bugün

insan güvendiği,aşık olduğu sevgilisinden kazık yedikten sonra uzun süre hayatına güvenip kimseyi sokamaz çünkü belli bir süre sevgilisinin ruhunda açtığı hasarları onarmaya,hayal kırıklıklarını yeniden umuda döndürmeye çalışır.bu darbe onu hayata ve insanlara karşı okadar düşman etmiştirki kimseyi sevemez,güzel bulmaz,beğenmez hep eski sevgilisiyle kıyaslar ve aşık olamaz;bu düz mantıkla da hayatı boyunca artık bir daha asla aşık olamayacağını zanneder.
terk edilmişlerin türküsüdür.
yaprak dökümünü yaşamaktır. hayatın gerçekleri ile ve aşkın en kötü hali ile yüzleşmektir.
en güzel yanı ise, aşkın birgün aniden kapınızı çalacak olmasıdır. ikinci baharını kişi işte o zaman yaşar.
uzun zaman önce aşık olma hakkını kullanmış, şimdilerde yalnızlığa kement atmış, karşısına çıkan hiçbir kıza gönül veremeyen insanın haklı korkusudur. zordur yaşamak; belki anlamsız ama yine yaşamaktan başka çare görünmüyor be yiğidim...

(bkz: oof ulan of)
paradokstur. Çünkü kişinin bunu kendine söylemesi hala geçmişe aşık olmasıdır. asıl korku ya unutamassam korkusudur.
aşık olmussan deli gibi seviyorsan ve artık hayatında yoksa, geri dönmeyecekse,başkasına bir daha aşık olamazsın. öyle düsünürsün.
sanrıdır.*
Sonunda "Adıyorum aşka, geri kalanımı" dedirtir.
birine çok bağlanıp onun tarafından terkedildğinde yada aldatıldığında hissettiğin şeydir.
aşk insan bedeninde evrimini 25 yaşına kadar tamamlıyor.daha sonrasında ne hormonlar eski hormonlar ne düşünceler eski düşünceler.bu zamana kadar aşık olamayan biri bundan sonra hiç olamaz.bizden geçti artık...
hiç aşık olmamış birinin bundan sonrada aşık olmayacağını sanması olayıdır, tıpkı benim gibi...
erkekler için geçerli bir durum değildir. şeyleri her kalktığında olay bitmiştir. yeter ki kız güzel olsun ve ona yedirecek kadar paranız olsun.
(#1295558)
saklanma şarkılar ardına!
söylenir söylenir de bıkılırsın!
Darbe aldığı ilişkiden 'can kırıklıklarıyla' çıkan kişinin, hayatın bittiğini sanarak karamsar olduğu anda hiç aşık olmayacağını sandığı andır.
tutkulu bir aşkın kazığını yedikten sonra kişinin kendini hissettiği ruh halidir.ne kadar bu duyguyu yaşarsan yaşa genede her ayrılıkta bu duyguyu hissetmekten alıkonulamaz.
aşık olmayan bünyeye yabancı durum.
bir kere aşık olunur şu ahir ömürde sözüne inanmaktır. ki bu hak kullanılmıştır. hemde birçok şeyden ödün vererek ve geriye sadece kocaman bir hiç kalmıştır bu yüzdendir ki sanmak değildir bu, bir daha asla aşık olmam demektir. göze alamazsın tekrar yaşanabilmesi olası acıları. getireceği güzellikleri düşünmezsin bile. onlar geçicidir çünkü kalıcı olan o acıdır. ve bunu bir daha asla göze alamayacağından, aşık olamazsın artık.
biten her aşkın sonrasında hissedilen durum.
yeni bir aşka yelken açana kadar böyle gider bu. sonrası bitecek başka bir aşka başlamak işte.
belki bu sanma duygusu gecer zamanla, ama her defasinda sevmeye karsi olan korku artar zannimca.
ayrılıksonrası sendrom.
Her terk edilişten sonra ortaya çıkan sanrıdır. Ancak insanın elinde olan bir şey değil ki bu. Şu beyte kulak verelim:
göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
kurbânın olam var mı benim bunda günâhım (nâhîfî)
adı üstünde, bir süre ne kadar inandırıcı gelse de, gerçekte basit bir sanrıdan ibaret olan kandırıkçı bir illüzyon.

hayatın baş köşesine oturtulan ilişkinin, aynı etraftaki 'sıradan' insanların yavan ayrılıkları gibi bittiğini, bitebileceğini, insanların arasındaki o mistik, hiçbir zaman kopmayacakmış, kopamazmış gibi görünen bağın, başbakanın açılışlarda bir makas darbesiyle iki ucunu yere indirdiği kırmızı kurdela kadar narin bir şey olduğunu ve en önemlisi, ayrılıktan sonra da yaşam olduğunu idrak edene kadar, zaman geçmek bilmez bir süre.

