bugün

bu başlığa uzun bir süre daha gelmeyeceğimi sanıyordum. gelmek icap etti.

buraya yazıyorum, çünkü bir daha seninle konuşmayacağım veya derdimi anlatmayacağım. burdan oku, geç. bana gelme.

görüyorum ki ben senin için hep bir ara durak oldum. bir mola yeri. kimse yokken hayatında, bana gelip yaranıyorsun. sürekli görmeyi beklediğin o ilgiyi benden almak istiyorsun. sonra direk elinin erdiği yerde biri çıktı mı hoop satılsın. ne bir mesaj, ne bir yanıt, ne bir hal hatır. böyle mi yapıyoruz, ha? gerçekten ilk bir iki seferde affedebilirim, ama artık bu bence fazla oldu. artık bana güvenip mi geziniyorsun böyle, kendi tabirinle, kucaktan kucağa bilmiyorum ama beni unut artık. en nefret ettiğim insan türüne dönüştün. yaşadıklarımızı unut, söylenenleri unut, beni unut. çünkü artık bitti. seni hayatımda istemiyorum artık. benimle oyalanmana izin vermeyeceğim. tıpçılarınla gezer tozar, yatar kalkarsın. bir daha benimle temasa geçme. senden nefret etmeye başladım...

senin lakabın prensesti. sen şu halinle bir prensesin tırnağı bile olamazsın. tıpkı benim bir şövalye olmadığım ve olmayacağım gibi.

cehennemde görüşürüz.
Beni ilgisiz bırakma lütfen. ilgisizliğini hissetmem tüm paranoyalarımı harekete geçiriyor... Lütfen...
sessiz, kimsesiz ve bir o kadar sakinim bu sabah. ruhum bir garip, bıkkın gibi. aslında düşünmüyorum ne halde olduğumu... sadece zorladım kendimi şimdi. kulaklarımda bir ses, gözlerimi her açtığımda yüzün; yanımdaymışsın gibi. dokunup da hissedemediğimde tekrar kapattım gözlerimi gece. sonra tekrar açtım, telefonuma baktım. ne bir 'iyi geceler' ne de bi 'günaydın'. yoktu; ama yine de sakindim. uyudum, uyumamış gibi gözlerimi açıp kalktım yataktan bir süre sonra. kulağımda yine bir ses; aynaya bakıp 'noluyo lan! ' dedim, 'neyin kafasını yaşıyorum?! ' . kahve yaptım kendime bu sefer sütsüz, kendime gelmek için. geldim de. sadece işte bilindik, olmazsa olmaz bir hüzün var gözlerimde. sanırım o sonbahar geçemeyecek bir türlü... hani en son demiştin ya 'kendin söyledin ben senindim, nereye gidiyorsun? söz vermiştin... ' diye, sürekli bu kafamda. telefonu elime alıp numaranı yazıp tekrar bırakıyorum telefonu elimden. seni üzeceğimi biliyorum; çünkü bu iş öyle olmayacak biliyorsun ve beni de tanıyorsun; ben buna katlanamam. sana demiştim 'duygularını pek ala değiştiririm ama düşüncelerine dokunamam. ' ... halbuki dokundum o gece ve ne oldu? aynısın.. bu yüzden dokunmamıştım düşüncelerine. duyguların benim. evet evet; gerçekten benim, bana ait, içimde! ya düşüncelerin? neden farklı?..

