seni öyle çok ve güzel seviyorum ki, karşılıksız olması mumkunatsiz geliyor.
ama dümdüz elma hikâyesi işte. ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevecek değile çıkıyor sonları hep. boyle hep ansızın gelmesen aklıma, geldiğinde çıkmak bilsen, bu kadar çok girmesen rüyama keşke. bu imkansız olan mumkunatsiz duruma bu kadar inanmam ve bu denli hüzünle harman hayal kırıklığı yaşamazdım.
Farklı şehirlerde, farklı bedenlerde, farklı hayallerde olmamız, aynı dolunaya bakmamıza engel değil, yokluğu da varlığı da yoktan var olmaya delil sevdiğim.
Güldüğünde gözlerinde beliren iki çizgi arasında geçirebilirdim ömrümü ama ben o iki çizgiye sebep olacak şeyler yapmayı beceremedim pek. Dedim ya sana, ben beceriksiz, sakil, aptal adamın tekiyim diye. Hiç kabul etmedin sen bunu. Umudunu yitirmedin benden bir an bile. Ta ki buna gerçekten inanmana sebep olana dek.
Velhasıl kelam, aynı dolunay demiştim ya hani. Aynı dolunaya bakmak için bir ay bekleyecek gücü bulamıyorum kendimde. ilahi kudret sahibi'nin sisteminde her gece dolunay olmuyor malum, fakat iradi kudret sahibi olarak ben, seninle her gece avcumda buluştuğumuzu hayal edeceğim.
Sen burayı okumazsın, ama belki bir gün ben geri dönüp bakarım diye yazıyorum. Zamanında bana yaptığın haksızlıktan sonra epey zaman toparlanamadim. Içimde biriken bütün öfkeyi sana da kustum. Yalniz bu beni rahatlatır sanmistim ama bir şey değişmedi.
Basit iki kelimeden oluşan, en az o kadar basit bir cümle.
Onca hengamenin, mücadelenin, savaşın, yenilginin, yıkılmanın ve üstelik bir daha kalkamamanın, bazen kan bazen gözyaşının, kalp kırıklığının, ruhen ölümün ama bedenen kalımın, yanmanın, donmanın, boğulmanın, yok olamamanın ve dahi onlarcasının ardından, ruhsuzca aynanın karşısına geçip, sanki bunları yaşamamışım gibi "olmayınca olmuyor" diyebilmeyi, seni bulmuş ve tanıyabilmiş olmama rağmen, sensiz yaşamak mecburiyetine benzetiyorum.
Boluya gittiğimde dağda bir gelincik çiçeği görmüştüm. Almaya çalıştım ama aşağısı uçurumdu. Baktım düştüm düşücem vazgeçtim. Çok içim kaldı baya izledim falan. Sonra fotoğrafını çekip dolaşmaya devam ettik. Bu sefer bir bahçede turuncu bir gül vardı. ben gerçekte o renkte bir gül ilk defa o gün gördüm. Kokusu aşırı güzeldi. Şuan Gelinciğin güzelliğini hiç hatırlamıyorum tek hatırladığım kafayı takmıştım. ulaşmaya çalışırken uçurumdan az kalsın düşüyordum. Ama gülün kokusu da renginin güzelliği de aklımda.
Şuan yani bu gece farkettim, sen benim hayatim için oradaki gelincikten farksızmışsın. ben kıyıda çok fazla durdum.
Galiba yine uzun bir yazı olacak. Çok büyük ihtimalle de kimse okumayacak. Ben sadece buraya içimi dökebildiğim için buraya yazıyorum. Kalbimi birine açabilseydim siz yazarlara bu uzun entry zulmünü yapmazdım. Çayımı da aldığıma göre yavaş yavaş başlayabilirim.
Bu yazıyı sana ithafen yazıyorum sevgili f.
Aslında seni daha uzun zamandır tanıyorum. Ama bana çok çok uzak her gün yanımdan geçen sıradan biriydin benim için. Hatta pek de hoşlanmadığım hatta ve hatta gereksiz bulduğum. Seni eksik tanımışım ben f.
