can yücel

entry1111 galeri48 video7 ses2
    1076.
  1. 1075.
  2. Tam Zamanında Yaşamak

    Yemek de boş, içmek de,
    Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
    Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
    Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
    Gözlerinin içine baka baka.
    Bisikletinin gidonunu
    Tam zamanında çevirmelisin
    Düşmemek için.
    Tam zamanında frene basmalı,
    Tam zamanında yola koyulmalısın.
    Tam zamanında okşamalısın başını
    O üzüm gözlü çocuğun
    Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
    Tam ağlamak üzereyken.
    Tam zamanında koymalısın elini omzuna
    En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
    Tam zamanında tutmalısın düşerken
    Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
    Tam zamanında acımalı yüreğin
    Afyon’da Hasan Ağabey’ in evi yıkılınca başına
    Evsiz kalınca çoluk çocuk
    Ki uzatasın elini bir parça.
    Tam zamanında açmalısın kapını
    Hayatına girmek isteyenlere.
    Tam zamanında çıkarmalısın
    Sevginden şımarmaya başlayanları.
    Tam zamanında affetmelisin kardeşini
    Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
    Seni gecenin üçünde arayıp da
    Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
    Tam zamanında öğretmelisin oğluna
    Gerekiyorsa yumruk atmayı
    Tam burnunun üstüne
    Tiksinmeden pisliğinden,
    Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
    Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
    Tam zamanında bağırmalısın
    Acıyınca bir yerin.
    Tam zamanında gülmelisin
    Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
    Tam zamanında yatmalısın
    Yola çıkacaksan ertesi gün
    Ve arabayı kullanan sensen
    Sana emanetse çoluk çocuk
    Ve kendin.
    Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
    Son kadeh bozacaksa seni
    Ve üzeceksen birilerini
    Ertesi gün hatırlamayacaksan.
    Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.

    Tam zamanında konuşmalı
    Tam zamanında şarkı söylemeli
    Tam zamanında susmalısın.
    Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
    Annenin babanın evini,
    Tam zamanında başka bir şehre gidip
    Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
    Tam zamanında dönmelisin memleketine.
    Tam zamanında için titremeli,
    Tam zamanında aşık olmalı
    Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
    Tam zamanında toplamalısın oltanı
    Belki de seni şampiyon yapacak
    En büyük balığı kaçırmadan.
    Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
    Tam zamanında ölmelisin
    Iskalamak istemiyorsan hayatı.
    Haydi şimdi kalk bakalım
    Silkin şöyle bir
    At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
    Vakit zannettiğinden daha az
    Haydi kalk bakalım,
    Şimdi YAŞAMAK ZAMANI…..

    Can YÜCEL
    0 ...
  3. 1074.
  4. “aslında bütün insanları sevebilirdim, sevmeye senden başlamasaydım...”
    5 ...
  5. 1073.
  6. çatı ucunun gökyüzüyle birleştiği yeri bile sevdiren uçsuz bucaksız duyguların şairi.
    zaten şair dediğinin ucu bucağı olmamalı.
    o zaman senin gibi benim gibi olurdu.
    4 ...
  7. 1072.
  8. gece gece akla gelendir.

    Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
    "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
    Demeyeceksin işte.
    Yaşarsın çünkü.
    Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
    Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

    Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
    Senin onu sevdiğinden.
    Çok sevmezsen, çok acımazsın.
    Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
    Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
    Senin değillermiş gibi davranacaksın.
    Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
    Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
    Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
    Paldır küldür yürüyebileceksin.
    ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
    Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
    Gökyüzünü sahipleneceksin,
    Güneşi, ayı, yıldızları...
    Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
    "O benim." diyeceksin.
    Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
    Mesela gökkuşağı senin olacak.
    ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
    Mesela turuncuya, ya da pembeye.
    Ya da cennete ait olacaksın.
    Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
    Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
    Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...
    4 ...
  9. 1071.
  10. “şunları bir araya toplayayım.
    Bir güzel muhabbet edelim” diye düşündüm.

    Mutfak işinden de anlarım.
    Donattım sofrayı.
    Bayağı uğraştım.
    Hepsinin, ayrı ayrı ne
    yemekten, ne içmekten
    hoşlandığını iyi bilirim.
    Bayağı da para gitti.

    Birinin yediğini öbürü yemez.
    Ötekinin içtiğini beriki içmez.
    Dört kişilik sofra kurdum.