ne ''ayy canım üzülme ya kendi kaybetti''ler, ne sırta yapılan yalandan pıtpıtlar, ne sabahlara kadar içip dağıtmalar fayda eder.

banyo zeminine yapışıp ağlamanın, yastığa sarılıp hönkürmenin, sinir krizleri eşliğinde beyni, bedeni zorlamanın, pişman olacak biliyorum işte köpek gibi dönecek diyerek kabullenişi ötelemenin, en sevdiği mekanlarda 'belli ki bir derdi olan, gizemli bir kızım ben' tripleriyle salınmanın, çivi çiviyi söker gibi boktan bir mantaliteyle bir başkasının canını acıtmanın yararı olur sanılıyorsa da, nah.

yakın bir dostun anlayışlı sessizliği ya da anne göğsünde usul usul ağlamaksa, belki...

yapılması gereken gereken tek şey, nefes almayı unutmamak ve 'sen'in hala, ne eksik ne fazlasıyla, sen olduğunu anlamaya çalışmaktır genellikle.
evet, kalbin kırılmıştır, doğru. hem de ne biçim kırılmıştır. belki kendini sevilmeye değmeyen biri olarak görmene sebep olmuştur, o da tamam. hak etmediğin muameleler görmüşsündür belki de, emeklerine yazık olmuştur, hepsi muhtemel elbette.
ama bak, kolun, bacağın, parmakların, gözlerin hala yerli yerinde. eksik değilsin. onsuz olabilirsin, onun sevgisinden mahrum olabilirsin ama, sen hala senden ibaretsin.
sevgisi yüceltmemişti, negatif duyguları da düşürmeyecek.
bir başkasının senin hakkındaki hisleri, olduğun şeyi değiştirmez. özüne öz katmaz, ya da çalmaz ondan bişiyler. şu kadar yıllık dünya üzerinde de daha kimse kimseye daimi olarak hakiki değeri ölçütünde, hak ettiği gibi, layığıyla muamele edememiştir. sen bile.

kendine hakim olup nefes almaya devam etmeyi bildikten sonra, rahatlıkla garantisini verebilirim ki, bir noktadan sonra ferahlar yaşam. belki hemen bir neşe küpü olmaz, ama sırtında taşıdığın bir yük olmaktan da çıkar, daha az ağır gelir, hüzünden sıyrılmaya başlar yavaş yavaş. belki çoook yavaş, ama her şey diner en sonunda.

ne de olsa tüm güzel zamanlar için minnet duyup oturduğumuz yerde oturmak yerine; en çok kendimizi, sevgiden mahrum kalışımızı, belki de sevilmeye değer bulunmayışımızı düşünerek üzülecek kadar benciliz ve yalnızca tek bir şey ya da tek bir kişi için varlığımızın sonuna dek acı çekmek için yaratılmadık hiçbirimiz.
doğrulanmış bir sanıdır. gerçek aşk insanın karşısına bir kez çıkar.
beyhude kaygıdır. konuya dolaylı girip, sonra bağlayacağım.

beşer, kendi göbek bağından kesilerek adına "dünya" denilen çamura sürülür.
varlığı sonlanınca da, kimse onunla aynı makbere girmez. işbu sebeple, insanoğlu canlıların en sosyali gibi görünen ama en yalnız olanıdır. her şeyi kafasında yaşayan ve içinde bulunduğu dünya'dan ziyade kendi kafasında yarattığı dünya'ya göre yaşayan bir canlı, tabii ki yalnızdır. yalnızlığa adaptedir ve her türlü koşula karşı kişiden kişiye kalınlığı değişecek olan kitin tabakasını geliştirmiştir. bu bir çeşit istihkâm mevziisidir.
şartlara uyum sağlamada üstüne yoktur. muadili ise hamamböceğidir.
yani ihtiraslı bir aşkı neticelendirse bile, bir süre sonra kendini toparlar ve yeni okyanuslara yelken açmasını gayet de iyi bilir. kolay kolay eğilip, bükülmez. başlarda demir gibi çürür ama sonra toprak olmayı öğrenir.

güçlü olun ve bir kişinin varlığına bel bağlamayın. dünya denilen bu bok çukurunda 4 milyar karşı cinsiniz var. birisi elbet hayatınıza girecek ve yeniden aşık olup, yeniden üzüleceksiniz ta ki varlığınız sonlanana kadar.

kişileri çok büyütme canım. "sensin" tüm gerçek.