her geçen gün çocukluğumuzdan uzaklaşmamız, geçmişi düşündüğümüzde anılarımızın çağaldığını hissetmemiz, büyük yüklerin altına girmeye, oyun oynayan çocukların yanından geçerken çocukluğunu hatırlayıp iç geçirmeye başlamamız, çocuksu gülüşlerin oyunların yerini iş stresi günlük koşuşturmaların alması, monotanlaşmamız, misketlerin ve çatapatların eskide kalmasıdır. ağlayarak bir şey elde edemeyişimizdir. güzel olduğu kadar üzücüdür de. kısaca boktan bir şeydir işte...
insanın canını acıtan bir durumdur.
artık hiç bir konudan muaf değilsinizdir, her haltı anlarsınız, anladıkça bunalırsınız.
hayatın yükü binmeye başlar insanın omuzlarına, daha bir düşünceli olunur.
artık siz de düşünürsünüz, bu bebenin yanında bu konular konuşulmamalı diye, büyümemiş olanların yanında, karartmamak için çocuğun güzelim günlerini...
organizma insan olunca ve büyüdüğü gözlenince, belli davranışları kazandığı düşünülür ve olaylara karşı artık daha çok kendi haline bırakılır.
ayaklar üzerinde durmak... budur beklenen...
sonuçta kimse kimseyi taşımaz ömür boyu...
hoş, taşınıyorsa; büyümüş müdür, insan mıdır, organizma mıdır... sorulur, büyük görüntü içinde küçük bir varlık mıdır?
gag deyince,su; gug deyince, ekmek verilen...
büyüyen, insan denilen organizma ise, büyüdükçe insanlığı şekillenecektir.
çarpan rüzgara karşı duruşuyla, fırtınaların üzerine saldığı toz,toprak,taşların üzerine çıkışıyla, günlük güneşlik günlerde börtü - böceğin, çiçeğin - meyvenin hatırını sorup muhabbet bağı kuruşuyla...
maddede manayı buluşuyla insanlığını büyütecektir.
büyümek biter mi... nereye gider... ne kadar gider...
cevap kolay...
kişinin ehli marifet oluşuna bağlıdır.
büyüdüğünü farketmek... burası önemli!
ya
büyüdüğünü şükür ile hazmedip bir yanlış hamlede aşağıya doğru alacağı mesafenin büyüklüğünden korkup daha bir temkin ile yoluna devam eder,
ya da
büyüdüğünü farkederek haz alıp etrafına "ne oldum"larını farkettirme keyfiyle ilerlerken haz sarhoşluğundan farkedemediği büyük küçülmelere doğru yol alır.
notumsu: gelinen her mertebede "ne olacağım" duygusunun tedbirini elde tutmak bizi gelinen yerde tutmakla koymuyor, bir adım daha "büyütüyor".
hayat ile oyun olmayacagını zıtlasılmayacagını surekli onu alttan almayı ogrendigim de, kurdugum hayallerin gerceklesmeyecek kadar masum oldugunu, sadece masalların mutlu sonla bittigini anladıgımda, guvenebilecek insan sayısının bir elin bes paragını gecmeyecegini digerlerinin sadece iyi insan maskeleri ile etrafda dolastıgını kazık yiyip icim sızladıgında, kızarak isyan ederek aglayarak hic bir elde edemeyecegimi kabullenmeyi ogrendigimde, herseye verecek bir cevabım soyleyecek onca seyim varken sadece susmayı, cocukken sokakta oynarken dusup kanayan yaramın acısının yerine ruh yaralarımın aldıgını ve bunun cok daha fazla can acıttıgını hissettigim de, surekli kazanılmayacagını kaybetmeye alısıtıgımda anladım, her darbe de biraz daha masumiyetimi kaybetip daha odunlasıp beni korudugunu sandıgım zırhlarımla yoluma devam ettigimi gordugumde evet artık oldu ben buyudum..
resme düşen gölge. hani o olmasa her şey mükemmel olacak sanki. ama güneş varsa gölge de olacak, yaşıyorsan gölgelenecek resmin. eskiler alıp yıldız yapamamak, yola çıkmak, yarısı insan ömrünün, asla hepsi değil. zaman demişti yanıbaşında geçiyorsa büyümüyorsun. bir bedel ödemen gereken, bir lekeden öte bir otomatlaşmaya dönük yüzü, yabancılaşırsan büyüyorsun.
kapıyı açıp, yalnızlık kokan eve girildiğinde üzerindeki kiri pası tek başına temizlemektir büyümek.oyuncak kutunuzun boş, özgürlüğünüzün sınırlı, güveninizin kotasının çoktan dolmuş olmasıdır malesef.sorumluluk almaktır kimse elinden tutmazken ayağa kalkmak için.
en kötüsü de dokunamamaktır geçen zamana.
büyürsünüz habersiz..
büyümek; kocaman bir dünyayı sırtına almasıdır insanın. o yüzden çoğu kez büyümek istemez. büyümek kirlenmektir belki... masum duruşlarımızı asmaktır, yer yer boyası dökülmüş, eskimiş, solmuş duvarlara...
