bugün

Merhem kullanmamam yaralarım olmadığı anlamına gelmez. insanın gözlerine otururmuş acı. Bir insanın mutluluğu gülümseyişinden belli olur zaten, öyle içten öyle samimi olur. Kahkahası bol olan insanların gözlerine iyi bakın onların gözleri mezarlık gibidir. Sanki herkes tek tek gidecekmiş, ben bekleyecekmişim gibi. Sanki yıllardır uzaktayım ben. Acıya alışmış kişiye bahtiyarlık güneşinin, ışıklarını kısa bir an göstererek sonra yine onu karanlığa boğmasında sanki ne mânâ vardı? Düşün ki tepeden tırnağa dertsin ve insanlar sana gelip "Dur orada, bana derman olacak endâm görüyorum sende" desin.

Delirmekle sakinleşmek arasında gidip geliyorum sürekli. Kafamın içinde tanımadığım insanlar konuşuyor. Çöller, deryalar taşıyor gönlüm. içimde biriken hislerin birden bire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum. Kaçıp gitmek istediğim çok zaman oldu. Mesela bulutlara da dokunmak istiyorum, ama elimde değil. Daha iyi, daha aydınlık bir yere varılacağına inanılmadan nasıl olur da bu yol yürünür?

Gökyüzü, üç beş bulut, gecenin garipliği..

"Başka nemiz kaldı ki şu yalan dünyada?"

Bir yüreğiniz vardı, onu hatırlayınız. Yüreğinizi kollayınız, ölmeden çürüyorsunuz bayım. Ve göğsünde papatya kokusu taşıyan kadınları sevin, onlar hep çocuk kalır.
Her şeyin zamanı gelecek. Şimdilik sadece sabır...

alıntı.
her zaman böyle okmaz be bro. bir gün, belki bir gün gülecek yüzün.
Saat kaç olmuş, hiçbir neden yokken neden gider whatsappa bakarsın? Hadi baktın neden gider özellikle o kişiye bakarsın*? Neden uykunu durduk yere kaçırsın? Önceki gecelerden hiç mi ders almadın çocuğum sen? Hadi işin yoksa çıkar aklından da uyu bakalım.
dün muhabbet kuşumu severken ki bunu balkonda, kafesin içine elimi sokarak yapıyordum, kaçıverdi.

uzun zamandır ilk defa çok sevdiğim bir şeyi kaybetmekten korktum.

ve öyle korktum ki sanırım hayatımda ilk defa bir şey avuçlarımdan kayıp gitmesin diye kendimi yırttım.

abim "kollar beyaz, suratın domates gibiydi." diyor. ki kendileri de "ne bok yersen ye" dedi gitti. ama kendisi salonda olursa kuş korkar girmez içeri diye kaçmış.

nasıl yaptım bilmiyorum ama yakaladım sözlük.*

böyle ellerim titreye titreye salona girdim. avcumda kuş..



Yarın ailemden sonra en çok sevdiğim arkadaşım evimize gelecek. umarım babam bir saçmalık yapmaz. yarın çok güzel bir gün olsun.
En son ne zaman bir kadını sevdin?
Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil.

En son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin?
Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup-kollayarak.

Delikanlı adam Korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da...

Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan, onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını, mutlu kadındır.

Bu yüzden kirpiklerini sev kadının.
Avuç içlerini,
Makyajsız yüzünü,
Uyku sersemliğini...

Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını.

Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma.
her gün içiyorsun, sebebi ne olabilir diyorsun düşünürken içerken buluyorsun kendini. işe geç kalıyorsun bazen, arabanı yanlış park ediyorsun kendi evin diye karşı komşunun evine girmeye çalışırken buluyorsun kendini. en son ne zaman sevdiğin olmuş bilmiyorsun unutulmuş tozlu raflardaki biri sanki. biri soruyor seni birileri, sen hiç bilmediğin birilerini özlüyorsun, öyle biri esamesi bile okunmadan.

neden yazıyorsun ki boşa ne anlatıyorsun kendine, hâlâ içerken.
insanlara iyi davranmaktan vazgeç. seni zayıf görüyorlar.
senin ben amk.
Ne kadar güçlüsün,öpüyorum seni.
Oldugunde kimse cesedini yakip denize atmayacak. Sen simdiden bir esyani denize atmalisin bence...
hayattan ne istiyorsun? kendinden ne bekliyorsun? ya da herhangi bir şeyi bekliyor ya da istiyor musun?

sürekli olarak zihnimin içerisinde beni kemiren düşünceler var, onları durdurmaya da çalışmıyorum. akışı izliyorum sadece. bir şey yapamayacağımı biliyorum. kabul etmek zor gelse de, öyle.