ilk kez kalbini gördüm, gözlerinin içine baktım. Ve o an gözlerindeki yaşama sevinci mi her neyse o parlaklığa sebep olan alıp götürdü beni. Tüm akşam o gülüşü düşündüm istemsizce. Yeni tanışıyorduk aslında. Tanışmak için ilk adımın gibiydi. Seninki sadece ufak bir espri bir merhabaydı belki. Ama ben o içimdeki hızlı geçisi sana anlatamam. itiraf edeyim senden daha o günden beri hoşlanıyorum. Aylar geçti üzerinden. Hep hafiflemesini istedim. Araya giren olaylar olsa da bazen uzak olsak da ben ilerlemesini engelleyemedim. Seninle arkadaş da olduk belki ama hala sana çok uzağım biliyorum. Hiç hayal ettiğim yakınlık olmayabilir belki, bunu da biliyorum. Çok denedim f. Önce basit sandım çok denedim. Ama galiba artık sana aşığım. Ve senden hiçbir belirti yokken sana bunu söyleyemiyorum. Seni hepten kaybetmek istemiyorum. Geçecek mi duygular sadece arkadaş kalabilir miyim seninle bunu da bilmiyorum. Artık seni her gün göremiyorum. Uzun bir müddet de göremeyeceğim. Gözden ırak gönülden ırak olur mu derken galiba seni daha çok düşünür oldum.
Elimizde birer çay var karton bardakta. Yürüyoruz okulun bahçesinde. Ve sen bana gülüyorsun yine gözlerinin içi parlayarak. Hatta bu sefer görebiliyorum gözlerinde kendimi. Senin yanında bir yerim olmuş hissediyorum hayalimde. Fazla bir hayalim yok ki çünkü uzağı göremiyorum. Seninle gelecek olur mu bilmiyorum. Bana yol göstermeni o kadar isterdim ki. Gülerek yaptığımız konuşmaların içinde aşk olmasını o kadar isterdim ki...
Bana aptal deme nolur. Ama söylemeliyim. Şu duyguyu yaşamadan gitmeyelim be şu dünyadan. Bi kere sarılmadan sana gitmeyeyim. 1 günümü sadece seni görerek geçirmeden gitmeyeyim. Bana aşkla bakan parlak gözleri görmeden gitmeyeyim istiyorum.
Ben ne fark ettim biliyor musun? Ben ona, ilk aşkım dediğim kişiye aşık değilmişim. Sevdim onu evet ama sevdalanmamışım. Ama sana deli gibi aşığım. Kimse duymaz ikem haykırmak istiyorum bazen bunu. Sana aşığım...
Birkaç gecedir kendimi dua ederken buluyorum. Seninle olmak için dua ederken. Kalbimden ruhumdan istiyorum seni.
Mükemmel değilsin görüyorum ama sen hata yapınca gözüme batmıyor bile. Aşk bu değil mi? Benim gözümden sana bakmak...
Sana bakınca babamı görüyorum bazen. Onu çok sevdiğim gibi seni de çok sevdiğim aklıma geliyor.
Kalbime söz geçiremiyorum be f. Ama dilim de çözülmüyor sana. Senden korkuyorum, senden emin değilim. Beni sevebileceğin, anlayabileceğin, saygı duyabileceğin neden şüphe bende? Bunu düşününce yanlış kişiye aşık olmuşum diyorum bazen. Ama yanlışı doğrusu var mıdır bu işin? Senle ben olduktan sonra eğrisiyle doğrusuyla kabul etmez miyiz birbirimizi?
Sana yüzüne söyleyemediğim son sözlerimi yazayım:
Seni seviyorum f. Tüm kalbimle seni seviyorum. Sen de beni öyle sev istiyorum. Belki bir şansımız olsa sonsuz oluruz diyorum. Sarıl bana bırakmayacağını hissettirerek. Sen de tüm kalbinle sarıl. Gözlerinle gülümse hep bana. Hani tüm dişlerin görünün kocaman gülümsemen var ya işte onunla gülümse. Birbirimizi sevsek bu hayat bize yeter. inan etrafımızdakiler umrumuzda olmaz. Gel yeter ki artık. Seni çok seviyorum.
önemli bir ayrıntıyı akşamdan kalma bir hal nedeniyle unutmuş vaziyetteyim..
9 nisan.. evet doğum günündü. iyi ki doğmuşsun, nice yıllara güzel insan.
sesin iyi geliyor gerçekten sen bunu bilmiyorsun. ve bilmediğin bir şeyi daha söyleyeyim.. ben seninle telefonda konuşurken hep ışıkları söndürüyorum. ama sorun olmuyor. çünkü sen odamı aydınlatıyorsun ve sen bunu bilmiyorsun.
uzakta olman yetmez, arada bir yakın da ol bana ne dersin? *******
sen beni yarım bırakıp gittiğin günden beri yazmak gelmiyor içimden, yazamıyorum. tolstoy yazsa, dostayevski yazsa belki ikimizin ruh ikizi olduğunu anlatmak için anca girizgah olabilirdi.
seninle yanyana olabilseydik de şehir böyle bir mucize görebilseydi.