ben senin umduğundan daha çok sevdim seni. aramızdaki ufak tefek kıvılcımları görmeyen var mıdır sanıyorsun? ya şimdi o kıvılcımlar ne halde biliyor musun?.. dokunsan yanar ellerin, dokunsan kanar bedenin ... işte ben seni öyle sevdim sevgilim, ben sana öyle alıştım. sevmeni sevdim en çok da; belki bana kıyamayışını da, sesindeki heyecanı da, göremediğim gözlerindeki ışıltıyı da.. evet sevdiğim, ben seni dokunmadan sevdim.
alıyorum elime gökyüzünü, başlıyorum çizmeye. her zamanki gibi yıldızlardan başlıyorum, çiziyorum hepsini, 150 000 diyorum. bikaç tane de bulut yaptıktan sonra sıra güneşe geliyor.
'belki güneş bi gün ikimiz için doğar' diyorum ve çok büyük çiziyorum güneşi, bi an önce doğsun diye. tam onları boyayacağım sırada bitiyor kalemim. anlıyorum o anda sensiz hayal
kurmanın ne kadar anlamsız olduğunu, 'sen uzaktayken hayallerim yüzmeyi öğrenmeli' diyorum içimden ve rahat bırakıyorum gökyüzünü.
yorgunluktan titreyen dizlerim daha fazla dayanamıyor, yığılıveriyorum yere. açtığımda gözlerimi oradalar, gökyüzünde. toplamalıyım diyorum, madem çizemedim adam akıllı, toplamalıyım onları.
cebimdeki son parayı beni oraya çıkaracak olan uzay aracına veriyorum ve uzayda da nefes almayı öğrendikten sonra ellerimle toplamaya başlıyorum şu yıldızları teker teker. yanımda yoksun ya hepsi anlamsız
nasıl olsa. gözlerim kamaşıyor birine yaklaşırken, en parlağı diyorum, giderken seni emanet ettiğim, onu da alıyorum elime, kuzey yıldızını. ama cebime koymuyorum bu defa diğerlerine yaptığım gibi. kalbimin
tam üzerine koyuyorum onu. artık kuzey yıldızına değil kalbime emanetsin sevgilim. ve kalbim her attığında biraz daha ayak uyduruyor yıldızım, kalbime. ben, sana.
gittikçe yoruluyorum, üşüyorum da biraz. gözüme kestirdiğim o tahta banka doğru cebimden yere dökülen yıldızlara aldırış etmeden yürüyorum, yavaş yavaş. aydınlatıyorlar yolu, bana geleceğin yolu.
oturunca banka, geliyor aklıma; sen yıldızlardan geliyorsun ya sevgilim bende ceplerimdeki tüm yıldızları etrafıma serpeyim o zaman. hep bana gelirsin o zaman, hiç gitmezsin o zaman. bi tanesi hariç tabi,
dediğim gibi kuzey yıldızı kalbim oldu ya artık, kalbim de sen.
param yok, hava soğuk. tüm bunlar yetmezmiş gibi yanımda da yoksun. kapıyorum bende gözlerimi, seninle her zaman yaptığımız gibi. hayal ediyorum, bu defa dünyamızı.
hani sen hayat koymuştun ya adımı, ben de kalp koymuştum adını. hayal et, sana hep ihtiyacım olan bi dünya, seninle hep sarılarak uyuyacağımız bi dünya. düşündükçe gevşiyorum
dudaklarıma bi gülümseme yayılıyor, onlar da gevşiyor sanırım. mutluluğun ilk ayak seslerini duyar gibiyim sevgilim. senin için yeni bi dünya
inşa ediyorum, hayalimde. pek de zor olmuyor aslında yanımda seni hissettikten sonra. hem biraz ısındım bile. ama diyorum -yazar her zamanki gibi şirindir-
yanımda olsan hiç üşümezdim ki, fırsat vermezdin buna. hem diyorum, kim demiş ki benim sana hiç ihtiyacım yok diye?
sen geldiğinden beri sayfaları karıştırıyorum, araştırıyorum masalları. tüm dünyadakileri, yazılmış olan 16 000 masalın hepsini okuyorum sevgilim.
hep başroldeki erkeğin yerine koymak istiyorum kendimi, başroldeki kadının yerine de seni. ama olmuyor, bi şeyler eksik kalıyor mutlaka. sonradan fark ediyorum,
sonradan dank ediyor kafama. bizimki çok farklı bi masal, bizimki gerçek bi masal, bizimki sonsuza bi masal. alıyorum elime bi kağıt, bi kalem. başlıyorum yazmaya. ''seni yanımda hissettikten sonra
hayallerim de, masallarım da yaşıyor'' diyorum. dünyam seninle güzel.
etrafıma serptiğim bu kadar yıldızla çok parlak göründüğüm için karanlıkta çabucak buluyorsun beni. gülümsüyorsun her zamanki gibi. sarılıyorum sana, kollarım kocaman sarıyor seni.
-yazar kalbini gösterir- sarılırken kalplerimiz değiyor birbirine. kalbime dokunuyorsun sevgilim, içimi ısıtıyorsun. yanımda hemen bi yer açıyorum sana, oturuyorsun. kapatıyoruz gözlerimizi,
başlıyoruz hayal etmeye, dünyamızı. anlatacak o kadar çok şeyin var ki, başlamadan önce durduruyorum seni yarıda kesmemek için. benim bile duyamayacağım kısık bi sesle en anlamlı cümlemi söylüyorum sana;
''seni çok seviyorum, seni sen yapan her şeyi çok seviyorum''. duyuyorsun, daha bi güzel gülümsüyorsun. ve şimdi hayal et sevgilim, hayal et, ben dinliyorum seni.
yerin çabuk dolar. ama benim yerimi dolduramayacağın şimdiden belli oldu. kolay gelsin sana.
düşünüyorum da, seni önemsemek için mantıklı bir sebep bulamıyorum...
sesimde ne gizli biliyor musun? sana söyleyemediğim sözcükler...
kötü şeyler yazmak istiyorum, yazamıyorum. kelimeler boğazımda yumruk oluyor. sonra nankör olduğumu düşünüyorum. sonra haklı olduğumu düşünüyorum, sonra şizofren. sonra ne düşüneceğimi bilmiyorum. sen yok oluyorsun. sonra güçsüz oluyorum ben. sonra saçmaladığımı anlıyorum. senin gereksiz olduğunu biliyorum. sanki bunca zaman sen vardın. bunu diyebiliyorum. çekip gittiğinin ardından 2 ay falan olmuş. hiçbir sebep yokken. sonra mutlu olmam gerektiğini, her şeye rağmen hatırlıyorum. biliyor musun? yalan yok. sana tamamen içimden gelenleri yazıyorum. sana söyler gibi. şu an bunları gözyaşlarıyla söylerdim sana. ben yine güçlüyüm de, bilmiyorum ya. bir şeyler eksik. bir şeyler fazla. bir şeyler tuhaf. ben seni özledim be. facebook dan saçma bir nickle beni eklemeni bekliyorum en kısa zamanda.
öyle bir gittin ki, yerinde yeller esti
öyle bir gittin ki, gelmez olaydın..
ben seni hiç denemedim, bilir misin?

