benim anlamadığım bu doktor kan sonuçlarına göre nasıl lösemi tanısı koyabiliyor? e kan kanserine tanıyı bokuna bakarak koyacak değilsin ya demeyin. yani hematologlar kemik iliğine bakarak bile zor tanı koyarken bu doktor hem de birkaç saatte tanıyı koyuyor. ayrıca periferik yayma yaptığını da sanmıyorum, sonuç çıkınca bana getirin diyor çünkü. demek ki sadece tam kan ve biokimyaya bakılmış. evet aklıma takıldı, her ne kadar 30 küsür yıl önce yapılmışsa da. bak yine kafama takıldı adamlar nasıl tanı koyuyordu lan? bence çok yeteneklilerdi? ya da ya tutarsa. ilginç.
herkes gibi ben de "türk sinemasının en süper filmi" falan yazdım bu sabah ama yetmez kelimeler. apayrı bir şey bu film. gerçek hayattan daha gerçek sanki. izlemeyen hiç bilemez. sahne sahne izleyen duygu sömürüsü sanır. ayrıca bu kadar iyi bir filmin zamanında da (1973) zamanımızda da çok az izlenmesi ve çok az kişi tarafından bilinmesi çok ilginç. hayat güzeldir bu filmin herhangi bir sahnesi gibi kalıyor bence. ayrıca bu film çok ama çok bizdendir. ben ve çoğumuz yaşamamışızdır böyle şeyler herhalde. allah kimseye yaşatmasın tabii. ama o kadar gerçek ki hikaye. olabilirliğin ötesinde olmuştur ve şu an da kesin oluyordur bi yerlerde. her karakter bizdendir. her sahne bizim hayatmızdandır. belki biz yaşamamışızdır ama hayal gücümüz hemen kabul eder sahneleri. birine anlatınca duygu sömürüsü gelmesi, konusunu söyleyince "lan bırak izlenir mi" diye karşılanması doğal. ama gerek ertem eğilmez, gerek oyuncular, gerek müzik filmi öyle bir sarmalamış ki bambaşka bir şey olup çıkmış film. hiçbir yapmacık tavır, hiçbir "lan bu da olur mu" sahnesi yok. kime "kardeşine yemek yedirmek için kanını satıyor adam" desen duygu sömürüsü sancaktır, bu kaçınılmaz. ama izleyen herkes bunun böyle olmadığını bilir, ama izleyenler azınlıktadır ve her insan izlemeden önce konuyu okuduğu için sömürülmek istememektedir. tabii her izleyen de yanıldığını anlar.
küçük hayatların büyük derdini anlatır aslında film. halit akçatepe'nin koltuk altı yırtık ceketi, kahraman'ın çok üşümesi, televizyon seçerken kararsızlık ve mutluluk karışımı duyguları, öğretmen rolündeki adile naşit'in kahraman'a izin verdiği sahne, aslında sadece arkadaşı olmasına rağmen halit akçatepe'nin abi gibi hareket etmesi, gerçek dostluk, metin akpınar'ın çok ilginç ve kötü rolü, mükemmel replikleri, babanın elinde sigarayla yatıp ölmesi, ve tabii unutulmaz ve anlatılmaz son sahne... işte tüm bunlar sadece diğer sahneler olmayan sahneler. filmin her sahnesi böyle gibi çünkü. hep bize göz kırpıyor sizdenim ben de diye.
tabii kim bir şeyi övse "kelimelerle anlatılmaz" dediği için artık değeri kalmadı o övüş biçiminin. o yüzden isteyen izlesin, isteyen izlemesin ama türk sinema tarihi'nin en güzel filminin bu olduğunu bilsin.
her şeyin saçma olduğu hissini uyandırır izleyende ayrıca. saçma işlerle uğraştığımızın, bazı insanların en büyük hayalinin televizyon olduğunu anımsatır, paraya ve çaresizliğe küfrettirir.
ayrıca şu diyologlardan oluşan sahne sinemamızın en harika sahnesidir. çocuk saflığının ve sevimliliğinin, artniyetsiz düşünüşünün olduğu çok sahne vardır ve filmde hiç de gerçekdışı değildir, hatta tümüyle gerçektir:
kah: kahraman
moa: misket oynayan arkadaşı
kah: bana bak, sana bir şey söyliyim mi?
moa: söyle
kah: kimseye söylemek yok ama!
moa: iyi ya söylemem.
kah: yemin et bakiyim.
moa: valla billa söylemem.
kah: ben ölücekmişim.
moa: ne var oğlum bunda yemin ettiricek?
kah: hiiiiç..ama abimle halit abim "duydun mu?" diye bağırdılar akşam bana. ben de korkudan "duymadım" dedim.
moa: sen sahiden ölürsen bilyalar nolucak?
kah: ne biliyim ben.
moa: bana versene?
kah: iyi ya, ölünce abimden alırsın.
moa: yaşa ulan!
türk sinema tarihinin en hisli filmi. tam yerine rast gelen müzikleri olsun, mükemmel ötesi kadrosu ve oyunculukları olsun, harika konusu olsun... her şeyiyle olmuş film. izleyip de hislenmeyen attır.
hatta bi forumdan arak bi yorum var ki süperdir: "halit akçatepe'nin tarık akan'dan yakışıklı olduğu tek filmdir."
müthiş bir film... Tarık Akan'ın belkide en iyi filmi.
