bugün
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim14
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- şehirler arası aşk yaşamak8
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın11
- sözlük kızından gelin olmaz13
- ayça tilki10
- vatandaşlık farkı alan otel21
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler9
- cumaya gidenlerin çok azalması16
- bik bik'in balona binmesi34
- anın görüntüsü13
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız11
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- türkiyede çok abartılan arabalar8
- futbolcu ismiyle nick almak10
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası17
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan10
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım18
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı15
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
camın kenarına çenemi dayamış dışarıya bakıyorum. her yer karanlık. rüzgârın hışırtılarını odada hissedebiliyorum. hafiften camı aralıyor ve soğuğun içeri girmesine izin veriyorum. içim üşüyor, ürperiyorum. sessizliği bozabilecek bir şeyler arıyor, fakat bulamıyorum. insanların hepsi uçsuz-bucaksız bir uykuya dalmış gibi. birden sokağa çıkmaya karar veriyorum. gecenin sessizliğini sokak köpekleri bozuyor. ayakkabımın çıkarttığı sesler, köpeklerin havlamasına eşlik ediyor. apartmanın önündeyken odamın camına bakıyorum. birisi camın kenarına çenesini dayamış, dışarıyı izliyor. içimi bir huzursuzluk kaplıyor. biraz yürüyorum. evin hemen dibindeki parkta buluyorum kendimi. kaydırakların oraya geldiğimde çevremdeki ruhları hissedebiliyorum. salıncakta oturup sessizce beni dinliyorlar. ağzımı bıçak açmıyor.
kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğuna gözüm ilişiyor. ağlıyor aralıksız, hıçkıra hıçkıra...
ağlıyor, ama yukarı çıkıp tekrar kaymaya devam ediyor. bir ara göz göze geliyoruz. bana rüzgârın böldüğü silüeti ile arkama bakmamı işaret ediyor. arkamı döner dönmez, yaşlı bir adam görüyorum. "git" diyor bana. "uzaklaş buradan!"
koşmaya başlıyorum eve doğru. ayağım bir taşa takılıyor ve olduğum yere devriliyorum...
***
kan ter içinde uyandım.
aynaya bile bakmadan evden çıktım direk.
içimden "deniz olsaydı martılara atardım birazını." diyerek önümdeki simitten bir ısırık aldım.
masadaki çayı hiç içmeden, simidi de yarım bırakarak kalktım oturduğum kafeden. o sırada telefon çaldı. arayan mustafa:
- çıksak ya biraz dışarı?
+ dışarıdayım zaten.
koordinat verme faslından sonra buluştuk. parka geldik ve biraz sohbetledik.
daha doğrusu ben konuştum, mustafa sadece beni dinledi.
lisedeki sevgilim esra geldi aklıma.
peşinden yüz tane herif koşuyor, o ise ısrarla ve hasbelkader seçimini benden yana kullanıyordu.
her gün okul apaçilerinden biri tarafından tehdit ediliyor, çoğuna cevap vermekten kendimi alıkoyuyordum.
en sonunda dayanamayıp bir tanesine: "okul çıkışında pazarın oraya gel, teke tek kavga edeceğiz." diyerek bu döngüye son vermek istiyordum artık.
anlaştığımız saatte orada buluştuk. kalıp olarak benden epeyce iri bir çocuktu.
kavga başladı.
yüzüme bir yumruk salladı. yumruğun yüzümde patlaması ile dudağımdan akan kanlar sular seller halinde...
aradan sıyrılıp, bir sağlam da ben vurdum. yere düşürünce iki, üç...
lise kavgalarının hep maçı sonlandırıcı bir hakemi vardı. bana "kavga bitti" işareti yaparak beni itti.
ben kazanmıştım. yüzümde mağrur bir ifade, içimde bir huzursuzluk...
"berkay!" diye bir ses duydum uzaktan. ses farklı isimler dahil edilerek çoğalıyordu.
bir anda 8-10 kişinin üzerime doğru koştuklarını görüyorum.. sonrasına dair hatırladıklarım kısıtlı:
esra benden ayrıldı, üstüm toz pislik içinde, annem lavaboda kanlı yüzümü yıkadı...
***
telefon tekrar çaldı.
arayan tuğçe'ydi:
- dayanamıyorum artık, yemin ediyorum dayanamıyorum...
- nasıl olacak böyle? ayrıl diyorum artık. korkma bu kadar.
+ öyle olmuyor işte! öyle basit değil işte!
kocası ile arası yine bozulmuş.
ne zaman ayrıl desem, konuyu ya da telefonu kapatıyordu.
kısa bir konuşmanın ardından, telefonu kapattı.
mustafa ile vadi'ye geçtik.
iki kişi daha katıldı yanımıza.
onlar alkol aldı, benim canım istemedi.
tam da güzel bir sohbet dönerken, hafiften ihtiyar bir güvenlik bize seslendi:
"arkadaşlar burada içemezsiniz, kaldırın onları ya da şu karşı tarafta için." diye yukarıdaki ağaçlık yeri gösterdi.
tebessüm dahilinde teşekkür ederek, eliyle gösterdiği yere kurduk kampı.
