Her milimetresinin değerinin bilinmesi gerektiği her karışında bir şehitin hakkı olduğu her zaman bayrağını gururla taşıdığımız vatanımız dediğimiz topraklarımızdır. Bu ülke için canımız feda olsun.
Türkiye veya resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu'ya, küçük bir bölümü ise Balkanların uzantısı olan Trakya'ya yayılmış bir ülke. Kuzeybatıda Bulgaristan, batıda Yunanistan, kuzeydoğuda Gürcistan, doğuda Ermenistan, iran ve Azerbaycan'a bağlı Nahçıvan, güneydoğuda ise Irak ve Suriye komşusudur. Güneyini Akdeniz, batısını Ege Denizi ve kuzeyini Karadeniz çevreler. Marmara Denizi ise istanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Anadolu'yu Trakya'dan yani Asya'yı Avrupa'dan ayırır. Türkiye, Avrupa ve Asya'nın kavşak noktasında yer alması sayesinde önemli bir jeostratejik güce sahiptir.[5]
Türkiye toprakları üzerindeki ilk yerleşmeler Aiol ve iyonya Yunanları, Traklar ve Persler gibi çeşitli Eski Anadolu milletleri tarafından Yontma Taş Devri'nde başlatıldı.[6][7][8][9] Ardından III. Aleksandros egemenliğiyle birlikte Helenistik dönem geldi, iskender'den sonra sırasıyla Roma ve Bizans dönemleri yaşandı.[8][10] 11. yüzyılda Selçukluların göçleri sonucunda topraklar üzerinde Türkleştirme hareketi başladı ve 1071 Malazgirt Muharebesi sonrasında gelen Selçuklu zaferiyle Anadolu'daki Bizans üstünlüğü büyük ölçüde kırıldı.[11] Anadolu Selçukluları, Anadolu'yu 1243'teki Moğol istilasına kadar yönetti. istila sonrasında pek çok küçük Türk Beyliği ortaya çıktı.[12]
13. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı imparatorluğu, Anadolu'nun yanı sıra Güneydoğu Avrupa, Batı Asya ve Kuzey Afrika üzerinde toprakları bulunan büyük bir imparatorluk kurarak erken modern dönemde Avrasya ve Afrika'nın büyük bir gücü oldu. imparatorluk zirvesini 15. ve 17. yüzyıllar arasında, özelikle I. Süleyman döneminde yaşadı. 1683 II. Viyana Kuşatması ve 1699 Kutsal ittifak Savaşları sonrasında Türklerin Avrupa topraklarından çekilişi başladı ve Osmanlı imparatorluğu uzun bir gerileme dönemi yaşadı. Ülkenin birçok alandaki yetersizliğini kanıtlayan 19. yüzyıldaki Tanzimat ıslahatları, modernleşmeyi sağlayamadı ve dağılmayı engelleyemedi. Osmanlı, I. Dünya Savaşı'na (1914-18) ittifak Devletleri'nin yanında girdi ve savaşta yenik düşerek yıkıldı.[13] işgalci kuvvetlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı (1919-22) başarıya ulaştıktan sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Türkiye, çeşitli kültürleri barındıran demokratik, laik, üniter bir anayasal cumhuriyettir.[14][15] Resmî dili, nüfusun %85'inin ana dili olan Türkçedir.[16] Ülkenin %70-80'ini Türkler, geriye kalanını Lozan'a göre yasal olarak tanınan (Ermeniler, Rumlar ile Yahudiler) ve yasal olarak tanınmayan (Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkesler, Gürcüler ile Kürtler vb.) milletler oluşturmaktadır.[14][17][18][19] Nüfusunun büyük bölümü Müslümandır.[14] Avrupa Konseyi, NATO, OECD, AGiT ve G-20 topluluklarına üye olan Türkiye, Batı dünyasıyla bütünleşmiştir. 1963'te Avrupa Ekonomik Topluluğu ortak üyesi olmuş, 1995'te AB Gümrük Birliği'ne katılmış ve Avrupa Birliği'ne tam üyelik müzakerelerine 2005'te başlamıştır.[20] Ülke ayrıca Türk Konseyi, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı, islam işbirliği Teşkilatı ve Ekonomik işbirliği Teşkilatı gibi örgütlere de üyedir. Büyüyen ekonomisi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç olarak tanımlanmaktadır.
türkiyedir. maalesef sag sol alevi sunni vs. laflarla ayrismis ulkedir. din sekulerizm sermaye emek vs. bunlarin herkesin kabuledecegi bir dengesi mutlaka vardir. ancak bu ulke malesef beraber yasamak istemiyor gibi gelmekte bana. herkesin istedigi gibi ozgurce yasayabildigi ne muhafazakarlarin ne de diger kesimlerin insanlari kendi gibi yetistirmek amaci gutmeden insana sadece insan oldugundan dolayi deger veren bir ulke olmasi dilegiyle.
baştan sona saldırganlık, ukalalık, ötekileştirme ve kibir içeren; nefret ve kin kusan kitap.mohaç meydanında iki yüz bin kişiyi kesmiş ecdadın torunu, kendi atalarından övünçle bahsetmekte, fakat benzer bir şiddeti uygulamış avrupalılara görülmemiş bir öfkeyle saldırmaktadır.sömürgeciliği sert bir dille eleştiren bu zat, osmanlı'nın ele geçirdiği yerlerde sadece gayrimüslimlerden aldığı vergiyi doğal karşılamakta, hatta bu yüksek vergiyi gayrimüslimlere bir lütuf olarak görmektedir, ilginçtir.günümüz islamcı tayfasının bu adamı bu kadar sahiplenmesi de bunlardan ileri geliyor olsa gerek.
örneğin, malum kitabın 173. sayfasında zat-ı muhterem, "vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç." demek suretiyle objektif milliyetçiliğe sığınarak subjektif milliyetçiliği reddetmiş ve faşizme güzel bir örnek sunmuştur.daha bunun gibi neler neler var kitapta, bu kadar bilgili, okumuş bir insan nasıl böylesine nefret dolu olabilir? gerçekten akıl almaz bir durum.
başyapıtmış, peh.ee gençler dünyayı biz ve küffarlar diye ayırmaya devam mı? aferin aferin bozmayın.
Cemil Meriç'in "Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği" dediği eseridir. Geç okuduğuma çok pişman olduğum kitapların başında gelir. Oldukça ufuk açıcı bir kitaptır.