Bugün seninle yıldönümümüz sevgilim! Söktüğüm bir ayak tırnağımı armağan edeceğim sana ve senden alt dudağını kesip, bana armağan etmeni bekleyeceğim.
Mutlu yıllar sevgilim!. (K.i)
Korkma... sadece toprağa gireceksin....
sonra toprak olacaksın.
sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin...
orada özüne ulaşacaksın....
çiçeğin üzerine bir arı konacak....
kim bilir, belki... belki o arı ben olacağım...
* dün afedersin kusana kadar içtim. abarttım yani. şimdi ise işteyim ve başım dönüyor. hiç iyi değilim, fiziksel anlamda. midem de berbat halde. kafamı eğince filan dengemi kaybediyorum. kafamı taşıyamıyorum, çok ağır geliyor. ama ruhsal anlamda da bir denge kaybı yok değil. iyiyim gibi ama sanırım alkolün tesirlerinin hala devam etmesinden dolayı. ha, ne diyordum; ruhani denge. lan denge menge kalmadı. etrafımdakiler de bıkmış benden. hem de çok kısa bir zaman diliminde. buna da canım sıkılıyor bir yandan. böyle gerzek ama mutlu bir şekilde takılıyorum.
* iş çok sıkıcı şu anda. eve gitmek, uyumak istiyorum. ve günlerce de uyanmamak. mesela cumaya kadar uyanmiyim. uyanmiyim ya nolur. hadi hadi nolur. bak gerzeğe bağladım yine.
* herhangi bir şehirlerarası otobüse binip şehrin otogarına varıp ordan tekrar istanbul' a dönmek istiyorum. düşünmek istiyorsanız otobüs yolculuğu gibisi yok vallahi. yollar, insanlar görmek gibisi yok.
* ulan cidden iyi değilim. bir kusma isteğidir gidiyor.
* dün koptu kollarım, hayvan gibi, bin küsür sayfalık uluslararası iktisat kitabını taşırken.
* uyku ve alkol güzel şey yahu.. *
insanlara alışmaktan sıkıldım, alıştığımda yok oluşlarından, en ihtiyaç duyduğum anda yanımda olmayışlarından, özlediğim kokunun en sevinçli zamanlarım da beni sadece izlemekte olmasından içi dolu ama benim yanımda olmayan mezara ne anlatabilirim ki... rüyalarım süsleniyor sadece uyandığımda yüzümde mutlu ama saniyeler sonra geçicek olan, metrobüs yolu kadar düzgün değildir hayat bilirim, dolmuşlar gibi her yola sapan etrafı dolaşan kıvrımlı yollardır... ama bazen rest çekmek istiyorum bu saçmalıklardan, yaşamak istediğim varken neden yaşamak istemediklerimle sorumluyum, sevdiklerim neden ben olmayınca mutlu olabiliyorlar ya da ben bazı anlarda akıllarına geliyorum o an bensizliği yaşamak istiyorlar oysa bir telefon yakınlarındayım... özlüyorum hayatım da beni mutsuz edenleri bile en kötü zamanlarım da bile bunları özleyebiliyorum nedendir tüm olumsuzluklardan sıyrılamıyorum, ben bu kadar düştüm mü acaba ? ya da saçma bir hayat yaşıyorum beni mutsuz edenler bile doldurabiliyor mu boşluğu?
tek düzeyde devm etmiyor düşünlerim önce kendime yaşıyorum dedikçe birileri çıkıyor alt üst oluyor yaşantım, sahte insanlar, her zamankinden farksız düşünceler, klasik yaşam tarzları, hep dillerinde seviyorum seni, inanacakmıyım? yoksa yine rol mu yapmalıyım?
boşvermeliyim herkesi, aşkını yüzük diye parmağıma taktığım yalanı, ben olmalıyım tüm saçmalıklardan sıyrılıp, özümde ki çocuk ruhlu olmalıyım o zaman hiç bir güç pes etmemi sağlamayacaktır, zaten pes etmedim onca kayıplar yaşasamda, üzüntülerim içimde patlamaya hazır yanardağ misali bunlarla güçlenmeliyim, kendime yeni bir hayat tasarlamalıyım içinde sadece ben olan... diğerleri zaten beni unutanlar, bir ben kaldım geriye yarattığım okyanusum da yüzüyorum...
Gitmek ister bazen insan hayatın da herkesden kaçmak, uzaklasmak kalabalıktan, yalnız kalmak.. bedenini, ruhunu aydınlatmak.. bir an hafızasını yitirmek ister kimi zaman acı çeken kalbini söküp atmak dipsiz kuyuya, ardına bakmadan koşmak, arkasından dur diyen birilerinin olmamasını ister.. çünkü ruhuna zarar veren herşey ' o ' şehirin içindedir engel olmamalı bir ses tonu bile kalmak için, basit bahaneler üretebilir her an gitmemek için.. sever insan büyüdüğü şehri, güzelliklerini, şehrin içinde ki yaşayan değerli kıldıklarını belkide o şehir değil, onun içindekilerdir şehri vazgeçilmez kılan..
ve.. iki sözcük içimi acıtan; dışarda ağlayan bulutlarla gözyaşlarım karışıyor, kalabalığın ortasın da durakladım. lütfen söyle bir daha gözyaşlarım akmalı özgürce mutluluktan iyi ki bu şehir iyi ki sen hoşgeldin bebek yüzlüm..
insanlardan geriye kalan yaşanmışlıklar ve söylenen sözler değilmidir ? en çok canımızı içten fetheden, kalbimizi acıtan, kimi zaman gülümseten..
yorgun bedenimi sürüklerken bu şehirden iki sözcük, sıcak bir sarılışa hapsoldum yine bu kalabalık saçma şehire.. nefesinle can buldum, gözlerinde kayboldum, sana baktığım da; denizin maviliğinde, çimenlerin yeşilliğinde, bembeyaz karların saflığın da, güneşin sıcaklığındaydım.. ışıl ışıl yaşam dolu yine yeniden der gibi ortak olmak her sevince, her mutluluk ve hüzne, dudaklarımızdan hiç eksilmeyen 'seni seviyorum sakın gitme' sözcükleri...
'ben sende yaşam buldum' derken ne kadar da güzel bakıyorduk bize.. en kötü günlerimizde bile tebessüm eksik olmamıştı bizden.. hiç bu kadar kopmamıştık en berbat hayatı yaşarken bile, her gün lanet okunan hayattan bir aşk yaratmıştık. küçük dünyamız da onu büyütmüştük, beklentimiz yoktu hiç birşeyden sadece 'biz' sadece 'ikimiz' can buluyorduk tenlerimizde, sanki bir daha hiç karşılaşmayacakmışız gibi değerliydik ikimizde kalplerimizde..
gözyaşlarım hiç bu kadar mutsuzluktan akmamıştı, biz bi oyun oynadık ben hayatımı, sen benden vazgeçmeyi ortaya koydun. oysa ne kadar mutluyduk gerçek gözüken yalan aşktta..
"Derin derin nefesimi çekince farkettim kokun yastığıma sinmiş özlenen insan"
ve bu saçma şehirden, kocaman bir hoşçakal yarım kalmışlığım...