilanı aracılığıyla tanıştığı genç kadınla flört etmeye başlamıştır. Kadın ne yazık ki bir dizi duygusal problemi de beraberinde getirir. Başından bir evlilik geçmiş ve uğradığı cinsel saldırılar karşısında şikayette bulunarak kocasını hapse attırmıştır. Adam serbest kaldığında kadını öldüreceğine yemin eder. Nitekim onu Fred'le buluşması esnasında yakalar, ikisini de vurur. Sonra cesetleri kulübelerine taşır ve orayı tamamen kül olacak şekilde ateşe verir. Chuck Palahniuk'ın payına ise bu kanlı mirastan, şiddetle örülmüş ve ölümün estetize edildiği romanlar düşer. **