cenab şahabettin

entry39 galeri0
    14.
  1. paris'te parnesyenlerin özellikle sembolizm akımının etkisinde kalmış şair, yazar askeri doktor. sembol sanarak kullandığı tamlamalar biçimindeki istiarelerle dikkat çekmiştir. şiirde ahengin yalnızca aruzla sağlanacağına inanır. arapça ve farsca sözcüklerden aldığı şiirsel sözcükleri kullanarak ağdalı bir dil oluşturmuştur. bu ağır dile ve sembollere kızan ahmet mithat efendi ona ve servet-i fünunculara karşı dekadanlar makalesini yazmıştır. cenap şahabettin doğayı, kişisel duyarlılıkları, insansız çevreyi işler. sanat sanat içindir ilkesine sonuna kadar sadık kalmıştır. biçimsel olarak şiire yenilikler getirmiş, müstezattan geliştirilmiş serbest nazmı denemiştir.
    ayrıca ismine dilim dönmemekte, cenap şababettin diye yorumlamaktayım.
    1 ...
  2. 13.
  3. 12.
  4. milli mücadeleyi istanbuldan köstekleyen bünye. yaptıkları ettikleri beni ilgilendirmez önemli olan milli mücadeleye karşı gelip ingiliz piyonluğunu seçmesi. duyarlı öğrencilerin ayaklanması ile istanbul üniversitesinden sktir edilmişitir. ohhh.
    0 ...
  5. 11.
  6. 10.
  7. 1870'te Manastır'da doğdu. 12 Şubat 1934'te istanbul'da yaşamını yitirdi. Askeri okullarda öğrenim gördü. Askeri tıbbiyeyi bitirdi. Hekim yüzbaşı oldu. Paris'te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde'de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914'te emekliye ayrıldı. Darülfünûn'da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye'ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı. ilk şiiri 1885'te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayımlandı. Önceleri Muallim Naci'nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi.
    0 ...
  8. 9.
  9. Edebiyat-ı Cedide'nin önde gelen temsilcilerinden Cenap Şahabettin 1870'te Manastır'da doğdu. Edebiyata yakın ilgi duyan bir aileden geliyordu. Küçük yaşta şiir yazmaya başladı. ilk şiirleri 'Saadet' gazetesinde yayımlandı.

    Feyziye idadisi'ni ve Askeri Tıbbiye'yi bitirdikten sonra ihtisas için Paris'e gönderildi. Dönüşünde Mersin ve Rodos'ta doktorluk, Hicaz'da sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914'te emekliye ayrılarak Darülfünun'da Batı Edebiyatı ve Fransız dili öğretmenliği yaptı.

    Yenilikçi bir şair olarak Fransız şiirini kaynağında soludu ve Verlaine'e yakınlık duydu. Süslü ve ağdalı bir dille, sone biçiminde yazdığı aşk ve doğa şiirleriyle sembolizmin öncüsü sayıldı. Servet-i Fünun'un Tevfik Fikret'ten sonra en etkili şairiydi.

    1908'den sonra düzyazıya ağırlık verdi. 'Tanin', 'Hürriyet', 'Kalem' ve 'Hak' gazetelerinde çıkan makalelerinde Genç Kalemler'in sade dil anlayışına karşı Osmanlıcayı savundu. Karşıtlarını eleştirirken alaycı bir üslup kullandı.

    Ona göre, alay zekanın en tabii hakkıydı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu hareketine karşı yazılar yazdı. Ancak hareketin hız kazanması ve Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte görüşlerini değiştirdi.

    Şiiri 'nesir müziği' diye nitelendiren Cenap Şahabettin, 13 şubat 1934'te beyin kanaması nedeniyle hayata veda etti. Şiirleri ölümünden sonra kitaplaştırılan Cenap Şahabettin'in gezi, makale, tiyatro, kitapları sağlığında basılmıştı.

    14 şubatta ünlü şiiri 'Elhan-ı Şita'yı anımsatan yoğun bir kar yağışı altında Bakırköy Mezarlığı'nda, kızı Destine Hanım'ın yanına gömüldü. Meslektaşı ve dostu Mazhar Osman, kara ve fırtınaya karşın bir konuşma yaparak onu 'dahi şair' olarak selamladı.

    Ertesi günkü Cumhuriyet'te de Abdülhak Hamit’in Yunus Nadi'ye yolladığı başsağlığı mektubu yayımlandı: "Yazıklar olsun! Yalnız ona değil, onu bilenlere ve sevenlere yazık, en büyük üstatlarından bulunduğu edebiyatımıza yazık, hatta Cenab'ın öldüğünü duyduğum için bana da yazık!"

