bugün

sen sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türküyken sana kelimeler dizmek ahmaklıktır.
sayfalar dolup taşıyor, sen okumadın ama, ben hep yazdım. biliyorsun işte, kendimi başka türlü anlatamam ki. ellerim arkadan bağlı, duvarın pürüzlerine kadar ezberlerken aynı zamanda ağlamaktan korkunç bir hale gelmiş bu kocaman gözlerle sana yalvarmama rağmen senin sadece yerdeki taşları sayıyor olman evrenin bağıra çağıra ''sen salaksın, daha allahtan belanı mı istiyorsun, siktir git işte'' deme şekliydi, ben anlamadım, anlamak istemedim ki.

zaten anlamak değil de, kabul etmek acıdır, çünkü kabul etmek acıtır, hatırladığınız hatıraların çokluğuyla, çoğunluğuyla, yoğunluğuyla hep doğru orantılıdır, tren yolunun yanındaki duvarın dibinden çıkan fareyi gösterirken gülümsemen, beni o duvarın önünden her geçişimde oradan çıkacak olası bir fareye kocaman gülen tek insan yaptı farkında olmadan, bunu tahmin edebiliyor muydun gülerken? edemezdin, zaten ben de edememiştim ki.

ufak bir fareyle başlayıp koyu yeşil bir kazakla biten hikaye, aslında küçücük şeylere kendini nasıl da yüklediğini gösteriyordu, duygusuzluğunu, düşüncesizliğini en çok böyle zamanlarda sevmedim.

yine yalan söylüyorum, fark etmişsindir. sen gittikten sonra yalanlar büyüdü, her gün evrenle barışık uyanışlarım yerini saçma saçma tesellilere, unutuşlara bıraktı, ve şimdi farklı şeyleri, farklı insanları yaşama durumu, bak durum diyorum, hala bir olay yerine koymuyorum, benim klasik laflarımdan biri olan ''enteresan''dan bile fazla geliyor, anla işte, bak anlatamıyorum, fazla! ben dursam, durdursam, ya da neyse, yine boşa konuşuyorum, durdurmadım ki.
Ben küçük şeylerle mutlu olmayı bilen bir adamım:

Sokağa çıkıp tek başıma kulaklığımla son ses dinlediğimde mutlu olurum.
Sıcacık kahvemi alıp okuldaki göletin kenarına gidip, sigaram ve kahvem eşliğinde gölü seyrettiğimde mutlu olurum.
Arada yurttan çıkıp hiçbir şey düşünmeden,sağımda solumda ne var umursamadan kilometrelerce dalgın dalgın yürüdüğümde mutlu olurum.
Kütüphaneye gidip rafların arasında saatlerce dolaştıktan sonra ilgimi çeken bir kitap bulduğumda mutlu olurum.
Hoca dersi kısa kestiğinde mutlu olurum.
Telefonumun şarjı tamamen dolduğunda mutlu olurum.
Hiç ummadığım bir arkadaşım beni arayıp halimi hatrımı sorduğunda mutlu olurum.
Küçük kardeşim gelip yanaklarıma öpücük kondurduğunda mutlu olurum.
Annem en sevdiğim yemeği yaptığında mutlu olurum.
Çok sık takip ettiğim bir yazarın yeni çıkan bir kitabını satın aldığımda mutlu olurum.
Çok kötü geçen bir finalimden 40 puan üstünde bir not aldığımda mutlu olurum.
En sevdiğim çikolata süpermarkette indirime girdiğinde mutlu olurum.
Her ayın 7'sinde devlet bursum banka hesabıma yattığında mutlu olurum.
Kaybolan çorabımın eşini bulduğumda mutlu olurum.
Okeyde eli bitirdiğimde, tavlada mars yaptığımda, batakta eli kazandığımda mutlu olurum.
Sabahları uyandığımda "Günaydın sevgilim" mesajını gördüğümde mutlu olurum.

