ben bu yazıyı öylesine yazdım

    1.
  1. Gitmek ister bazen insan hayatın da herkesden kaçmak, uzaklasmak kalabalıktan, yalnız kalmak.. bedenini, ruhunu aydınlatmak.. bir an hafızasını yitirmek ister kimi zaman acı çeken kalbini söküp atmak dipsiz kuyuya, ardına bakmadan koşmak, arkasından dur diyen birilerinin olmamasını ister.. çünkü ruhuna zarar veren herşey ' o ' şehirin içindedir engel olmamalı bir ses tonu bile kalmak için, basit bahaneler üretebilir her an gitmemek için.. sever insan büyüdüğü şehri, güzelliklerini, şehrin içinde ki yaşayan değerli kıldıklarını belkide o şehir değil, onun içindekilerdir şehri vazgeçilmez kılan..
    ve.. iki sözcük içimi acıtan; dışarda ağlayan bulutlarla gözyaşlarım karışıyor, kalabalığın ortasın da durakladım. lütfen söyle bir daha gözyaşlarım akmalı özgürce mutluluktan iyi ki bu şehir iyi ki sen hoşgeldin bebek yüzlüm..
    insanlardan geriye kalan yaşanmışlıklar ve söylenen sözler değilmidir ? en çok canımızı içten fetheden, kalbimizi acıtan, kimi zaman gülümseten..
    yorgun bedenimi sürüklerken bu şehirden iki sözcük, sıcak bir sarılışa hapsoldum yine bu kalabalık saçma şehire.. nefesinle can buldum, gözlerinde kayboldum, sana baktığım da; denizin maviliğinde, çimenlerin yeşilliğinde, bembeyaz karların saflığın da, güneşin sıcaklığındaydım.. ışıl ışıl yaşam dolu yine yeniden der gibi ortak olmak her sevince, her mutluluk ve hüzne, dudaklarımızdan hiç eksilmeyen 'seni seviyorum sakın gitme' sözcükleri...
    'ben sende yaşam buldum' derken ne kadar da güzel bakıyorduk bize.. en kötü günlerimizde bile tebessüm eksik olmamıştı bizden.. hiç bu kadar kopmamıştık en berbat hayatı yaşarken bile, her gün lanet okunan hayattan bir aşk yaratmıştık. küçük dünyamız da onu büyütmüştük, beklentimiz yoktu hiç birşeyden sadece 'biz' sadece 'ikimiz' can buluyorduk tenlerimizde, sanki bir daha hiç karşılaşmayacakmışız gibi değerliydik ikimizde kalplerimizde..
    gözyaşlarım hiç bu kadar mutsuzluktan akmamıştı, biz bi oyun oynadık ben hayatımı, sen benden vazgeçmeyi ortaya koydun. oysa ne kadar mutluyduk gerçek gözüken yalan aşktta..
    "Derin derin nefesimi çekince farkettim kokun yastığıma sinmiş özlenen insan"
    ve bu saçma şehirden, kocaman bir hoşçakal yarım kalmışlığım...
    39 ...
  2. 2167.
  3. Sıkıldım bugün kendimden. Sürekli hasta hissetmekten. Sürekli yorulmaktan. Ne olacaksa olsun diyorum. Ne gelecekse gelsin. Kendimle olan kavgalarım yordu beni.

    Bir serin rüzgar esti, aldı ruhumu, vermedi geri.

    Çam koktum, toprak koktum, deniz koktum bir müddet ama uzun sürmedi hiçbiri. Hep kısa kestim. Hep ben arındım kendimden.

    Nasıl oluyor da insan hem kendi benliğinden bu denli kaçarken hem de kendi olmak istiyor?

    Düşünmemeyi seçebilmeli insan.
    Ağzımda bir sigara, sırtımda bir çanta, taşa toprağa yalın ayak basa basa, ağzım da varsa kulaklarıma, öylece yürüsem gitsem, hiç bilmediğim, hiç duymadığım bir boşluğa.
    37 ...
  4. 1971.
  5. Dünyadaki herşey gelip geçiyor, bugün Var yarın yok. Hiç bir şey anlamıyoruz bu geçen zamandan. Su gibi akıp geçiyor seneler, yıllar ömür. Doğ, oku, çalış, evlen, öl. Her zaman böyle yürüyor. Herşey bir gün son buluyor kimse dikili taş olamıyor şu dünyada.
    24 ...
  6. 2297.
  7. Düşününce sessizliği, aslında karanlıktı umutlarım..
    Nedensiz yere değildi belki kalp atışım,
    Yoksa sadece aptal bir rüya mıydı haykırışım..