***
birdenbire önceki geceye geri dönüyorum.
mustafa sessizce beni dinliyor, tuğçe her gün ağlıyor fakat ısrarla evliliğine devam ediyor, güvenlik "gidin buradan diyor" parmakları ile başka bir yeri gösteriyor. yüzüm düşüyor, sohbet bozuluyor, gülmeler kesiliyor.
kalkıyorum yanlarından, yürümeye başlıyorum. eşlik ediyor bana yaprak hışırtıları.
bir eski sevgili düşüyor aklıma; gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı.
***
ben eve dönmüşüm...
ellerim kirliymiş...
annem bile yıkamamış...
kaydıraktan kayan küçük bir kız çocuğuna gözüm ilişiyor. ağlıyor aralıksız, hıçkıra hıçkıra...
ağlıyor, ama yukarı çıkıp tekrar kaymaya devam ediyor. bir ara göz göze geliyoruz. bana rüzgârın böldüğü silüeti ile arkama bakmamı işaret ediyor. arkamı döner dönmez, yaşlı bir adam görüyorum. "git" diyor bana. "uzaklaş buradan!"
koşmaya başlıyorum eve doğru. ayağım bir taşa takılıyor ve olduğum yere devriliyorum...
***
kan ter içinde uyandım.
aynaya bile bakmadan evden çıktım direk.
içimden "deniz olsaydı martılara atardım birazını." diyerek önümdeki simitten bir ısırık aldım.
masadaki çayı hiç içmeden, simidi de yarım bırakarak kalktım oturduğum kafeden. o sırada telefon çaldı. arayan mustafa:
- çıksak ya biraz dışarı?
+ dışarıdayım zaten.
koordinat verme faslından sonra buluştuk. parka geldik ve biraz sohbetledik.
daha doğrusu ben konuştum, mustafa sadece beni dinledi.
lisedeki sevgilim esra geldi aklıma.
peşinden yüz tane herif koşuyor, o ise ısrarla ve hasbelkader seçimini benden yana kullanıyordu.
her gün okul apaçilerinden biri tarafından tehdit ediliyor, çoğuna cevap vermekten kendimi alıkoyuyordum.
en sonunda dayanamayıp bir tanesine: "okul çıkışında pazarın oraya gel, teke tek kavga edeceğiz." diyerek bu döngüye son vermek istiyordum artık.
anlaştığımız saatte orada buluştuk. kalıp olarak benden epeyce iri bir çocuktu.
kavga başladı.
yüzüme bir yumruk salladı. yumruğun yüzümde patlaması ile dudağımdan akan kanlar sular seller halinde...
aradan sıyrılıp, bir sağlam da ben vurdum. yere düşürünce iki, üç...
lise kavgalarının hep maçı sonlandırıcı bir hakemi vardı. bana "kavga bitti" işareti yaparak beni itti.
ben kazanmıştım. yüzümde mağrur bir ifade, içimde bir huzursuzluk...
"berkay!" diye bir ses duydum uzaktan. ses farklı isimler dahil edilerek çoğalıyordu.
bir anda 8-10 kişinin üzerime doğru koştuklarını görüyorum.. sonrasına dair hatırladıklarım kısıtlı:
esra benden ayrıldı, üstüm toz pislik içinde, annem lavaboda kanlı yüzümü yıkadı...
***
telefon tekrar çaldı.
arayan tuğçe'ydi:
- dayanamıyorum artık, yemin ediyorum dayanamıyorum...
- nasıl olacak böyle? ayrıl diyorum artık. korkma bu kadar.
+ öyle olmuyor işte! öyle basit değil işte!
kocası ile arası yine bozulmuş.
ne zaman ayrıl desem, konuyu ya da telefonu kapatıyordu.
kısa bir konuşmanın ardından, telefonu kapattı.
mustafa ile vadi'ye geçtik.
iki kişi daha katıldı yanımıza.
onlar alkol aldı, benim canım istemedi.
tam da güzel bir sohbet dönerken, hafiften ihtiyar bir güvenlik bize seslendi:
"arkadaşlar burada içemezsiniz, kaldırın onları ya da şu karşı tarafta için." diye yukarıdaki ağaçlık yeri gösterdi.
tebessüm dahilinde teşekkür ederek, eliyle gösterdiği yere kurduk kampı.
***
birdenbire önceki geceye geri dönüyorum.
mustafa sessizce beni dinliyor, tuğçe her gün ağlıyor fakat ısrarla evliliğine devam ediyor, güvenlik "gidin buradan diyor" parmakları ile başka bir yeri gösteriyor. yüzüm düşüyor, sohbet bozuluyor, gülmeler kesiliyor.
kalkıyorum yanlarından, yürümeye başlıyorum. eşlik ediyor bana yaprak hışırtıları.
bir eski sevgili düşüyor aklıma; gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı.
***
ben eve dönmüşüm...
ellerim kirliymiş...
annem bile yıkamamış...
güncel Önemli Başlıklar