Ve şimdi sen, ben bu kadar küçük şeylerle mutlu olabilirken sen beni mutlu edebileceğini düşünmüyorsan lütfen hiç girme hayatıma çünkü ben bu küçük şeylerle o kadar mutluyum ki senden gelecek küçük mutluluklara hiç ihtiyacım yok.
klimaya ihtiyaç olmadan da ısnabilir insan. gülüşünle mesela ne tatlı ısınır ruhum. ya da kızışınla nasıl cehenneme döner dünyam!
kurduğumuz hayalleri ucuca ekleyerek yanına varmak gibi mülteci isteklerim var gözüm.
keşke gözümü kırpmadan güvenebilseydim sana. her şeyin doğrusunu anlatabilseydim.
Canım beynin tek kullanımlık sen hala bana laf sokmaya çalışıyorsun. bir ara hatırlat da hayatını sikeyim.
uzun yıllar sevgili olup bugün oturduğumuzda senden sıkıldığımı anlamam ne acıydı öyle.Bi vicdan azabı var içimde bi yıllarımı boşa gecirmiş olmanın şişkinliği ama sende sohbet et lan biraz,biraz gül biraz espri yap biraz sev beni ya bi mutlu et.Sevdiğini sandığın insandan sıkıldığını anlamak hissi sen çok pis bi hismişsin allah düşmanımın başına vermesin,ya da versin versin.
barışınca sandığım gibi olmadı ki ne kadar tahammül edebilirim sana bilmiyorum ama bu sefer de olmazsa dönüşü yok.
*ki ben ne zaman seni görsem, gözbebeklerimde anne huzuru.
Söylediğiniz laflara dikkat edin ki birbirinizi özlerseniz görüşebilecek yüzünüz olsun.
Yanınızdakilere, çevresine attığı kazıklara bakın ve o insanlara dikkat edin. Belki karşınızdaki size en ufak bir zararı bile dokunmamış ve size aylarca manevi-maddi dostluğun elinden gelenden de fazlasını vermeye çalışmış insanlar, çevrenizdeki o hassas görünümlü küçük “hanımlara” fena ah etmiştir.
Ve asla çift karakterli olmayın. iki yüzlülükten bahsetmiyorum çünkü öyle olmadığını biliyorum.
Ve başkasına söylediğiniz laflar sadece size zarar verir. Karşınızdaki insan, yeri geldiğinde dünyanın en cazgır insanı olabilen kişi eğer sizi kırmadıysa, sizin hala ona fütursuzca laf sokmanıza rağmen size dönüp de bir kelime bile söylemiyorsa bunun sebebini bir düşünün.
En önemlisi düşünün. Etrafınızdaki insanları “en başta” neden hayatınıza aldığınızı. Kimi sizi tilt etmesine rağmen yanınızda tuttuğunuzu ve kiminle birbirinize karşı en ufak bir zarar bile vermemişken küçük “hanım”lar yüzünden yollarınızı ayırdığınızı.
Sadece düşünün, hatırlayın.
dediğini yapmıştım ya sonra;

--spoiler--
oysa ben senden bir bardak su istedim
akdeniz degil
--spoiler--
ben hala yalnızım. peki sen ne alemdesin. ben bir alemim, hem de şaşkınım. işte bu yüzden bir alemsin saskin sen dedim kendime.
kızın nasıl, büyüyor mu zümra? abilerin nasıl, annen. kağıthane güzel mi, sabahları uyandığında güzel vuruyor mu güneş evinize
unuttun mu beni, oraya gittiğinde ya da önünden geçtiğinde geliyor muyum aklına. koynuna girdiğinde onun.
unuttun değil mi beni? biliyorum unuttun, çünkü ben de unutum. kızına iyi bak kendine de.
o kadar yarım bıraktın ki beni. artık çay içerken bile tat alamıyorum, çayı da şekersiz içiyorum senin yüzünden. şimdi hiç olmadığım biri gibi davranıyorum. bunlar hep senin yüzünden. neyse ya yazacak konuşacak bir şey yok artık.
ben bu yazıyı sana yazdım sevgili hiçbir şeyden memnun olmayan sözlük yazarı.
yazdığı her yazı ile sanki kendini ifşa etmiyormuş gibi en ufak bir kişisel gösterimde "kendini göstermeye çalışıyor lan, kesin yollu." diye düşünüyorsun ya,
düşün.
özelden yazsa hiç böyle olmayacak değil mi. böyle gelse sakin sakin, merhaba dese oh diyecek sözlükte kızlar teklif ediyormuş. ama genel başlığa yazınca hayatına dair hiçbir ipucu vermeyen adam kesilip bık bık da bık bık.

ya bırak allasen bu ayakları. rica edeceğim bırak.
Ben romantik bir insanim.
inan ki dokulen saclarin umurumda degil sevgilim. seni boyle de sevdigimi bilmelisin. hem bu herkesin basina gelebilir.
uyudun; su an melekler gibi uyuyorsun.. umarim horlamiyorsundur; zira ben horluyorum. cok ses cikartabiliriz eger evlenirsek.
neyse.
-babam cok hakli sozluk..
bi dakka bi hesap yapacagim. simdiiii. 35+35=70 tamam mi. bu gider. 40+25=65 var benim. 100 lira da babamdan. 95 bana kaliyor. immm. bir saniye. imm. 30;31;1;2;3;4;5;6.. 8 gun lan 95 lira para bana yeter mi? evet yeter sikmasini bilirsem tamamdir.
tamam sozluk cok mutluyum.
şimdi buraya ne yazsam, diyalogta olduğum kızlar üstlerine alınacak.
fakat biri var ki, aklım fikrim hep onda. davşanım benim diyim anlar o.
2
gün kaldı topu topu. sensiz vakit çabuk geçsin seninle dursun
istiyorum. hep yanında olmak istiyorum ama evlenmek nasip olamadıkça
hayal bu biliyorum.

sensiz hayat düşünmüyorum, düşünemiyorum. aklım, fikrim, kalbim hep
sende. güneş sana doğuyor ben göremiyorken gülen yüzünü, ay sana doğuyor
ben koklayamıyorken saçlarını.

sevmem diyordum yedim sözümü. erkek olan sevmez diyordum.