güvenmeden yaşayamayız bazılarımız, ben öyle bir adamım. güvenemediğim ne varsa kenarında durmayı yeğlerim veya güvenmediğimin farkında girerim içeriye o şey herneyse. insanlar için de durum çok değişmiyor, denemek bana göre değil ki hayat, bir laboratuvardan çok daha fazlası inan bana.

ben, bu işin böyle olacağını en başından biliyordum aslında.

aşkı, gördüğümde tanıyabiliyorum, ne mutlu. yaşatıyorsun beni öyle kendi halimde şimdilik...

"aklım ermedi aynalara ve suya;
yüzümü gösterip, kalbimi neden
sakladıklarını öğrenemedim. şaşkınım,
cahilim ben bu dünyada."
...öyle bir dem ki ruhum; hiç olayım derken meğer sen olmuşum...

şarkı nev'in şarkısı. ama bu şarkıyı söylerken acaba benim için cuk oturacağı hiç aklına gelmiş miydi ? sanmıyorum. neden mantıklı birisi hiç olmaya çalışırken hep ''o'' olsun ki? belki de takıntıdır.

ama şimdilerde seni anlatan 3 noktalı cümleler kurmuyorum. paragraflar yazmıyorum. kelimelere harflere küstüğümden değil, sen istediğin için. gene istediğini yaptım; her zaman olduğu gibi. 3 noktalı gözyaşlarımı içime akıtıyorum artık başı sonu belli olmayan.

önemli olan zaman kavramı da değil aslında. 3 ay 6 ay. bir türlü yaşanamayan günler haftalar hatta aylar. tek koyan sana duyduğum varsıl özlemlerim. o hiçbir zaman öpmeye bile kıyamadığım dudaklarından bir daha kelimelerin dökülüşünü göremeyecek duyamayacak olmam. ne dediğinin önemi yok. senin söylemen senin diyaframından geçerek ses tellerinden, ordan dışarı çıkması yeterli. şiir gibi. masal gibi. hikaye gibi belki de hep öyle olduğu gibi.

ama artık iyinle kötünle, hiçbirisi yok.
çocukluğumun geçtiği deli gibi koştuğum düştüğüm bisiklete bindiğim bazen ağlayıp bazen deli gibi güldüğüm o sokakların artık çocukluğuma dair bir anı değil de sadece seni hatırlatacağını şu yaşıma kadar hiç aklıma getirebilir miydim? peki ya şu yaşıma kadar birini hiç bi kadar sevebileceğimi? okula giderken kullandığım o yolun 8 yıl okuduğum o ilkokulu değil de sdece senle yürüdüğümüz ya da sana gelirkenki zamanları hatırlatacağını? kim nerden bilir ki artık neden o yolu kullanmadığımı neden bidaha o pizzacıya kokoreççiye o hamburgerciye salatacıya gitmediğimi o cafede o masaya birdaha oturmadığımı. kim ne anlar ki bir daha sana yaptığım o kolyeyi neden yapmak istemeyeceğimi ve kim beni nsıl anlar ki o filmleri izlemeyeceğimi? hayatımda seni daha tanımadan önce bi sirkeyle nasıl ne derece bi ilişiğim olmadan şimdilerde sirkenin bile seni hatırlattığını?
bir daha bi hastanın yanındayken o günkü gibi mutlu ve huzurlu olur muyum acaba ve bir daha kimseye ekmeğin içini çıkartarak peyniri bol ve domatesli ekmek arası ypar mıyım sence hem de içini çıkararak? yada ayran içerken pipet dışnda kalan kapalı yerlerden bi bölgeyi ayran rahat gelsin diye delerken gözümün önüne sen gelmez misin acaba? bir daha başkası için et yumuşak olsun diye süte basar mıyım ki? saçma sapan bi tatlı yapar mıyım? tek bi çileği bile tek tek seçer miyim? sesini duyabileceğim ihtimalini bile düşününce kalp ritmim artar mı acaba?

yada gerçekten başka bi şarkıda dendiği gibi silip tekrar başlamak mı gerek bazen? hayat sensiz zaten sıfırken tekrar sıfırlamaya çalışmak?
Kucakladığım yeni bi sabahın buğusu camıma yağmuru;
Yağmur da senin onu ne kadar sevdiğini getirdi aklıma.
Yağıyor işte başka birinin gözlerinden üstüne.
I wish i could fix you.
(bkz: fix you) (bkz: The offspring)
Yazdıklarımı anlayan biri olmadığı için boşadır.
Boşa mı?
Bu yüzden mi hiç tâkâtim olmadığı hâlde zor da olsa, tükensem de karanlığına koşarım.
ama kimler niyetlendi kimler bir bilsen.
ister sev ister sevme ama dön artık, uyanır uyanmaz düşüncemdesin
ıslak ekmek attığın kuşlar alıştılar eve, onlarla beraber penceremdesin...
ah be bitanem nerelerdesin ?
ORTADA DURMA...

YA SEVEBiLECEĞiM KADAR YAKINIMDA OL,

YA DA UNUTABiLECEĞiM KADAR UZAĞIMDA...
her gördüğümde yutkunma zorluğu çektirten, gözlerimin sulanmasına sebebiyet veren kişi, nihayet suskunluğunu bozdu. çekip gidiyormuş buralardan çokkkk uzaklara. ne geçecek eline dedim? kendimi bulmaya gidiyorum dedi. mevlana sanki a.q.

beni seviyormuş ama gitmeliymiş...sadece güldüm. güldüm içim kan ağladığı halde. gözümden bir damla yaş geldi önce, sonra hüngür hüngür devamı...

sevgi bu mudur diye sordum sonra, sustu. ben seni çok seviyorum dedi. dedi de ne oldu? gemiyle gidecekmiş çoookkk uzaklara. beni başkalarına bırakarak. istemiyorum sözlük gitmesini, çünkü bazı konularda hata yapsam da, kaybetmek istemiyorum o nu... allah ım yalvarırım sana bu sefer ben güleyim, omzunda yatmak istediğim, özlediğim kişi benden gitmesin. moron gibi yaşamak istemiyorum. cidden ya, istemiyorum.

belki mutlu gerçekten olacak ama, bu sefer ben bencil davranmak istiyorum. olmasın inşallah!!!