    Dertlerim miydi yoksa sessizliğim miydi sevgisizliğim..

    Anlamsızdı aslında, öylesine karalanmış bir yazıydı yazdığım..
    24 ...
  8. 2163.
  9. Ne düşünüyorsun dedi
    Nurhan damcıoğlu nu dedim
    Ne alaka dedi
    Çok yaşlandı dedim
    Yemeğine bir kaşık daha daldırdı
    Asıl aklında olan ne dedi
    Kyoto protokolü dedim
    Yüzüme uzun uzun baktı
    Seninle neden hala bir ilişkimiz yok dedi
    Çünkü Kyoto dedim
    Anlamıyorum dedi
    Biliyorum zaten tüm sebep anlamaman dedim
    Sinirlendi
    Kaşığı tabağa hınçla vurup masadan kalktı
    Bir daha gelmem dedi
    Ben de sana protokolü anlatmam dedim
    Sikmişim protokolü sabaha kadar barda çalışıyorum kızım ben dedi
    Büyük bir dert değil dedim
    Montunun önünü sıkıca kapatıp kapıyı açarken döndü
    Bir daha gelmeyeceğim bir şey de dedi
    Ne söyleyeceğimi biliyorsun dedim
    Kyoto'na sokayım dedi
    Kapı nefretle çarptı
    Bir daha onu hiç görmedim.
    20 ...
  10. 2239.
  11. korkuyorum diyor aşktan,
    seni düşünmek, sana bağlanmaktan.
    ver diyorum elini,
    tutayım götüreyim seni mutluluğa, huzura.
    tut elimi işte.
    yarını düşünme.
    bağlanmaktan korkulur mu?
    heyecan olmazsa ya da risk.
    aşk olur mu?
    19 ...
  12. 2219.
  13. Mesaj attı sözlük.

    Ama yanlışlıkla whatsapp'tan aradığım için.
    (bkz: rezillik)
    18 ...
  14. 2.
  15. insanlara alışmaktan sıkıldım, alıştığımda yok oluşlarından, en ihtiyaç duyduğum anda yanımda olmayışlarından, özlediğim kokunun en sevinçli zamanlarım da beni sadece izlemekte olmasından içi dolu ama benim yanımda olmayan mezara ne anlatabilirim ki... rüyalarım süsleniyor sadece uyandığımda yüzümde mutlu ama saniyeler sonra geçicek olan, metrobüs yolu kadar düzgün değildir hayat bilirim, dolmuşlar gibi her yola sapan etrafı dolaşan kıvrımlı yollardır... ama bazen rest çekmek istiyorum bu saçmalıklardan, yaşamak istediğim varken neden yaşamak istemediklerimle sorumluyum, sevdiklerim neden ben olmayınca mutlu olabiliyorlar ya da ben bazı anlarda akıllarına geliyorum o an bensizliği yaşamak istiyorlar oysa bir telefon yakınlarındayım... özlüyorum hayatım da beni mutsuz edenleri bile en kötü zamanlarım da bile bunları özleyebiliyorum nedendir tüm olumsuzluklardan sıyrılamıyorum, ben bu kadar düştüm mü acaba ? ya da saçma bir hayat yaşıyorum beni mutsuz edenler bile doldurabiliyor mu boşluğu?
    tek düzeyde devm etmiyor düşünlerim önce kendime yaşıyorum dedikçe birileri çıkıyor alt üst oluyor yaşantım, sahte insanlar, her zamankinden farksız düşünceler, klasik yaşam tarzları, hep dillerinde seviyorum seni, inanacakmıyım? yoksa yine rol mu yapmalıyım?
    boşvermeliyim herkesi, aşkını yüzük diye parmağıma taktığım yalanı, ben olmalıyım tüm saçmalıklardan sıyrılıp, özümde ki çocuk ruhlu olmalıyım o zaman hiç bir güç pes etmemi sağlamayacaktır, zaten pes etmedim onca kayıplar yaşasamda, üzüntülerim içimde patlamaya hazır yanardağ misali bunlarla güçlenmeliyim, kendime yeni bir hayat tasarlamalıyım içinde sadece ben olan... diğerleri zaten beni unutanlar, bir ben kaldım geriye yarattığım okyanusum da yüzüyorum...
    16 ...
  16. 1567.
  17. hey naber? görüşmeyeli (30 yıl kadar oldu sanırım belki bana öyle gelmişte olabilir) nasılsın?