şimdi tekrar söyleyeyim, erkek olan sever mi sevmez mi bilmiyorum ama
adam olan benden farklı sevemez. adam ettiğin için beni, sevdiğin için
beni, güzel gönlüne aldığın için beni hep minnettarım sana. olabilecek
olanın en iyisini sunacağım sana hep. her zaman daha fazlası için
çabalayacağım.

seni çok seviyorum.

senin gözlerine bakarken uçsuz bucaksız bir denizin ufkuna dalıyorum
adeta. hayaller havada uçuşuyor. hepsinin tam ortasında da sen varsın
hep. o ağzına bulaştırdığın mayonez, ketçap var hep. ve ben silmek
istesem de silmiyorum gülerek seni izleyebilmek için. çok yakışıyor
sana.

ne
mi var o hayallerimin içinde? tıkabasa tok olmama rağmen gıkguk demeden
elinden herşeyi yemek. zaten zehir versen bal olur be yarim.

kimsenin bardağıyla su içmiyor olmama rağmen senin dudaklarına
dokunmayan bardakla bişey içmemek için kerbelayı yad etmek var.

seninle uyanmak, maç izlerken sen yattığında hiç yapacağım şey değildir
normalde ama yemişim maçı diyerek uyuyan seni izlemek için uyuma taklidi
yapmak var.

saçlarını doyasıya öpmek var. sana daha sıkı sarılmak var.

en güzel hayallerime sebep olansın teşekkür ederim. güzelliğinle
güzellik kattın hayatıma. senin olmadığın bir anın bile hayalini kuramaz
oldum. herşey seninle artık. herşeyimsin çünkü.

diyorum ya; seni çok seviyorum. o günler ne zaman gelir bilmiyorum ama
sabırsız olan ben daha da sabırsızlıkla bekliyorum.

ödülümsün.

eğer aksilik çıkmazsa o yüzündeki mutluluğu bir daha görmek için çok
ufak sürprizim daha olacak sana. o sendeki mutluluk var ya; hayatımın
anlamı. sen hayatımın merkezisin çünkü...
bütün bu yazıları okudukça senden daha da nefret ediyorum bana tüm bu yaşattığın seyler için.
belki benden fazla seven çıkabilir seni ama sen onları ne kadar sevebilirsin ki?
uykum sana kaçtı.
ben hiç beceremedim sevmeyi.. çünkü bilmiyordum nasıl sevileceğini bir insanın. beni kimse gerçek anlamda sevmedi çünkü. ya da hissedemedim. ya da korktum sevilmekten. çünkü karşılığında sevmem gerekecekti. oysa bilmiyordum ki nasıl sevileceğini. hep kaçtım. midem bulanırdı hep. biri benim sarıp sarmaladı mı, hep o odadan kaçmak gelirdi içimden. annem bile bu hissi yenemedi. hiç kimse.. garip bir şey bu bence. yani bir insan neden sevilmek istemez ki? sorumluluk yükü mü? hak etmemiş olmak mı? korku mu?

ben hiç beceremedim gönül almayı.. insanların üzgün halini gördüğümde, hep dertlerini mantık çerçevesinde tartar ve onları suçlarıyla baş başa bırakırdım. suçlu bulmak kolaydı. nefret etmek gibi, bir tek neden yeterdi suçlu bulmak için. oysa sevmek gibi, bir çok sebep bulunabilirdi gönül almak için. kolay olanı seçtim hep. sevgi göstermek istemedim, sert ve soğuk durmak istedim. o zaman insanlar bana yaklaşamayacaktı. böylece onlara sevgi vermek zorunda da kalmayacaktım. hayat böyle çok rahattı. tek başına, yalnız kurt gibiydim. hayatımda birileri olsa dahi tek başımaydım. kararlarımı alırken sadece kendimi düşünür, öperken sadece kendimi düşünür, giderken de sadece kendimi düşünürdüm. bencilin bayrak taşıyanıydım.

ben hiç beceremedim ağlamayı.. duygularım daha yoğunlaşmadan dağıtırdım hemen onları. yönünü değiştirir, sinire verirdim. ağlamam gereken yerde sinirlenip kırar dökerdim. çünkü ağlamak zayıflıktı, saçmaydı, komikti, gereksizdi. ağlayan insan güçsüzdü. güçsüz insanlar sinir bozucuydu, uğraşmaya bile değmezdi. önemli olan karizmaydı. duruştu. bakıştı. karizmatik adam ağlamazdı. sonra öyle bir noktaya geldim ki, istesem de ağlayamaz halde buldum kendimi. yaşadıklarımın ağır geldiği zamanlarda kafamı yastığa gömsem bile anırmaktan başka bir şey gelmedi çoğu zaman. yaygın tabirle öküzlük sıfatının son noktasına gelmiştim.

sonra...

soğuk bir ekim gecesi, alakasız bir yerde, gecenin yarısını iki saat geçmişken buldum seni. önce sallamadın beni, ne de olsa çok klişe bir giriş yapmıştım. bunu farkettikten sonra ben umutsuzluğa kapılmadan muhabbet açmaya uğraşırken, bilmeden dikkatini çeken o cümleyi söyledim. zaten sonrası çorap söküğü gibi geldi. ilgi çekici bir hikayem vardı ne de olsa. ve senin de bitmek bilmeyen bir merakın * ben anlattıkça sen anlam vermeye çalıştın, hayalinde canlandırmaya uğraştın ama bir türlü olmadı. olmadıkça da inat ettin ve iyice didiklemeye başladın. o imgelemi kafanda kurmak, neler döndüğünü anlamak istiyordun hevesli bir şekilde. nasıl olduysa soruları soran, muhabbeti sürekli güncel tutan sen oldun birden **
sevmek nedir, nasıl bir şeydir, ilk defa seninle gördüm. önce anlam veremedim davranışlarına. bir insan nasıl bu kadar kendinden önce karşısındakini düşünür, çözemedim. bana tersti. ben hep kendime öncelik verirdim, kim olursa olsun. kim olursa olsun... mantıklı olan da bu değil miydi zaten? ne kadar kendimi korumaya çalışsam, o kadar geldin üzerime sevginle. beni o kadar sevgiye boğdun ki, kendimi düşünmeye başladığım zamanlarda utanır oldum.

şimdi dönüp bakıyorum geçmişe, hayatımın en güzel yılını geçirmişim bu yıl. hayatımda her şey planladığım gibi gidiyor, yolunda gitmeyen hiç bir durum yok. ve hepsi senin sayende, senin desteğinle oldu bilmem farkında mısın. eğer sen girmeseydin hayatıma, ben hala malum yerde malum saçmalıklarla hayatımı tüketecektim. gerizekalı insanlarla, günleri geçirecektim ve adına rahatlık dediğim boşvermişlik içinde tükenip gidecektim. sevgi nedir, hiç bilemeyecektim belki de.

her ne kadar tartışsak da kavga etsek de, ben hislerime güveniyorum. ha, senin zorunla ilişkimiz hakkında düşünmeyi de ihmal etmiyorum tabi ki. ve her düşündüğümde sonuç aynı çıkıyor. artılarımız, eksilerimizden çok çok fazla. o yüzden tartının bizim tarafı hep ağır basıyor. bunu zaten sen de biliyorsun. ama hisler yalan söylemez. ve ben korkuyorum, hayatımda ilk defa. ailem dışında birini kaybetmekten korkuyorum. seni kaybetmekten korkuyorum.

sakın kaybolma bir yerlere. seni seviyorum.
işyerindeki kıza yazdığı aşk notunu sevgilisinin elinde gören şaşkın gencin savunma cümlesidir.
--spoiler--
ilk düşüncem şu oldu
her sözü yalandı.
--spoiler--

bak yine fotoğrafını gördüm, zihnimden bu satırlar geçti! seni her gördüğümde zihnimden direk bu satırlar geçiyor. elimde değil.

güzel şiir değil mi?
filmlerde herhalde diye düşündüğüm ama öyle olmadığını öğrendiğim olay.

başta niye söylemedin? kendine aşık edip anamı siktikten sonra bu nedenle, sırf beni korumak için
beni terketmen, öldürmekten ne kadar farklı? kocaman bir yara açıp sebepsiz yere gitmen ne kadar farklı?
keşke ailen bana zarar verseydi de sen gitmeseydin, ailenin amk ama sadece erkeklerin. *
keşke beni sevmediğini ya da aldattığını söyleyip bıraksaydın beni, bıraksaydın ki nefret etseydim senden.
içimden söküp atsaydım lan seni. yarı yolda bıraktın ya beni... ne diyeyim, her şey gönlünce olsun.

biliyorum yalan söylemediğini, ama verecekleri zarar, bu yaptığından ne daha çok acıtır ne de daha çok ağlatır.

allah kahretsin böyle işi.