    Mumları da yaktım.
    Bak hepsi, Erick Satie severdi.
    Hatırladım.
    Müziği de ayarladım.

    Geldiler.

    20 yaşında ben,
    35 yaşımda ben,
    40 yaşımda ben ve
    bugünkü ben dördümüz.

    Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
    Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
    Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
    Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

    Yatıştırayım dedim.
    “Sen karışma moruk” dediler. Büyük hır çıktı.
    Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
    Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

    Evin de içine ettiler.

    Bende kabahat.
    Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …
    3 ...
  11. 1070.
  12. Bu şiirinde sanki saklı bir asalet var can baba nın..

    Basit biri değilim..
    Gözlerimi kanatırcasına ağladığım gecelerim var,
    Kahkahalara sarılmış anılarım..
    Herkes kadar dertli, bazılarından fakir, çoğundan zenginim.
    Bilmeyene sevmeyi öğretecek kadar büyük bir kalbim,
    Gidene beddua edemeyen bir dilim var..

    "Yüreğimi korkak büyütmedim ben.
    Kaybettiklerim, dağıttığım servetimdir..."

    Can Yücel
    1 ...
  13. 1069.
  14. Bedenin yükünü ayaklar taşır. Ruhun yükünü yürekler.
    4 ...
  15. 1068.
  16. Anne karnına sığarken, dünyaya neden sığamadığını ve sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını farketmeli insan.
    3 ...
  17. 1067.
  18. vaziyeti umumi şiiriyle memleketin halini özetlemektedir.
    1 ...
  19. 1066.
  20. 1065.
  21. hayatta en çok babamı sevdim şaheseri * beni hep hüzünlendirmiştir.
    resmen yaşadığını, milli eğitim müfettişi ve türkiye cumhuriyetinin ilk milli eğitim bakanı olan babası hasan ali yücele olan özlemini, bir çocuğun yüreğinden anlatıyor.
    babası mesleğinden ötürü o şehir bu şehir zorunda kalmaktan eve de ender uğruyormuş çünkü..
    kalburüstü bir kalemdir kendisi.
    fakat biraz patavatsız, az biraz da saygısız bir insan olduğu kanaatindeyim.
    1 ...
  22. 1064.
  23. Dizeleri tıpkı vücutta dolaşan bir kan gibi taze ve canlıdır hayatın içinden hüznün derinliğinden yazan gönül adamı... Can Yücel gibi insanlar bizlere hayatın bir armağanıdır.
    0 ...
  24. 1063.
  25. Can Yücel büyük bir şair değildir ama büyük bir hiciv ustasıdır. Bu yeteneğiyle ve özelliğiyle Nefi gibi, Eşref gibi, hatta Neyzen gibi ustalara bağlanır. Hatta onları da yer yer aşar.

    Can Yücel, geçen ay ölüm yıldönümünde anıldı ("kutlandı" diyen ahmaktır.), Datça'daki mezarının başında tören yapılmış.

    Fatiha okunduğunu sanmıyorum, içlerinde fatiha bilen pek yoktur. Mezarına her yıl olduğu gibi şarap dökmüşler. Şairin vasiyeti olduğunu söylüyorlar ama hiçkimse şiirlerinden bu yönde bir dize bulup da göstermedi.

    Şarap şişelerini mezarın dibine bırakıp gitmek hangi kafanın ürünü merak ediyorum, hele bunu her yıl tekrarlamak...

    Can Yücel bu ülkeyi bunlardan çok daha iyi tanıyordu, bunlar uzayda yaşıyor. bıraktıkları şarabın şişesini çöp tenekesine atmayı öğrendiğiniz gün belki adam sırasına girmeye de aday olacaksınız...

    Bir kere rahmetli şarap değil rakı içerdi, dolayısıyla, ortada bir vasiyet varsa bunun şarap değil "rakı dökün" şeklinde olması akla yakındır. Yoksa çulsuz olduğunuz için paranız rakıya yetmedi de işi Köpeköldüren'le mi bitirdiniz?

    Öyle ya da böyle, rahmetliye saygısızlık ettiniz.

    bir aralar çok daha beterleri çıktı... balyozla mezara saldırıp taşını kırmışlardı.

