bugün

yıl 1881...

mustafa.
ali rıza efendi ve zübeyde hanım'ın biricik oğluydu o.
elleri öpülesi anneden ve babadan saygı duyulası bir çocuk gelmişti dünyaya.
türk milleti, savaşlarla dolu geçen o yıllarda kurtarıcısını bulmuştu belki.
yıllar geçecek, herkes onun büyük bir komutan, başarılı bir asker; en önemlisi de adam gibi adam oluşuna şahit olacaktı...

yıl 1919...

mustafa kemal paşa.
artık paşaydı o.
kurtuluş harekâtını başlatmak için samsun'a çıktı.
memleketin her köşesinde kongreler düzenledi.
güzel ülkemin değerli insanları, o'na umutla bakıyordu.
umutlarını boşa çıkarır mıydı mavi gözlü dev? çıkarmadı.
büyük türk devrimini gerçekleştirdi. tarihe adını altın harflerle yazdırdı.

yıl 2011...

mustafa kemal atatürk.
artık ''atatürk'' o.
bugün, türk tarihindeki en önemli başarılarından biri olan kurtuluş mücadelesini örgütleyen sarışın kurt'u ve şanlı türk askerimizi bir kez daha gururla ve şerefle yad ediyoruz.
emanetin olan türkiye cumhuriyeti'nin omzumuzdaki ağırlığını gün geçtikçe daha çok hissediyoruz, atam...

bir daha gel, gel samsun'dan...
liderimize olan özlemi dile getirmenin en güzel yollarından biridir belki. özlemiyor da değiliz hani.
http://www.youtube.com/watch?v=xy_Dy8bbH04
Aşık Mahsuni Şerif'in Atatürk'e olan özlemi ve sevgisini anlattığı şarkısının bir dizesidir.
bir kazim karabekir daha olmadigi icin degil samsuna isterse aya ciksin yapabilecegi bir sey yoktur.
gelmeyecek asla onun gibi biri.
sana hasret sana vurgun gönlümüz
neredesin mavi gözlüm
nerde nerde nerdesin dost
bu gemi bu karadeniz
sarı saçlım mavi gözlüm
nerde nerde nerdesin dost

ararım izini dolmabahçeden
bir daha dönmezmi bu yola giden
içimde sen ,gözümde sensarı saçlım mavi gözlüm
nerde nerde nerdesin dost

kurban olam yürüdüğün yollara
kara peçe yakışmıyor kullara
uyan bak bizim hallara
sarı saçlım mavi gözlüm
nerde nerde nerdesin dost

bulutlar terinden, dağlar kokundan
sarhoştur sevdiğim mahsuni bundan
bir daha gel, gel samsundan
sarı saçlım mavi gözlüm
nerde nerde nerdesin dost
--spoiler--
Bir güneş gibi
Dünyada modası çoktan geçti ama Türkiye'de seviliyor: "Tarihte şu şöyle olmasaydı da bu böyle olsaydı ne olurdu?" edebiyatı.
"What if?" edebiyatı da denir. Fransızlar daha bilimsel kokan bir tanım bulmuşlar, "uchronie" diyorlar. ilk akla gelen örnekleri, evvelce de anlatmıştım, "ikinci Dünya Savaşı'nı Hitler kazansaydı ne olurdu?" sorusundan yola çıkan eserler.
Var canım, Len Deighton bile yazdı, Nazi işgali altında ingiltere... Parlak çalışmalar var, hatta Philip K. Dick en iyi örneğini verdi, Japon işgali altında California...
Fakat sonuçta, bilimkurgunun bir yan türü olarak kabul ediliyor. Yani ister istemez ikinci sınıf edebiyat, "kaçış" edebiyatı, "paraliterer" bir roman ve öykü akımı. iki bin bilmemkaç yılında uzaylıların gelişini anlatan piyasa çarçurları gibi.
ikinci sınıf olarak kalsa iyi, okur eğleniriz de, Türkiye'de üçüncü, hatta beşinci sınıf kalemler bu işe girişince ortaya mizah ürünü çıkar.
Bizde ilk akla gelen, ya Atatürk'ü vaktinden önce öldürmek, ya da mezarından çıkarmaktır.
Atatürk bir suikasta kurban gider (bunu aşk yazarları tercih ediyorlar) ya da küçük yaşta karga kovalarken ağaçtan düşer ölür (bu da gazeteci tercihi), ondan sonra Türkiye nice olur?
Mahvolur tabii, kurtaracak kimse kalmamıştır.
Bir de "Konya Mevlana Türbesi'nden uzaya lazer ışını yükseltip Atatürk'ü de buna tutundurup aşağı indirenler" vardır ama onlar bunu roman değil "icraat programı" olarak kaleme almışlardır.
Bendeniz bu zırvaların en çok "Atatürk'ü yeniden Samsun'a çıkaranlarını" severim. Eser iyice dıngıl olunca okuması daha da keyif verir.
Atatürk yattığı yerden kalkmış, vatanın elden gittiğini görmüş, yeniden Samsun'a gitmeye ve herşeye sıfırdan başlamaya karar vermiştir... Samsun'dan bir güneş gibi doğacaktır ama bunu "yaz saati uygulamasına" göre mi yapacaktır, eski saate göre mi, belli değildir.
Gerçi memlekette düşman işgali yoktur, devlet yıkılmamış, ordu dağılmamıştır, büyüme hızı yüzde 9, enflasyon yüzde 4 çıkmıştır, bazı aylarda dış ödemeler dengesi "fazla" bile vermektedir, bütün tersaneler de çok şükür bizim elimizdedir ama Atatürk öyle uygun görmüştür. (Bu "tersane" konusu özellikle önemlidir, herşeyini alsınlar, aman tersanelerine girmesinler.)
Tamam da, Atatürk'ü Samsun'a kim gönderecektir? Padişah mı? Ortada padişah yoktur.
Hangi kılıfla gidecektir? Bölgede ayaklanma yoktur. Samsun'a gideceğine Diyarbakır'a gitseydi daha iyi değil miydi?
Atatürk Samsun'a Ankara'dan mı gidecektir, istanbul'dan mı?
istanbul'dan... Niçin? Merzifon üzerinden Ankara-Samsun karayolu daha kısa değil midir?
Bandırma vapuru tarihe karıştığına göre Türk Hava Yolları uçağını mı kullanacaktır, yoksa Pegasus, Atlasjet falan mı? Herhalde THY... Özel şirketin uçağına binmek bu durumda yakışık almayacaktır çünkü devletçilik CHP'nin altı okundan biri değil midir?
Samsun'dan sağa sola telgraflar yağdıracaktır herhalde, vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir (çünkü Ankara'da göbeğini kaşıyan ayıların seçtiği bir iktidar vardır, dağdaki çobanın oyuyla bardaki mankenin oyu bir tutulmuş, onun için futbolda arzu edilmeyen bu görüntüler elde edilmiştir.)
Niçin telgraf çekiyor, cep telefonu kullansa daha pratik değil mi?
Sonra ne yapacak? Nereye gidecek? Amasya üzerinden Erzurum, Sivas... Kongreye... Kongrede Adnan Polat da aday olacak mı, "mandacıları" temsilen?
Sonra Ankara'ya gelecek. iyi ama bu işin başında zaten Ankara'da değil miydi? Taa Samsun'a kadar ne gidiyor, kalksın Rasattepe'den, bir höt desin aşağıya doğru, başbakanın dudağı uçuklar.
Ankara'da ne yapacak? TBMM'yi açacak. Eee, eskisi ne olacak? Onu kapatacak herhalde... Aman ha, 146. maddeye girer!
Nasyonal sosyalistlerin dallama kesimine roman yazmayı da biz mi öğreteceğiz yahu, azıcık yaratıcılıklarını kullansınlar!