" biz hiç büyümedik
hiç büyümedi ellerimiz
gözlerimiz..
o yüzdendir hala çekingenliğimiz
o yüzdendir hep kaybetmekten korktuğumuz
sevincimiz...
ve o yüzden hayaller adası zihnimiz, belleğimiz
hep o yüzden
kaybetmemek için renkleri
koruduğumuz çiçeklerimiz
güllerimiz, nergislerimiz...
gözümüz, dilimiz
hep o yüzden mahcup
o yüzden hep pembe düşlerimiz
o yüzden büyümeyi reddedişimiz..."
zamanında eve alınan teybin ya da doğum günümde hediye gelen walkman'in auto reverse özelliği var diye ne çok sevinmiştim hatırlıyorum. sen kaseti çıkarıp tersini takmıyorsun bitince, o senin yerine öbür yüze geçiyor otomatik olarak. hakikaten inanması güç bir özellikti, süpersonik bir kolaylık olarak görmüştüm o zaman bunu. teknolojinin aldığı mesafeyi "şerrefsizim aklıma gelmişti" hissiyatı ile hayranlık dolu duygular içerisinde idrak etmiştim. yıllar geçti, artık ne kaset kaldı ne walkman. şarkılara her türlü atraksiyonu yaptırabildiğim bilgisayarım ve bin tane şarkıyı içine atıp, baştan, kıçtan, ortadan, döndürmeli, burgulu, kurbağalama dinleyebildiğim mp3 playerım var. gel gör ki hiçbirinden auto reverse özelliğinden aldığım tadı alamadım, hiçbiri o denli önemli, o denli " vay mına koyim negsel bişimiş lan" hissini veremedi bana. büyüdük nitekim. bok varmış gibi büyüdük. mahalle maçlarında diz kapaklarımızda edindiğimiz yaralar yerini şimdi tarif edemeyceğim şu boktan içsel yaralara bıraktı işte. nerde len benim auto reverse'lı walkman'im, nerde casio f91w kol saatim. zaten grup vitamin'de dağıldı, bu sabah yine her sabahki gibi sıkıldım istanbulda, moralim de bozuk...
zordur çocuk olmak zira;
- vakt-i zamanında bakkal amca tarafından yeterince saygıyı göremediğiniz, sizden sonra gelenlerin sırf 'büyük' oldukları için daha öncelikli olması ve paralarını vermesi, dolayısıyla sizin beklemenizle sonuçlanan durumlar sıktır, zira kimse sizi adam yerine koymaz
-' sen çocuksun, çocuklar lafa karışmaz' lafıyla sık sık karşılaşırsınız
-gitmek istediğiniz yerlere tek başınıza gidemezsiniz
-hep birşeyler yapmak için birilerinin iznini, onayını almak zorundasınızdır.
-vs dir, vs dir.
bu nedenledir ki büyümek istersiniz..
sonra günler geçer, birden siz fark etmeden büyüyüvermişssinizdir.
hayat artık daha zordur. insanlara olan güveniniz gün geçtikçe gördüğünüz olaylar karşısında yitmiştir. hep 'düzelecek' diye bekleseniz de hiçbir şey çocukluktaki gibi olmaz.
sorumluluklarınız, sorunlarınız da sizin gibi büyümüştür. içinden çıkılması zor durumlarla karşılaştığınızda tüm sorumluluk sizdedir ve kimse ''dur ben halledeyim'' demez, herkes ' eşşek kadar kızsın/adamsın, başının çaresine bak' der. hatta çoğu zaman bunu bile demezler.
gitmek istediğiniz yerlere tek başınıza gidersiniz ama eskiden zar zor izin alarak hatta daha heycanlısı kaçarak gittiğiniz zamanlardaki tadı asla vermez. hiçbir şey çocukluktaki kadar eğlenceli değildir.
artık sorumluluklarınız vardır ve aynı mfö' nün şarkısındaki gibi 'mecburen mecburen, işe gitmek mecburen, eve dönmek mecburen, mec-bu-ri-yet-ten!' şeklinde bir hayatın içine sıkışıp kalırsınız. çocukken olduğu gibi sorunları düşünmeden sokakta saatlerce oynayıp üstünü başını batırmak artık yoktur, hayat daha zordur. *
özetle;
-insanlara güveninizi yitirmiş
-bazı şeyleri 'istediğiniz için' değil 'mecburiyetten' yapıyorsanız
-sık sık çocukluğu özleyip 'keşke' diyorsanız
-asla eskiden olduğu gibi nedensiz, coşkulu bir mutluluk yoksa içinizde
-sorumluluklarınız büyüdüyse
büyümüşsünüz demektir.
daha da özetle; b.ktan bişeydir büyümek.
yaa, keşke..