yoldan ayrılamazsın. başa dönemezsin. geriye gidemezsin. önünde yürüyebileceğin de pek bir yol yok. ama çakıl taşları, ama karanlık, ama ötesi. yeterli mi?

evet, yeterli.

hadi kaldır kendini de devam et, bir adım daha at. sersemliğinden, unutkanlığından, çaresizliğinden, öfkenden ve bataklığından ileri bir adım at. sonunda kendini bir uçurumun kıyısında bulacaksın belki, hem korkmazsın da düşmekten. devam et.

yeni bir gün daha görmek için, eski bir acıyı tekrar, tekrar ve tekrar tatmak ya da yenisiyle gönlünü dağlamak için.

yaşamak güzel şey.
- gitmek de öyle.
Yapmadığın şeyler için pişman olacağına yaptığın şeylerden ders al. Bazen risk almak gerekiyor.
Ciddi ciddi, salak olduğumu düşünmeye başladım. Mal'da diyebiliriz.
Bu yaşa geldim(30) kimseye bir zararım dokunmadı. Dokunmayacakta.
Hiç kimsenin kötülüğünü düşünmedim, malına göz dikmedim, hakkına girmedim, yalancı olmadım. içten pazarlıkçı olmadım, iftira atmadım.
Diyeceksiniz ki ne güzel.

Yok dostlar yok güzel değil. Karşılığı hep kötü oldu hep zararlı çıktım, hep üzülen ben oldum.
Sanırım; deve,diken ve insan üçlemesinin tam yeri.

Bugüne kadar hayatıma giren hiçbir kadına saygısızlık etmedim, mahremini açık etmedim, el kaldırmadım.
Arkadaşlarıma karşı hep sorumlu davrandım, yapıcı oldum. Anladım , dinledim gerektiginde elimi taşın altına koydum

Hiçbir büyügüme saygısızlık etmedim, hiçbir hayvana kötü muamele yapmadım. Kimsenin tavuğuna kış demedim.

Oldu tabi ki. Hatalarım da günahlarım da, suçum da.
Ama herkes kadar iyi denilecek herkes kadar.

işyerinde bile kisenin yükselişini yalandan alkışlayıp çekememezlik yapmadım. Onun kadar sevindim.
Zaten birçoğumuz zorluklarla büyümedik mi? Yokluğu da çekmedik mi?

Gerek varmı kötülüğe, çekemzliğe içten pazarlığa.
Bence yok, ama insanlar ısrarla var diyor iyi niyetle yaklaşma olan sana olur diyor. Ama bence halen yok
Hep zarar hep zarar. Tek bir faydası yok iyi niyetin. Buradan iyi niyetli olanlara duyrulur. Olmayın!
insanlar bunu kullanıyor, suistimal ediyor.
Kendime not: salaksın oğlum salak...
Bayılıyorsun kendini bu duruma sokmaya. Akıllan artık. Yapma.
malsın. tam bir mal.
Bir sürü hayalin ve bu hayalleri gerçekleştirebilecek kapasiten var. Silkelen ve yerinde başkalarının olmasına izin verme.
camın kenarına çenemi dayamış dışarıya bakıyorum. her yer karanlık. rüzgârın hışırtılarını odada hissedebiliyorum. hafiften camı aralıyor ve soğuğun içeri girmesine izin veriyorum. içim üşüyor, ürperiyorum. sessizliği bozabilecek bir şeyler arıyor, fakat bulamıyorum. insanların hepsi uçsuz-bucaksız bir uykuya dalmış gibi. birden sokağa çıkmaya karar veriyorum. gecenin sessizliğini sokak köpekleri bozuyor. ayakkabımın çıkarttığı sesler, köpeklerin havlamasına eşlik ediyor. apartmanın önündeyken odamın camına bakıyorum. birisi camın kenarına çenesini dayamış, dışarıyı izliyor. içimi bir huzursuzluk kaplıyor. biraz yürüyorum. evin hemen dibindeki parkta buluyorum kendimi. kaydırakların oraya geldiğimde çevremdeki ruhları hissedebiliyorum. salıncakta oturup sessizce beni dinliyorlar. ağzımı bıçak açmıyor.
kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğuna gözüm ilişiyor. ağlıyor aralıksız, hıçkıra hıçkıra...
ağlıyor, ama yukarı çıkıp tekrar kaymaya devam ediyor. bir ara göz göze geliyoruz. bana rüzgârın böldüğü silüeti ile arkama bakmamı işaret ediyor. arkamı döner dönmez, yaşlı bir adam görüyorum. "git" diyor bana. "uzaklaş buradan!"
koşmaya başlıyorum eve doğru. ayağım bir taşa takılıyor ve olduğum yere devriliyorum...

