"bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avucumda dünya. şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm. kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum..." diyor yazar kitabının kısaca anlatımını yapmak ister gibi.
yazar; barış bıçakçı'nın gösterişsiz ve son zamanlarda okuduğum en yalın hikayesi.
usul usul edebiyat yapıyor adam, sesini duyurmak istediği belli bir kitleden uzakta, kendisi ve hikayeleriyle meşgul olarak.
Biz erkekler uzun süren şeylere dayanamıyoruz, bunun için satranç oynuyoruz, diye düşündüm. Evet saatler sürdüğü olur bir satranç maçının ama yine de ölümden, terk edilişten daha kısa sürer, hele bir de rakibin tuzaklarına bilerek düşerseniz.
ama gerçek daima biraz hüzünlüdür. Gerçeği ararken bir yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz. Çünkü aynı zamanda gerçek daima biraz utanç vericidir. Utanç bizi ikiye böler. ikiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hala canlı olmasıdır. insan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. ikisinden biri gitsin, der."
Ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım. Yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım diyeceğim. Öyle olsun.
Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir.
Bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. içimde böyle bir korku varken de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım. Asıl bundan korkman gerektiğini anlamadım.
"Utanç bizi ikiye böler. ikiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hâlâ canlı olmasıdır. insan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. ikisinden biri gitsin, der."
-utanç bizi ikiye böler. ikiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hala canlı olmasıdır. insan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. ikisinden biri gitsin, der.
-bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avucumda dünya. şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm.