bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

sayfalar dolup taşıyor, sen okumadın ama, ben hep yazdım. biliyorsun işte, kendimi başka türlü anlatamam ki. ellerim arkadan bağlı, duvarın pürüzlerine kadar ezberlerken aynı zamanda ağlamaktan korkunç bir hale gelmiş bu kocaman gözlerle sana yalvarmama rağmen senin sadece yerdeki taşları sayıyor olman evrenin bağıra çağıra ''sen salaksın, daha allahtan belanı mı istiyorsun, siktir git işte'' deme şekliydi, ben anlamadım, anlamak istemedim ki.

zaten anlamak değil de, kabul etmek acıdır, çünkü kabul etmek acıtır, hatırladığınız hatıraların çokluğuyla, çoğunluğuyla, yoğunluğuyla hep doğru orantılıdır, tren yolunun yanındaki duvarın dibinden çıkan fareyi gösterirken gülümsemen, beni o duvarın önünden her geçişimde oradan çıkacak olası bir fareye kocaman gülen tek insan yaptı farkında olmadan, bunu tahmin edebiliyor muydun gülerken? edemezdin, zaten ben de edememiştim ki.

ufak bir fareyle başlayıp koyu yeşil bir kazakla biten hikaye, aslında küçücük şeylere kendini nasıl da yüklediğini gösteriyordu, duygusuzluğunu, düşüncesizliğini en çok böyle zamanlarda sevmedim.

yine yalan söylüyorum, fark etmişsindir. sen gittikten sonra yalanlar büyüdü, her gün evrenle barışık uyanışlarım yerini saçma saçma tesellilere, unutuşlara bıraktı, ve şimdi farklı şeyleri, farklı insanları yaşama durumu, bak durum diyorum, hala bir olay yerine koymuyorum, benim klasik laflarımdan biri olan ''enteresan''dan bile fazla geliyor, anla işte, bak anlatamıyorum, fazla! ben dursam, durdursam, ya da neyse, yine boşa konuşuyorum, durdurmadım ki.
güncel Önemli Başlıklar