***

kan ter içinde uyandım.

aynaya bile bakmadan evden çıktım direk.
içimden "deniz olsaydı martılara atardım birazını." diyerek önümdeki simitten bir ısırık aldım.
masadaki çayı hiç içmeden, simidi de yarım bırakarak kalktım oturduğum kafeden. o sırada telefon çaldı. arayan mustafa:

- çıksak ya biraz dışarı?
+ dışarıdayım zaten.

koordinat verme faslından sonra buluştuk. parka geldik ve biraz sohbetledik.
daha doğrusu ben konuştum, mustafa sadece beni dinledi.

lisedeki sevgilim esra geldi aklıma.
peşinden yüz tane herif koşuyor, o ise ısrarla ve hasbelkader seçimini benden yana kullanıyordu.
her gün okul apaçilerinden biri tarafından tehdit ediliyor, çoğuna cevap vermekten kendimi alıkoyuyordum.
en sonunda dayanamayıp bir tanesine: "okul çıkışında pazarın oraya gel, teke tek kavga edeceğiz." diyerek bu döngüye son vermek istiyordum artık.

anlaştığımız saatte orada buluştuk. kalıp olarak benden epeyce iri bir çocuktu.
kavga başladı.
yüzüme bir yumruk salladı. yumruğun yüzümde patlaması ile dudağımdan akan kanlar sular seller halinde...
aradan sıyrılıp, bir sağlam da ben vurdum. yere düşürünce iki, üç...

lise kavgalarının hep maçı sonlandırıcı bir hakemi vardı. bana "kavga bitti" işareti yaparak beni itti.
ben kazanmıştım. yüzümde mağrur bir ifade, içimde bir huzursuzluk...
"berkay!" diye bir ses duydum uzaktan. ses farklı isimler dahil edilerek çoğalıyordu.
bir anda 8-10 kişinin üzerime doğru koştuklarını görüyorum.. sonrasına dair hatırladıklarım kısıtlı:

esra benden ayrıldı, üstüm toz pislik içinde, annem lavaboda kanlı yüzümü yıkadı...

***

telefon tekrar çaldı.
arayan tuğçe'ydi:

- dayanamıyorum artık, yemin ediyorum dayanamıyorum...
- nasıl olacak böyle? ayrıl diyorum artık. korkma bu kadar.
+ öyle olmuyor işte! öyle basit değil işte!

kocası ile arası yine bozulmuş.
ne zaman ayrıl desem, konuyu ya da telefonu kapatıyordu.
kısa bir konuşmanın ardından, telefonu kapattı.

mustafa ile vadi'ye geçtik.
iki kişi daha katıldı yanımıza.
onlar alkol aldı, benim canım istemedi.

tam da güzel bir sohbet dönerken, hafiften ihtiyar bir güvenlik bize seslendi:
"arkadaşlar burada içemezsiniz, kaldırın onları ya da şu karşı tarafta için." diye yukarıdaki ağaçlık yeri gösterdi.

tebessüm dahilinde teşekkür ederek, eliyle gösterdiği yere kurduk kampı.

***

birdenbire önceki geceye geri dönüyorum.

mustafa sessizce beni dinliyor, tuğçe her gün ağlıyor fakat ısrarla evliliğine devam ediyor, güvenlik "gidin buradan diyor" parmakları ile başka bir yeri gösteriyor. yüzüm düşüyor, sohbet bozuluyor, gülmeler kesiliyor.
kalkıyorum yanlarından, yürümeye başlıyorum. eşlik ediyor bana yaprak hışırtıları.
bir eski sevgili düşüyor aklıma; gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı.

***

ben eve dönmüşüm...
ellerim kirliymiş...
annem bile yıkamamış...
Ulan ne rüyaydı be.
Takıntı. Başka bir şey değil.
siktir et valeria ya, o senin için bu kadar uğraşır mıydı? sene içinde neden hiç arayıp sormuyor?
hırpalıyorsun kendini, yabma!
Aferin böyle devam. Sigara içmeye devam et tamam mı ağzını kırdığım.
bu yediğin kaçıncı kazık? hem de aynı insandan...
yaptığın onca iyiliğe, yaşadığın onca şeye değer miymiş?
ne zaman ihtiyacın olduğunda yanında oldu? ne zaman seni gerçekten sahiplendi? ne zaman seninle birlikte ağlayıp birlikte güldü? neyin peşindeymiş hala anlayamadın mı? kimlerin peşinde koştuğunu anlayamıyor musun hala?
bugün doktora gideceksin, onun umurunda olur musun?
dön bir kere bak, sor kendine? değer miydi kendini paralamana?
cevapları bildiğin onca soru varken ne bekliyorsun? kimden bekliyorsun?
dilerim bir gün o, sana yaptıklarını düşünür...yaşadığı her şey yaşattıklarının bedeli olur...
Mal mal ortada dolanmayı bıraksan diyorum.