isviçre asıllı Fransız şair, roman ve deneme yazarı Blaise Cendrars 1 Eylül 1887'de isviçre'de La Chaux-de Fonds'da doğdu, 21 Ocak 1961'de Paris'te öldü. Asıl adı Frédéric Louis Sauser Cendrars'dır. Annesi iskoçyalı, babası isviçreli'dir. Babasının işleri nedeniyle çocukluğu Mısır, ingiltere, Fransa, isviçre ve italya'yı dolaşarak geçti. Ailesinin isviçre'de Neuchâtel'e yerleşmesine karşın Cendrars serüvenlerle dolu bir yaşamı tercih ederek tüm dünyayı dolaştı: Çin, iran, Sibirya, Hindistan, Rusya, ABD, Kanada, Brezilya, Arjantin'i dolaştı. Mücevher alım satımı, arıcılık, tarım işçiliği, savaş muhabirliği, oyunculuk, senaryo yazarlığı, film önetmenliği,
yayıncılık gibi türlü işlerde çalıştı.Birinci Dünya Savaşı'nda Fransa'da Yabancılar Lejyonu'na girdi, savaşta bir kolunu yitirdi.New York'ta iken Les Pâques à New York (New York'ta Paskalya) adlı yapıtı ile şair olarak ünlendi. 1961'de Paris Kenti Büyük Edebiyat Ödülü'nü kazandı.Cendrars'a göre "şiir, devinimin cesur, atak ve yepyeni yöntemlerle sözlere dökülmesi
ve birçok izlenimin aynı anda imge, duygu, çağrışım ve şaşırtıcı teknikleri içeren karmaşık bir doku içinde, düzensiz ve aksak bir ritimle iletilmesi"dir. ABD'li yazar Henry Miller Cendrars'ı "modern edebiyatın dehası" olarak nitelemiştir.**
beş buçukta,
Cesaret etmek ve gürültü yapmak
Herşey renktir devinim patlama ışık
Yaşam çiçek açar güneşin pencerelerinde
Eriyor tadı ağzımda
Olgunlaştım
Ve düştüm yarı saydam yollara
Derken sen, koca oğlan
Gözlerimi açamaz mıyım ?
Paha biçilmez ağız
Bahse girerim, şiirdir...
--spoiler--
1900'lerin başında londra'da bir müzikholde hokkabazlık ederken; birlikte numara yaptıkları ufak tefek, çelimsiz görünüşlü, sabahtan akşama kadar schopenhauer okuyan tıp öğrencisi genç yahudi sonradan dünyanın şarlo diye tanıyacağı charlie chaplin dir.
--spoiler--
düşündüm de, aşk hiç komplike değil, basit. nereden beslendiği belli değil ve çabuk. varlığını anlayamayan, ama yok olduğunu anlayan bizler için ise son derece zor.
sana da bana da öğretildiğinin ya da deneme yanılmayla öğrenmeye çalıştığımızın tersine ayrıştırılamayan, indirgenemeyen ve dile de getirilemeyen bir şey galiba. sanki bir gaz gibi her yere yayılıyor.
blaise cendrars'ın şiirine bir baksana.
bütün millet hálá orada
yaşam şaşılacak şeylerle dolu
eczaneden çıkıyorum
teraziden şimdi indim
80 kilo çekiyorum
seni seviyorum.
hem bu kadar basit, hem de her şeyle ilintili başka bir şey gördün mü? ve de bu kadar muğlak? teraziden inmek, kilonu öğrenmek, eczaneden çıkmak kadar basit ve aynı derecede şaşılacak bir şey. doğru; yaşam şaşılacak şeylerle dolu.
peki bu denli basit bir şey niye bu kadar şaşılası etkilere açık? aşk sevginin mantık gerektirmeyen bir türü olarak, niye nefretin ve hissizliğin en mantıksızına sürükleniyor? aşk kendini küçümsemek mi, bunun bilincinde olmak mı? bilmiyorum.
haydi biraz ileri saralım ve aşkı aşk acısıyla didikleyelim; güzel günler geçti, sevginin sonbaharındayız.
neler yaparız? resimler mi ortadan kaldırılır, beraber satın alınan eşyalar mı ilk olarak? sen spor salonuna, kuaföre mi gidersin? ben halı sahaya mı?
gitmek, anahtar kelimemiz bu... çünkü sevince de gidersin, artık sevmeyince de... aşk acısı çekince de gidersin, verince de.
ve pişmanlık... bitmesine neden olduğunuz şeyler için de duyarsınız, başlamasına neden olduğunuz, geride bıraktığınız, heba ettiğiniz şeyler için de...
tesadüf bu ya, şiirin başında verilen öğüt de buymuş zaten. gitmek, terk etmek, heba etmek ve uğruna vazgeçmek üzerine...