Sitemimdir benim kendime bu, sessiz suskun yüreğime ederim hep sitem.
Yüreğimin isyanıdır, yüzüme gülen sırt çeviren vefasızadır, bu acı dolu sitem!
Beni hiç anlamayan, çok inandığım için benden de suskun yüreğimedir sitem.
Riyakarlığını anlayamadığım için, kendi yüreğimedir bu sınırsızca olan sitem!
Başka dilden konuştuğunu bilemedim, sana inandığım için kendime de sitem.
Sırtımdan vurulmuşken, sırt dönmedim senin yüz çevirmen bilmem ki neden?

Yüreğimi eline almak varken, ayak altına almak istemenedir aslında bu sitem!
Bu güzel yüreğimi sen yitirdiğin için, durma et kendine sende beddualı sitem!
Sitemim sadece saflığıma, riyasız çıkarsız dostluğum içindir, bu yüreğe sitem.
ihanete uğradım, riyakar yüreklere kandığım içindir, bu yüzdendir hep sitem.
Kalbim inanmaz sana, desemde bilirim kalbim söz dinlemez ki onada sitem!
Ne kadar sitem etsede bu yürek, kendimedir ben kimseye edemem ki sitem...
*
Seni aramak istemiyorum ama sürekli olarak rüyalarıma giriyorsun. içim çok sıkılıyor. Ters giden bir şey mi var. Eğer bu yazıyı okursan lütfen bana bir şekilde durumunu bildir.
şimdi sakin ol ve elindekini yavaşça yere bırak sözlükçü. evet, aynen öyle. derin nefes al, herşey yoluna girecek. Sen deli değilsin. Bu kadar güçsüz de değilsin. Sadece biraz zor zamanlar geçiriyoruz hepsi bu. Evet, sana sormadılar, bir şekilde yarattılar, dünyaya getirdiler, yetmezmiş gibi bir de geri dönmeyi yasak ettiler. Biliyorum, hepsini biliyorum. Ben de çekiyorum. Ama günahını göze alıyor olsan da, öl desem ölmezsin. Yaşamayı seviyorsun sen. Utanma, söyle. Seviyorsun işte. Köpekler gibi seviyorsun hem de. Utanılacak bir şey değil ki bu, içgüdüsel bir mesele. Bir şekilde mutsuzsun. Yaşamayı yeterince beceremiyor gibisin. Olabilir. Hangimiz gerçekten mutluyuz ki? insanlar senin zeki çevik ve ahlaklı olmanla ilgileniyor gibiler. Ama bunu seni düşündükleri için yapmıyorlar. Onlar senin toplum için yararlı, sorun çıkarmayan bir mekanizma haline gelmen için uğraşıyorlar. Resmi bozmamalısın, sorun çıkarmamalısın. Gerçek dahilerin kitaplarını yakarlar, beyinlerine set çekerler. Aslında toplum zekayı önemsemez. Gerçek ahlaklılar ise dürüsttürler ama toplum doğru söyleyeni dokuz köyden kovar, bilirsin. Toplum aslında ahlakı da önemsemez. Onun için önemli olan üç maymunlar ordusuna sadık bir nefer katabilmektir. Eğer annenin, babanın, arkadaşının, sevgilinin, kısacası senin için toplumu oluşturan elemanların gözünde "işe yaramaz" biriysen, inan ki üzülmeye değmez. Dikkatlerini çekmeye çalışıyorsun, "bakın, burdayım ve sizin binbir emekle inşa ettiğiniz saçma sapan değer yargılarınızın üzerine işiyorum." diye bağırıyorsun. ideolojik, dini, ahlaki meseleleri şişirerek, patlatmaya çalışıyorsun. Gerek yok. Nefret sevgiden daha bağlayıcı bir duygudur, unutma bunu. "Hiçbirini skimde değilsiniz, mna kodumun malları sizi." demenle onları aslında ne kadar umursadığını gösteriyorsun. Bırak, akışına bırak. Sakin ol. Bu böyle değil, anladın mı? Böyle radikal olunmaz, böyle isyan edilmez. Hele bi otur soluklan yiğenim.
Senin için bir önem arz etmiyor gibi görünse de seni seviyoruz annecim, tamam mı? Ve hep yanındayız.
Sevgili arkadaşlar, bu " beni baglamayan baglac da varsa yoksa sanatçılara sesleniyor" demezseniz çok mutlu olacağımı belirterek diyorum ki;