Ertem eğilmez aile, kardeşlik, onurlu yaşam, zengin ve fakir insanları işlediği filmlerinin dışına çıkmıyor, yani temasını bozmuyor ancak öyle bir yere parmak basıyor ki insanın yüreği acıyor.
izlediğimde 8 yaşlarındaydım. kan kanseri *diye bir hastalıktan söz ediliyor ve hastalığa yakalanan çocuk, okulda öğretmeninin farkettiği ve bitlenmiş olabileceğini düşündürecek şekilde kaşınıyordu. aynı döneme rastlar ki benim de vücudumda kızarıklık ve kabarıklık olmaksızın kaşıntılar mevcuttu * filmin akabinde annem beni apartopar hastaneye götürmüş, fazlasıyla evhamlı olduğundan henüz sonuçlar belli olmamışken salya sümük ağlamış ve beni ölücem psikolojisine sokmayı başarmıştı. neyse ki ölmedim, hasta değildim çünkü ama hastane yollarını bu denli sık aşındırmamda bu travmanın *etkisi büyüktür. kahraman kıral'a ne olduğunu merak edenler için: (bkz: http://nostalji.anilarim....sion/index.php/t5361.html))
uçurtmayı vurmasınlar ile birlikte yeşilçam'ın en hüzünlü filmlerinden biridir. belirli aralıklarla izlendikçe aynı hüzün devam eder. iki filmin de müziklerinin büyük etkisi vardır bunda.
izleyen herkesi ağlatan film. oyunculuk ve filmin müziği adeta aşmıştır.tarık akan'ın kanını parayla satması, "tv'yi kurduktan sonra kahramanı uyandırıp süpriz yaparız" demesi ve tv'yi kurduktan sonra ki o sahne adamı darmadağın eder.
* guzel sanatlar akademisi sinema bolumlerinde tam anlamiyla sosyal bir film ve donemin istanbulu, gecekondu yasami kadar ulkenin ekonomik halini de gozler onune seren bir basyapit oldugu anlatilmaktadir.
genellikle komedi filmlerinden tanidigimiz oyuncularin bir dram icin bir araya gelmesi, filmi ilk kez duyanlarin hatta oynayanlara bakarak gulmekten yarilicam seklinde beklentilerle ilk kez izleyecekler icin yuzune tokat gibi gelicektir.
klasik yesilcam filmlerinden uzak, duzgun senaryo ile neler yapilacaginin gostergesidir, su andaki cogu diziye ve film yonetmenine ders niteligindedir.
amac sadece o yillarda elinde kamera, gecekondu mahallesinde dolasmak degildir, yahut ekonomik durumu anlatma cabasi degildir. Duzgun ve akici bir konu ile drami yasatmaktir. film muzigi ise en basairli soundtrackler arasinda gecmektedir. genellikle avrupa sinemasindan yahut ennio morricone den alinti film muziklerini kullanan yesilcam icin acilim sayilir.
yeşilçam'ın en güzel filmlerinden biridir.
içiniz parçalanır. çaresizlik, yoksunluk ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi.
bir de o 70'li yıllara has samimi hava var ya, ah...
çok üzer ama çok güzeldir.
Türk sinemasında bir başyapıt. bir bu filmin bir de yusuf ile kenan'ın ayrı bir yeri vardır bence sinemamızda. çünkü iki filmde de dönemin konuları, hayatı ıskalamış insanların yaşamları harika bir dille anlatılır. tarık akan ve halit akçatepe performanslarıyla tavan yapmışlardır fildme. belki saçma sapan bir duygusallığımdan ama bu filmi her izleyişimde bir şey düğümlenir boğazıma. filmin müzikleri de aynı filmdeki karakterlerin hayatları gibi basit fakat kadar yaralayıcıdır.
1973 yapımıdır. ilginçtir ki çekildiği dönemde hiç ses getirememiş hatta epey başarısız olmuştur. amma velakin tarık akan'ın ilk kez hovardalık yapmazken görüldüğü bu yapıt, benim gözümde yeşilçam'ın ilk 5'ine girer.
hani bir türk filmi izlersiniz ama bir an olsun o acemiliğe teknik yetersizliğe gülersiniz.eski türk sinemasında ne olursa olsun konu hep aynıdır bir seven erkek vardır bir de kadın ya da tam tersi her neyse.işte bu hiç öyle bir film değildir. bu hayatın, gerçeklerin, yoksulluğun birbirine tutunmamın ve kardeş olmanın filmidir. halit akçatepe ve tarık akan çok güzel bir film koymuşlardır ortaya.izlenmeye değer iç yakan, ağlatan bir yapıttır.
ölmeden izlenmesi gereken filmlerin ilkidir. kemalettin tuğcu romanı gibidir. hani bilseniz o acı sonu yine gene izlemek, okumak, hüngür hüngür ağlamak istersiniz. ağlatmak için ağlatır yani, senaryosu sözleri can yakacak kadar abartılmıştır. ama belkide ilk kez yeşilçamda masum bir öykü, bu kadar güzel ağıta çevrilmiştir
oyle bir filmdir ki bu, o donemde cekildiginde sinemalarda pek hasilat yapamasada, anadolulu izleyici filmin hakkini sonradan vermistir..
tarik akan,kahraman kiral ve halit akcatepe oynar..Kucuk kaybetmis, yetmislerdeki hizli gelismenin altinda ezilmis olan insanlari anlatir..
--spoiler--
tarik akan ve halit akcatepe kanci mehmet aganin sofrasindan yemek yerken halit akcatepe surekli bir konsomatrise bakar durur,kanci mehmet aga dan zayidesini isterler ve kalkarlar..