--spoiler--
http://sabah.com.tr/Yazar...2011/05/19/bir-gunes-gibi
(bkz: vah yavrum)
yeter be bırakında atam rahat uyusun. bu kadar beyinsiz için mi savaştık diyodur heralde.
öldü ulan adam, sıra sende, bende, bizde... ne yapılacaksa biz yapacağız.
bu tip söylemleri duydukça, kocakarıların ölenlerin arkasından feryat figan ağlamaları geliyor hep gözümün önüne.
Beynimin bir köşesi Samsun olmuş.
Cehaletimden kurtarmıştır mavi gözlüm Sarı saçlım.
Onun fikirleri ile hergün askeriyim her gün savaşçısı.
Ne yurdumu peşkeş çekerim 3 kuruş menfaate,
ne imanımı, sahtekar inanç sergileyenler için sakatlarım.
Bir kere çıktı Samsun'a, bayrağı bıraktı geri kalanlara.
Şimdi o bayrağı kimselere vermemek için
gücüm yettiği yere kadar hep koşacağım,
düşüncesi Sari, umutlar mavi her biri özgürlük aşığı
onurlu türk evlatlarına emanet etmek için bayrak yarışında...

Hiçbir iş yapmadan ata'ma hakaret eden esir beyinliler....
Her sabah Samsun sabahı,
her kitap her okul Bandırma gemisi kurtuluşa ulaştıran.
Güneş onun saçları,
gökyüzü onun gözleri olarak kaldığı sürece
şunu iyi biliniz...

"Ya istiklal, ya ölüm" yakışır ata'mın güneş'inde büyüyenlere.
(bkz: sen gelme sarı bokunu çıkartıyorsun) *
uyku halidir. Samsun limanı satıldı. sessiz olunuz.
( bkz: http://www.youtube.com/watch?v=4sBD-bXtYfs )
elbetteki her türk evladının isteyeceği durumdur. fakat imkansızdır. zaten o görevini yapmış bütün ömrünü milletine feda etmiştir. şimdi öbür dünyadaki rahatınıda bırakıp gene bu dünyanın çilesine kederine zorluğuna onu çağırmak ona haksızlıktır, bencilliktir.
elbetteki her türk evladının isteyeceği durumdur. fakat imkansızdır. zaten o görevini yapmış bütün ömrünü milletine feda etmiştir. şimdi öbür dünyadaki rahatınıda bırakıp gene bu dünyanın çilesine kederine zorluğuna onu çağırmak ona haksızlıktır, bencilliktir.
gazi mustafa kemal
Aşık Mahzuni Şerif in şarkısıdır. kendisi Mustafa Suphi içinde övgülü bir şarkı yazmıştır. ne alakaysa
çok güzel türkü hatta dinleyecem şimdi.