sevgili mirkelam, ben bu yazıyı sana yazdım.
bir anda türkiye nin konuşmaya başladığı koşan adamsın sen. fırtına gibi düştün türkiye gündemine, medyanın istediği herkes gibi bir anda parladın ama, giderek azaldı bu şan şöhret sen hala aynı sen olduğun halde.
yav, oturup şarkılarını söylediğimde, o kadar güzel şarkıların var, ama neden bu kadar arka planda kaldın? fergan mirkelamoğlu ismiyle çıkmadığından mı acaba bilemedim? fergan ismi de gayet güzel bir isim çünkü.
neydi abi o ilk klibin? bu yüzdenn her gece beeeğğğnnn derken ağzından tüküre tüküre koştuğun o klip? şaka şaka kızma hemen, ben yaptığın işleri gerçekten başarılı buluyorum ve çok seviyorum be abi şarkılarını.

"martıları sayarken,
hiç mi hayal kurmadık
denizlere bakarken"

ne kadar sevimli sözlerdir bunlar. yine unutulmaz, tavla, hatıralar, gibi çok efsane şarkıların var ama, nedense kıçı kırık yusuf güney kadar bile ünlenemedin. lanet ediyorum abi bu türkiyenin insanı bir anda ünlü yapıp tekrar geri unutup paçavra gibi bir kenara fırlatmasına.

bak samimiyiz sonuçta senle, kırılma bu söylediklerime. sevdiğimden söyledim hepsini. sen güzel müziklerini yapmaya devam et, "beni baglamayan baglac" seni dinlemeye devam edecektir abi.

http://www.youtube.com/watch?v=hBnygoM1mXs
ufak bir nostalji ile bu yazıya son verir selam ederim.

fergan a not *: abi hiç yaşlanmamışsın, onbeş sene önce ben küçük bir çocuktum, şimdi iş güç sahibi oldum. sen hala klipteki gibisin. bunun sırrını da acele yazmanı rica ediyorum.
"ayrı ayrı cümlelerde iki ayrı kelimeyiz. iki ayrı uzak cadde birbirinden habersiz."
özledim ama asla gelmem sen gelmedikçe. artık yaptıklarım bu kadarı fazla. sıra sende. istersen gelirsin. çok özledim seni. hep bekliycem. kalbimin bir yeri sana ait.
yokluğunda 70. gün
tam 1 yıl oldu. ne orhan kaldı ne müslüm. yanlızlığın hakkını verdim merak etme. ama hayat devam etti bi şekilde. daha bi piç oldum, daha bi acımasız. sadakatimin, dürüstlüğümün, aşkımın intikamını alıyorum. ve kendimden tiksiniyorum.
--spoiler--
hayat bazen öyle insafsız ki
küçük bir boşluğundan yakalar
hissettirmez en zayıf anında
seni ta yüreğinden yaralar

ellerin kolların bağlansa da
başında kasırgalar kopsa da
sen tüm gücünle karşı koysan da
seni acımasız sevdaya salar

sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun
beraber olamayız benim gibi biliyorsun
bir başka dünyanın insanısın yavrucuğum
sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun

haklısın biraz geç karşılaştık
oysa hiç konuşmadan anlaştık
bazı şeyler var ki söylenmiyor
biz senle sözleri susarak aştık

insan acılarla kıvransa da
ve o aşkla bir daha doğsa da
dünyasını yeniden kursa da
düşlerle gerçekler ayrı ayrı yaşar
--spoiler--
kafamı sikiyim ben kafamı. seni üzdüğüm için çok özür dilerim..

ayrıca ne yani direk sana, sevdiceğim aklımı sikmek istiyorum seni üzdüğüm için diyemedim.
ama çok özür dilerim.. çok çok çok..

affet beni.