    Can Yücel "yukarlardan" bir yerlerden bize bakıp kahkahayı patlatıyorsa, Eşref'in "istemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı" dizesini, "kırmasınlar taşımı" şeklinde değiştirmiştir herhalde. (hicivlerin garip kaderi olsa gerek, Eşref'in mezar taşı sonradan gerçekten de çalınmış! Belki de hergelenin biri şaire "nazire" yapmak istemiştir.)

    Buna "vandalizm" denir. Roma imparatorluğu'nu yağmalayan Vandal kavminin resimlere ve heykellere saldırıp parçalamasından kinaye... Sözkonusu bir sanat eseri değil de bir mezar taşı olunca bu "kutsala saldırmak" sayılır..

    Şiir değiştirmeye değil, mezar taşı kırmaya. Tahrifata değil, tahribata.

    Naziler bile her yerde yapmadılar bunu, yedi yıl boyunca ellerinde bulundurdukları Prag'da Yahudi mezarlığının tarihi taşları üstüste, tıkış tıkış duruyor. Gidin bakın. (Buna karşılık Krakow SS komutanı Amon Goeth, Yahudi mezar taşlarını söktürüp Plaszow kampına giden yola döşetmişti, her gün üstünden Mercedes arabasıyla geçiyordu.)

    neyse demem o ki Can Yücel'in mezarına şarap döken eşektir. net!
    4 ...
  26. 1062.
  27. Trollere ithafen en sevdiğim şiirini paylaşmak istiyorum.vol 2.

    ''Bana küfür etme diyorlar usulsüz,
    Lan bu kadar orosbu çocuğu varken,
    Nasıl anlatayım küfürsüz''

    Ben demiyorum (bkz: can abim) demiş.
    1 ...
  28. 1061.
  29. 1060.
  30. Yanlış söylemiş.

    Kalmak istiyorum dersem ezik olduğumu düşünür beni hiç istemez diye cool davranmaya çalışmaktır sevmek bence.

    Kendisini çok severim ama devir değişti maalesef.
    0 ...
  31. 1059.
  32. tek parti döneminin Millî Eğitim Bakanlığını yapan Hasan Âli Yücel’in oğlu, modern dönemin türk şairlerindendir. kendi sesinden okuduğu şiirlere farklı bir tarz kazandırmıştır.
    26 ...
  33. 1058.
  34. yazılarında ‘göt’ kelimesini açık açık kullandığı için mahkemeye verilen can şairdir.

    adı geçen mahkemedeki sözlü savunmasını ‘ne diyeyim hakim bey? bizim köyde göte göt derler’ diyerek bitirir.

    ancak savunmasından önce bir fıkra anlatır mahkeme heyetine.

    fıkra şöyledir:

    bir köyde ateşli bir hasta vardır. köylüler hastayı kasabadaki doktora getirir. doktor hastaya fitil verir ve köye döndüklerinde hastaya fitili 'anüsten' vermelerini söyler.

    köylüler tabi 'tamam doktor bey’ deyip köye giderler.
    köydeki herkese sorarlar ama kimse anüs ne demektir bilemez.
    bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.
    bunun üzerine köylü, doktora telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz.

    durumun önemine binaen muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar; ‘biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey’ falan der.
    karşıdan doktor bir şeyler söyler. muhtar döner arkasına: ‘makattan verin dedi doktor’ der.
    yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar falan ama makatın ne olduğunu bilen yine yoktur.

    hasta neredeyse gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor. ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. yine kimse aramak istemez doktoru. nihayetinde biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bir yandan söylenmektedir:

    ‘çok kızacak doktor, çok‘ diyerek.

    sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine. telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner:

    ‘ben çok kızacak demiştim size; fitili götüne sokun dedi’ der.

    can yücel bu mahkemeden beraat etmiştir.
    5 ...
  35. 1057.
  36. her şey sende gizli

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    işte budur hayat!
    işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin…
    11 ...
  37. 1056.
  38. ölümünün 18. yıldönümünde sevgi ve saygıyla anıyoruz..

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1506060/+
    9 ...
  39. 1055.
  40. ...Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
    3 ...
  41. 1054.
  42. 1053.
  43. bütün siirleri birbirinden güzel olan, diğer şairler arasında hep ayrı bir yeri olan ustattır benim için kendisi. aşkın ne olduğunu kaşarlardan değil de bu adamdan öğrenmek gerek.
    2 ...
  44. 1052.
  45. ''bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz..lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz?'' can yücel..
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük