Şimdi efendim, öncelikle belirtmek gerekir ki ben bu Hermann abiye pek ısınamadım. Aslında dili iyiydi, çeviren arkadaş da fena çevirmemiş gibi, romancılık tekniği olarak da usta bir adam olduğu kesin. Fakat, olmayınca olmuyor işte. Belki, "kendini tanı" zırvasından iyice sıkıldıktan sonra okumasam severim Hesse'yi, ne diyelim mukadderat.
Bu roman ve romanı yaşantısına katan insanlarda gördüğüm bir yanlışla ilgili iki kelam etmek niyetindeyim. Bozkırkurdu, aynı Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında olduğu gibi, yanlış anlaşılıyor. Belki doğru anlaşılıyor ama yanlış içselleştiriliyor. Bu iki kitabı okuyup, hemen kendini bir tutunamayan ya da bozkırkurdu ilan etmek, bir okurun içine düşebileceği en büyük hatadır (Bundan bir şekilde imaj beklentisi olanlara zaten girmiyorum, evet kalabalıkların içinde yalnızsınız ve tutunamıyorsunuz, hadi asi marjinal gençlik olun). Bu iki romanda da yazarlar, çağın insanını anlatmışlardır. Yalnızlaşma, okurun (çoğu zaman) kendine yakıştırdığı öznel bir yıkım süreci değil, toplumu etkisi altına almış bir "çağ hastalığı"dır. Tutunamama, toplumun düşünen kesiminin tamamının hastalığıdır. Yazarlar, bu iki kitapta da yalnızca genel bir hastalığı teşhis eder. Rica edicem kendinize pay çıkarmayın, çünkü okuyan herkes aynı payı çıkarıyor zaten.
Herkes evinin önünü süpürse, on numara memleket oluruz valla.
Edit: ilk entry'miş bu. Tanım da yapalım; Hermann Hesse'nin en bilinen ve yanlış anlaşılan romanı. Fena değildir.
"dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam,kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir." **
kendini keşfetmek ve gerçekleştirmek niyetinde olan herkesin başvurması gereken bir başvuru kaynağıdır, hesse aracılığıyla kendi iç dünyamıza yolculuğa çıkmaktır.
arka kapağındaki bu söz bile kitabı tanımlamaya yetiyor.
"Uçarı bir 'yaşam' insanı olmaya kalkışan katıksız bir 'düşün' insanının, bu ikilemin gelgitleriyle oradan oraya savrulan yalnız bir ruhun, Bozkırkurdu'nun hikayesi. Aydın geçinenlerin, bildikleriyle büyüklenenlerin, bilmediklerini küçümseyenlerin, bunu yaparken -bilinçli ya da bilinçsiz- yaşamı kaçıranların yüzüne inen bir tokat."
düşünmeye yeni başlamış ve birşeylerin yolunda olmadığını, içinde bir başka insan olduğunu farketmiş insanların, okudukları zaman kendilerine dair bir çok şeyi öğrenmelerine yarayacak bir edebiyat şaheseri.
okudukça kendimden parçalara sıklıkla rastladığım kahramanı konu edinen bir hermann hesse klasiği. kitapta yine bozkırkurdu'nun ölümsüzler için yazdığı şu dizeler oldukça anlamlıdır:
"durmadan,
dünyanın vadilerinden
yükselir islim gibi
bize doğru yaşam baskıları,
ve doygunluğun aşırısı, yokluğun öfkesi
bin daracığından saçılan kan kokuları,
kasılıp kalır arzu, sonsuzdur hırs,
katil elleri, tefeci elleri, dua edenlerin elleri,
kamçılanır insan sürüsü korkuyla ve de kösnüyle
çürük çiğ ve sıcak
kokular saçarak boğucu,
solur kutsal olanı hem de yabansı kösnüyü,
yer kendi kendini,
kusar yediğini,
besler savaşları ve güzelim sanatları,
yanan genelevleri aptalca süsleyerek.
çocuk dünyasının panayır sevinci,
ve dolanır insan ağlara o pırıltının peşinden
çabucak kendini kemirerekten,
her yeni doğan için yükselerek
gömülür pisliğe onun için yeniden.
oysa biz, buranın sakinleri
bulduk kendimizi
boşluğun havasının yıldız pırıltılı buzunda,
ne günü tanırız ne de saati
ne dişil ne eril ne yaşlı ne de genciz.
günahlarınız, korkularınız
cinayetleriniz ve kösnül zevkleriniz
bir gösterdir bizim için yalnızca
dönüp duran güneşler gibi,
ve her gün, sonsuz bir gündüzdür, gecesiz.
sessizce sallarız başımızı yukarılardan
çılgın koşuşmacalarınıza,
bakarız yörüngelerinde dönüp duran
yıldızlara sessizce,
ve soluklarız tüm dünyanın kışını.
dosttur bize gök ejderi, dingindir sonsuza dek
değişmez varlığımız,
ve dingindir yıldız ışıltılı sonsuz kahkahamız."
yazmayı zaman zaman hayal ettiğim romanın zaten
uzun yıllar önce yazılmış olduğunu anlamamı sağlayan ve
'sen otur sözlükte yaz, neyine edebiyat' dedirtmiş ama bir yandan da
beni yalnızlıktan kurtarmış, hayatımın kitaplarından biri.
nobel ödülünün tek kitapla verildiği yıllarda boncuk oyunu adlı romanıyla nobeli alan yazarın, boncuk oyunundan bile daha güzel eseridir kanımca.çünkü dönemi itibariyle toplumun büyük bir kesimine yayılan pesimizm , nihilizm ve varoluşçuluk temalarını bu romanda harry haller diye bir karakterle içten eleştirir.harry haller'in çelişkili yaşamını farketmesi ise yine usta romancının sıklıkla kullandığı, gündelik insanlar tarafından olur.hiç gitmediği halde bir kez gittiği barda tanıştığı kız yeni bir gözle çevresine bakmasının da miladıdır.
bilgi küpü ekşi sözlük yazarı.anlamıyorum ki bir adam nasıl bukadar çok kitap okuyabilir,yemeden içmeden olsa gerek..
edit: ekşiden ayrılımış ve tüm yazılarını sildirmiş yazar.
hermann hesse'nin muhteşem kitabı.ihtişamını yalnız kaçıkların anlayabileceği iddiasında(yım)dır.kamuran şipal çevirisiyle,önce afa yayınları tarafından,daha sonra da yapı kredi yayınları tarafından basılmıştır.