bugün

canım kardeşim

herkes gibi ben de "türk sinemasının en süper filmi" falan yazdım bu sabah ama yetmez kelimeler. apayrı bir şey bu film. gerçek hayattan daha gerçek sanki. izlemeyen hiç bilemez. sahne sahne izleyen duygu sömürüsü sanır. ayrıca bu kadar iyi bir filmin zamanında da (1973) zamanımızda da çok az izlenmesi ve çok az kişi tarafından bilinmesi çok ilginç. hayat güzeldir bu filmin herhangi bir sahnesi gibi kalıyor bence. ayrıca bu film çok ama çok bizdendir. ben ve çoğumuz yaşamamışızdır böyle şeyler herhalde. allah kimseye yaşatmasın tabii. ama o kadar gerçek ki hikaye. olabilirliğin ötesinde olmuştur ve şu an da kesin oluyordur bi yerlerde. her karakter bizdendir. her sahne bizim hayatmızdandır. belki biz yaşamamışızdır ama hayal gücümüz hemen kabul eder sahneleri. birine anlatınca duygu sömürüsü gelmesi, konusunu söyleyince "lan bırak izlenir mi" diye karşılanması doğal. ama gerek ertem eğilmez, gerek oyuncular, gerek müzik filmi öyle bir sarmalamış ki bambaşka bir şey olup çıkmış film. hiçbir yapmacık tavır, hiçbir "lan bu da olur mu" sahnesi yok. kime "kardeşine yemek yedirmek için kanını satıyor adam" desen duygu sömürüsü sancaktır, bu kaçınılmaz. ama izleyen herkes bunun böyle olmadığını bilir, ama izleyenler azınlıktadır ve her insan izlemeden önce konuyu okuduğu için sömürülmek istememektedir. tabii her izleyen de yanıldığını anlar.

küçük hayatların büyük derdini anlatır aslında film. halit akçatepe'nin koltuk altı yırtık ceketi, kahraman'ın çok üşümesi, televizyon seçerken kararsızlık ve mutluluk karışımı duyguları, öğretmen rolündeki adile naşit'in kahraman'a izin verdiği sahne, aslında sadece arkadaşı olmasına rağmen halit akçatepe'nin abi gibi hareket etmesi, gerçek dostluk, metin akpınar'ın çok ilginç ve kötü rolü, mükemmel replikleri, babanın elinde sigarayla yatıp ölmesi, ve tabii unutulmaz ve anlatılmaz son sahne... işte tüm bunlar sadece diğer sahneler olmayan sahneler. filmin her sahnesi böyle gibi çünkü. hep bize göz kırpıyor sizdenim ben de diye.

tabii kim bir şeyi övse "kelimelerle anlatılmaz" dediği için artık değeri kalmadı o övüş biçiminin. o yüzden isteyen izlesin, isteyen izlemesin ama türk sinema tarihi'nin en güzel filminin bu olduğunu bilsin.

her şeyin saçma olduğu hissini uyandırır izleyende ayrıca. saçma işlerle uğraştığımızın, bazı insanların en büyük hayalinin televizyon olduğunu anımsatır, paraya ve çaresizliğe küfrettirir.

ayrıca şu diyologlardan oluşan sahne sinemamızın en harika sahnesidir. çocuk saflığının ve sevimliliğinin, artniyetsiz düşünüşünün olduğu çok sahne vardır ve filmde hiç de gerçekdışı değildir, hatta tümüyle gerçektir:

kah: kahraman
moa: misket oynayan arkadaşı

kah: bana bak, sana bir şey söyliyim mi?
moa: söyle
kah: kimseye söylemek yok ama!
moa: iyi ya söylemem.
kah: yemin et bakiyim.
moa: valla billa söylemem.
kah: ben ölücekmişim.
moa: ne var oğlum bunda yemin ettiricek?
kah: hiiiiç..ama abimle halit abim "duydun mu?" diye bağırdılar akşam bana. ben de korkudan "duymadım" dedim.
moa: sen sahiden ölürsen bilyalar nolucak?
kah: ne biliyim ben.
moa: bana versene?
kah: iyi ya, ölünce abimden alırsın.
moa: yaşa ulan!