    şimdi ki durumlardan biraz bahsedeyim.

    kemik çerçeveli gözlüğüm yerine bir süredir çerçevesiz olan gözlüğümü kullanıyorum. insanlar artık beni mimar sanmıyor*
    kardeşim okuluna gitti babam bayram için şehir dışında. sabahları artık bana sandviç hazırlayan kimse kalmadı. o yüzden dereotlu poğçaya sardım kahvaltılarda. gelsen de artık kahvaltılarımda biraz sen olsa..

    evde yalnız olunca 3 yavru ve bir anne kedi ile kafayı sıyırıcam sanırım. bütün enerjilerini ben eve gelene kadar saklıyorlar. evden içeri girdiğim anda bir oyunlar bir taklalar görmen lazım. hepsini mıncıra mıncıra seviyorum.

    -adı misket kızımız olan aynı annesinin daha meraklı hali. sabahları koltukaltımda uyanıyor şerefsiz. anne olan köfteyi de bilirsin koynumda uyumayı sever.
    -osman, erkek olan hep bi asabi! sürekli kardeşlerinin üzerine atlayıp kavga çıkartıyor.
    -garibim pattes kızımız hep masum hep mağrur. mıncırarak sevsem de karşılık vermiyor.

    iş yeri her zaman ki gibi sıkıcı. müdürle anlaşamıyorum, yaptıkları insanlığa sığmayan biri olduğu için. ee diğer personeller desen içlerinde hep bir kıskançlık hep bir fesatlık. dişimi sıkıyorum bol bol. yeni bir yer bulana kadar böyle devam edicek sanırım.

    egzamalarım azaldı hatta geçti sayılır. (bkz: egzama/#29145289) bu yüzden biraz saldım krem sürme işini. kremlerden nefret ederim bilirsin. gerçi yeni öğrenmişte olabilirsin ama yaz bir kenara "wers krem sevmez."

    bu aralar hızlı bir şekilde kilo kaybediyorum. o poğçalara rahmen. tek başıma yemek yemekten nefret etsem de yiyorum ara ara yemek merak etme.

    alkol almayalı (rakı) baya bir süre oldu. hala içmiyorum. sanırım içmicem de. ama belli de olmaz hani. demiş ya yazar;
    -rakı içme dedi kadın
    -rakıya muhtaç etme dedi adam.

    böyle işte. şimdilik kafamı toparlayabildiğim kadarını yazdım. sonra editlerim.

    bu arada artık çok gecikme. (bkz: nazım hikmet ran/#29332926)
    16 ...
  18. 1610.
  19. yaklaşık 2 ay önceki zamanları çok özledim. akşam 7 gibi dışarıda yemek yiyip eve gelirdim. çay suyu kaynayana kadar haberleri dinleyip bi yandan da dün akşamki çay faslının bulaşıklarını yıkardım. su kaynayınca çayı demleyip, duşa girerdim. tam 20 dk. hem çay iyice demini alırdı, hem de ben duşun verdiği o rahatlığa kavuşmuş olurdum. çayı, kumandayı ve kitabı yanıma alıp uzatırdım ayaklarımı. kısık sesle radyoyu açıp dalardım kitaba. sigara molasında da sözlüğe bakardım. saat 12 ye yaklaşınca da yatma rutinlerimi halledip girerdim yatağa. 1 saat de milletle yazışıp dalardım uykuya. sabah 6 gibi kalkıp işe giderdim. ekstra bir şey çıkmazsa ve o gün cumartesi akşamı değilse bütün hafta böyle geçerdi. bazen arkadaşlarım arayıp "çık gel olm, sıkılmıyor musun amk" diye çıkışsa da ben huzurluydum. kendi mağaramda yaşayıp Gidiyordum. şimdiyse balkonda götüm dona dona sigara içiyorum. çay içemiyorum bile. Bim in sallama berk çayını kim içer amk?

    şu an tek istediğim eski yaşamıma geri kavuşmak. kendi mağaramda kendi kendime yaşamak. varsın geçim derdi sıksın canımı. Bundan kötü olmayacağı kesin.

    30 a merdiven dayadığım şu günlerde ne baba ne de anne evinde yaşayamam artık. birbaşınalığımı özledim. hem de çok!
    16 ...
© 2025 uludağ sözlük