insanların nasıl öldüğü, siyasilere karşı özgür bir düşünce ortamı, özgür medyanın varlığı. ekonomi tek başına geri kalmışlığın sembolü olamaz, en büyük payı cehalete bırakıyorum. dahasında sivil toplum kuruluşlarının ne ölçüde siyasi erkleri etkilediği. çoğunlukçu mu çoğulcu mu politika izlendiği. ve kadın-erkek eşitliğinin durumu.
ek olarak insanların bir ülkede oturup birbirini dinlemeye, anlamaya, analitik yapmaya tahammülü yoksa o ülkenin ileri olduğunu ne ölçüde söyleyebiliriz meçhul.
Insanlari rahatsiz edebilecek sekilde kötü kötü bakmak, yıkıcı bir sekilde elestirmek, kendini mukemmel görmek, aklına gelen dusuncelerin daha önce düşünülmemiş oldugunu zannetmek, televizyondan görüp yada sosyal aglardan duyup yanlış bilgileri satmak, insanlarin tercihlerine dil uzatmayi "doğal" saymak kendisine yapilinca bağırmak ama bunu yapmamaktan ve baskasini rahatsiz etmekten vazgecmemek . Bunlar bir insanin " capina " uyan geri kalmis bir insanin fizyoloji. Insanlar da ülkeyi olusturduguna gore .
Savaşın
kaosun
iç karışıklığın
Tecavüzün
Tacizin
Hırsızlığın
Ekonominin dibe vurduğu
Sağlığın önem verilmediği
Çocukların işçi olarak çalıştırıldığı
Kadınların öldürüldüğü
işçiye,emekçiye hakkının verilmediği
Uluslararası anlamda hiçbir başarı kazanilmadigi
Bilimin,teknolojinin olmadığı
................. gibi faktörlerde ülkenin ilerlemesi söz konusu bile değildir. Fakat ne yazık ki bugün geri kalmış ülkeler kendilerini düzeltmek yerine daha da dibe batıyor.
albert camus'nün dediği gibi.
"bir ülkenin geri kalmış olup olmadığını anlamak için insanların ölüm şekillerine bakın."
Bir ülke ileri derecede tarım ve hayvancılık ülkesi olmasına rağmen, yurt dışından buğdayı, angusu ithal ediyorsa geri kalmıştır. Sanayiden hiç bahsetmiyorum bile siz anladınız.
Denmesidir. Tamam kadere inanıyorum bende ama ikisi birbirinden çok farklı. bu kadar peşin kabullenici bir topluma eşek muamelesi yapılıp semer vurulması da çok normaldir elbette.
üniversitelerinin düzeyine bakmak yeterlidir. çünkü tarlada çalışan, esnaf olan adamdan ekstra bir entelektüel birikim bekleyemezsiniz, çünkü o toplumun ihtiyaç duyduğu bir gereksinimini kendi değer yargıları ölçüsünde taşıyordur. yani toplumdaki rolünü oynuyordur.
ama üniversiteler öyle değildir, genelde özgürlükler dünyası, bilim yuvası olarak tanıtılır. bu kadar şişirilen kurumlarınızda öğretim elemanları yemekhanede sıraya dahi girmeyi bilmiyorsa, öğrenciye ''ezberleyeceksen okula gelme derdin diploma ise sınavda sevdiğin bir şiiri yaz geçeceksin'' dediğiniz halde bir papağan mantığı ile öğrenim gördüğü bölümün belli başlı temel konularını ezberlemekten vazgeçmiyorsa vee bu adam yüksek lisans yapmayı hatta doktorayı düşünüyorsa (faciaya bakar mısınız?) siz geri kalmış bir ülkesiniz demektir.
absürt bir örnek olacak ve bunu yazmaktan kendi adıma utanıyorum ama ilahiyat fakültesinde okuyan öğrenciler ''atanalım namaza başlarız'' diyor ise siz bu ülkeden ne bekleyeceksiniz ki daha? bu anlattığım binde biridir. böylesi onlarca bölümde binlerce defa yaşanılan şeyler.
Parlementosundaki kadin sayisi, universitelerindeki publish edilen yayin miktari, ihracat - ithalat arasi fark ( net export ), gelir dagiliminin sosyal hayata iliskisi, politikacilarin gelir durumu, cocuk sayisi , bebek olum orani.
yüzyıllık tarihini silip sadece tek bir adamı lider olarak kabul ediyorsa, ona hala tabu muamelesi yapıyorsa, milletin belli kesimlerine o tek adamı bahane ederek saldırıyorsa o ülke gelişmemiştir.