    Eserleri

    Şiir: 'Tamat' (1887), 'Seçme Şiirleri' (1934), 'Bütün Şiirleri' (1984)
    Tiyatro: 'Körebe' (1917)
    Nesir: 'Hac Yolunda' (1909), 'Evrak-ı Eyyam' (1915), 'Afak-ı Irak' (1917), 'Avrupa Mektupları' (1919), 'Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh ve Tiryaki Sözleri' (1918), 'Vilyam Şekispiyer' (1932)

    Elhan-ı Şita

    Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
    Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
    Gibi kar
    Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
    Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
    Ey kebûterlerin neşideleri,
    O baharın bu işte ferdâsı
    Kapladı bir derin sükûta yeri
    Karlar
    Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
    Ey uçarken düşüp ölen kelebek
    Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
    Gibi kar
    Seni solgun hadîkalarda arar.
    Sen açarken çiçekler üstünde
    Ufacık bir çiçekli yelpâze,
    Nâ'şun üstünde şimdi ey mürde
    Başladı parça parça pervâze
    Karlar
    Ki semâdan düşer düşer ağlar!
    Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
    Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
    Gibi kar
    Sizi dallarda, lânelerde arar.
    Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
    Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
    Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!-
    Son kalan mâi tüyleri kovalar
    Karlar
    Ki havada uçar uçar ağlar.
    Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
    Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
    Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
    Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
    Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
    Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...
    Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
    Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
    Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
    Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
    Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
    Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,

    Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
    Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
    Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
    Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
    Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
    Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
    Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
    Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.

    http://www.cnnturk.com/YA...;HID=1&haberID=156785
    3 ...
  10. 8.
  11. rıza tevfik'le aynı safta yer almış,milli mücadele karşıtı şair ve yazar.
    1 ...
  12. 7.
  13. kadıköy koşuyolu'nda tam kalp hastahanesinin karşısında bulunan, bir dönem oturduğum sokağın adı.
    1 ...
  14. 6.
  15. türk şair ve yazar. doktor yüzbaşısı olarak tıbbiye'yi bitirdikten sonra (1889) cilt hastalıkları uzmanı olması için paris'e gönderildi: üç yılı aşkın orada kaldı. bu sırada fransız edebiyatını yakından tanıdı. istanbul'a dönünce çeşitli dergilerde yeni yoldaki şiirleriyle tanınmaya başlandı. daha sonra servet-i fünun'a geçti; dergi kapanıncaya kadar oraya şiir, makale, gezi yazısı şeklinde metinler verdi. kurtuluş savaşı'na karşı çıkan düşüncelerine öğrencilerin tepki göstermesi üzerine 1921'de istanbul üniversitesi'nden ayrılmak zorunda kaldı. cumhuriyet döneminde bazı dergi ve gazetelerde sohbetler yazdı; istanbul'da beyin kanamasından öldü (1934). ayrıca shakespeare üzerine vilyem şekspiyer adlı bir incelemesi vardır.
    1 ...
  16. 5.
  17. Elhan-ı Şita'nın yazarıdır ki onun diliyle kar bir başka güzel görünür gözüme
    Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
    Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
    Gibi kar
    Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...
    Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
    Ey kebûterlerin neşideleri,
    O baharın bu işte ferdâsı
    Kapladı bir derin sükûta yeri
    Karlar
    Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
    Ey uçarken düşüp ölen kelebek
    Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
    Gibi kar
    Seni solgun hadîkalarda arar.
    Sen açarken çiçekler üstünde
    Ufacık bir çiçekli yelpâze,
    Nâ'şun üstünde şimdi ey mürde
    Başladı parça parça pervâze
    Karlar
    Ki semâdan düşer düşer ağlar!
    Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
    Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
    Gibi kar
    Sizi dallarda, lânelerde arar.
    Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
    Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
    Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân!-
    Son kalan mâi tüyleri kovalar
    Karlar
    Ki havada uçar uçar ağlar.
    Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
    Berk-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
    Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
    Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
    Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek!-
    Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...
    Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
    Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
    Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
    Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
    Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
    Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,

    Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
    Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
    Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
    Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
    Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
    Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
    Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
    Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.
    2 ...
  18. 4.
  19. din öğretmenine yanlışlıkla şahap cenabettin i tanıyormusunuz diye sormama sebebiyet vermiş adı güzel edebiyat için çok değerli insan
    1 ...
  20. 3.
  21. " edebiyatta güzellikten başka gaye tanımam. " görüşünü ve dilin sadeleşmesine karşı olan tutumunu yaşamının sonuna kadar sürdürüp , servet-i fünun anlayışına bağlı kalmış bir sanatçıdır. sembolist tarzda yazdığı şiirleriyle tanınmış , şiilerinde yeni mecazlar ve özgün semboller kullanmıştır. dili ağırdır , aruz ölçüsünü kullanmıştır. eserleri : hac yolunda , avrupa mektupları ( gezi notları ) ; evrak-ı eyyam ( söyleşi-deneme ) ; nesr-i sulh , nesr-i harp ( makale ) ; tiryaki sözleri ( özdeyişler ) ; körebe ( tiyatro )
    cenap şahabettin in şiirleri kitap halinde basılmamıştır.
    1 ...
  22. 2.
  23. türk dili ve edebiyatı bölümlerinde çömez öğrencilerin akıllarında cenabettin sahap olarak yer eden şair.* *
    1 ...
  24. 1.
  25. bir servet-i fünun şairimiz..hepimiz ölümün nişanlısıyız sözü ile bilinmektedir..
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük