amerikalı underground yazar. amerikalı olan babası askerliği sırasında almanya'da bulunmuştur ve burda bukowski'nin alman olan annesi ile tanışmıştır. bukowski 1920 yılında almanyada andernach kasabasında doğmuş 1922 yılında ailesiyle birlikte amerikaya göçmüştür.1994 yılında ölen bukowski'nin mezar taşında "don't try " yazar. hikayeler, şiirler ve bi kaç tane de roman yazmıştır. hikayelerinin bazıları uydurmadır ama başından geçmiş gibi anlatır. hikayelerinde kendinden henry chinaski diye bahseder.
''kimseyle yarışmıyorum ve ölümsüzlüğe dair düşüncelerim yok...umurumda bile değil...hayatta iken devinmek önemli olan.gün ışığında kapılar açılır ve atlar ışığın içine ve jokeyler;parlak ipek giysilerin içinde küçük şeytanlar,zorlayarak,sapına kadar..ihtişam devinimde ve hodri meydan diyebilmektir.ölümün canı cehenneme.her şey bu gün,bu gün,bu gün...evet!''
"the difference between a democracy and a dictatorship is that in a democracy you vote first and take orders later; in a dictatorship you don't have to waste your time voting" diyerek insana amerikan tarzı demokrasi hakkında "haklısın" nidaları getirten yazardır / şairdir ve aslına bakılırsa düşünce adamıdır.
ekmek arası, sıcak su müziği, kasabanın en güzel kızı gibi eserlerin muharriri. kenar edebiyatının babası. marx için, 'kurumuş bok' der. bukowski'yi karakterize eden şu söz de yine kendisine aittir:
"kelebekler ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım."
uygarlık süslerinden zorunlu olarak arınmışlığını fark edince bunun tadını çıkarmaya bakmış yazar.Bok ,sidik, çiftleşme edebiyatı yapmıştır.Nihilist midir nedir yahu?
kirası çarşambaya kadar ödenmiş virane bir odada, bir gecede 2 şişe viski, 10 kutu bira, 3 şişe şarap ve 5 paket sigara içerken radyoda çalan brahms, underground yaşamın ve felsefenin doruklarına çıkacak olan bu adama ilham veriyor, o da bunu yanında yatan koca memeli kadını ile paylaşmak yerine, kağıda döküyor. iyiki de döküyor, çünkü ondan kalanlarla, görünmeyen karanlıklarını daha da aydınlatabildiğimiz bu hayatın, en aykırı ve de düşkün diplerinde bile, yaşamaya ve insanlık onuruna dair gandhi ayarında öğretiler yakalıyoruz.
girip çıkılan onlarca iş; mezbahacılık, postacılık, bulaşıkçılık, temizlikcilik, hamallık ve bunca hengamenin ardında sadece hayatta kalabilmek için intihar etmemek! içmek; ona göre; her gün tekrarlanabilecek bir intihar şekli zaten. bu yüzden hayatta kalabiliyor, bu yüzden onca alkole ve kötü beslenmeye rağmen bulanmayan midesi, insanların içindeki şeref ve haysiyet yoksunluğunu gördüğünde kusmaya başlıyor.
bukowski, bir vazgeçmişlik şövalyesi, gereksinimsizlik mucizesi, yaşam anarşisti, tembel filozof, düş dünyası imparatoru, alkol, kadın ve at yarışlarına minimalist anlamlar yüklemiş, maksimum kocakafalı gözlemci.
manidar nüktedar, ilelebet bahtiyar, duğuştan looser fakat bunu kim takar? bir hayatın nasıl olması değil de, nasıl olmaması gerektiğini anlatırken bile, içine dalınası sahneleri gözler önüne seren pis moruk.
modern çağın öğretileri ve hala içinde taşıdığı mağara adamı öğretileri çakıştığında, her daim kendi sesine kulak vermiş, hiç görmediğimiz bir renk skalasında bizi hayatın ışık oyunlarıyla dansettirmiş, aslında çevremizi saran bütün bu kaosun içinde de, denkleme ekleyebileceğimiz bi kaç espri, bi kaç alternatif edinim, bi kaç bireysel anlam cilası olduğunu, sırf siz öyle istiyorsunuz diye zamanı geldiğinde bütün dünyaya hayır! diyebileceğinizi kitaplarında nakışlamış, edebiyat dünyasınca yeri gelince yerden yere vurulmuş, ama o da aynı sertlikte bütün edebiyat dünyasını yerden yere vurmuş! ekol adam bukowski..
eve gelen karı koca misafirlerinden, kocayı sarhoş edip sızdırdıktan sonra, karısıyla yatacak kadar ahlakdan uzak görünüp, aslında fahişe ruhlu o kadını ayartmak için hiç bir eylemde bulunmayacak kadar da ahlaklıdır.
işten ayrılma ya da kovulma sebeplerinden büyük kısmı, patronlara yağ çekmemesi, eyvallah dememesi ve onurunu, dünya üzerinde yapılabilecek bütün mesleklerden üstün tutmasıdır, aç ve susuz sokakta kalma pahasına. döner kapılarının arkasında security bulunan, aynalı gökdelenlerde çalışan günümüz mental idealizasyonunda bunu hangi ( miz ) yapabilir ?
1994 yılında öldüğünde hatırı sayılır bir ünü, parası, hollywood filmi ve onlarca hikaye-şiir kitabı vardı. fakat hepsine 60 yaşından sonra kavuşmuştu. kendi otobiyografisinde, "on yıl hiç birşey yapmadım" diyecek kadar hiçlikten anlam yaratan başka bir yazar tanımadı dünya. huzur içinde yat dede, bunu saymıyorum yine gel..
evet o içer evet komşularının karılarıyla yatar ve tüm ahlaki erdemlerden yoksun gibi görünse de aslında işyerinde patrona yalakalık yapan veya haksız yere ceplerini dolduran bir çok insandan daha ahlaklıdır. o sadece olduğu gibidir ve onuru kazanacağı üç-beş kuruş fazla paradan veya biraz daha fazla yiyecekten çok daha önemlidir. factotum eseri de henry chinaski adlı yazarın başından geçenleri yani bukowski'nin kendi öyküsünü anlatır.
okuyana çok fazla ayna tutması nedeniyle çok rahatsızlık yaratır. nihilist olduğundan şüphelenenler var ki katılmıyorum. yaşadığı dünyaya katlanmakta çok güçlük çeken kayıp bir ruh bile olabilir ama nihilist... mümkün değil. yaşadığını kendine kanıtlamak için sürekli çiftleşme arzusu çeken, kendini beğendirmekle ilgili hiçbir çabası olmayan tuhaf ve çok rahatsız edici bir adam. sade ile aralarındaki benzerliğe dikkat çeksem aptallık etmiş olabileceğimden korkarım.