bugün

Şehrin orta yerinde bir bankta oturuyorum. Hava soğuk. Yakınlarda bir kafeden çok sevdiğim “Nereden Bileceksiniz?” parçasını pes sesli bir solist söylüyor. Anadolunun o kuru, sert havası kendini hissettirmeye başladı. Bir yığın insan bir yerlere gidiyor. Kiminin elinde alışveriş poşetleri, kiminin çantaları, kiminin elleri cebinde, kimisi telefonla konuşuyor, bir grup birbirilerine eğlenceli şeyler anlatıp gülüşüyor. Hepsi sağ salim varacakları yere varması dileği ile.
Kötü ve zalimlere de tez zamanda akıl fikir.

içimde izahını yapamadığım bir duygudurumu var fakat yinede biri “Nasılsın?” diye sorsa Adab- Muaşeretten “iyiyim, teşekkür ederim.” diye cevaplarım. iyiyim evet. Arabaların yarattığı o ufak sert rüzgarın yüzüne çarptığı, yürütme mekanizmasının kolunu tutup yaya geçidinde yeşil yanmasını bekleyen tekerlekli sandalyedeki adama kıyasla, tek gayesi karnını doyurmak olan sokak köpeğine kıyasla, hem geçimini hemde öğrenimini sağlamaya çalışan öğrenciye kıyasla benim duygudurumum biraz lükse kaçıyor.

Düşündükçe deliye döndüğüm şeyler vardı önceki yazılarımda. Sahi epeydir de yazmadım. Artık üzülüyorum. Bu kapitalist düzen karşısında hüznümü içime boğup sadece üzülüyorum. Sermayenin belli başlı ellerde toplanıp şunca insanın verdiği hayat mücadelesi, mesai bitimine müteakip bir sonraki otobüse kalmamak için koşuşturan insanlar, öte yandan aynı durak önünde ışıkta bekleyen 100-150 asgari ücret eden lüks otomobiller. Hepsi akciğer solunumu yapıyor aslında. Hepsinin kalbi var.

Bu sefer fazla uzatmayacağım. Tüm iyi insanlara iyi dileklerim sonsuza dek sürecek.

“Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
biraz sitemli bir yazı olacaktır.

delikanlı olsan yuvarlak olmazdın olm..
Etrafında bir sürü olumsuzluk baş gösterirken hala mücadeleden yılmayan, iyiye ve güzele olan umudunu bir an olsun yitirmeyen herkese kucak dolusu iyi dilekler.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Dünyada amansız bir hastalığa yakalanmaz, bir kazaya kurban gitmez, yahut bilerek yaşamınıza son vermek istemez ve sağlığınıza dikkat ederseniz ortalama 70-80 yıl yaşayabilirsiniz. Bu ortalama 70-80 yılı fizyolojik ihtiyaçlarınızı gidermek haricinde ırk ayrımı, mezhep kavgaları, renk, dil ve inanç ayrılıkları için harcayabilirsiniz. Kötülüğü kategorize edip bazı şeyleri normalleştirebilirsiniz. Zalim ile arkadaşlık edip zulmüne ortak olabilirsiniz. Neticede hayatınızı nasıl ikame ettireceğinizi siz seçiyorsunuz.

Bu 70-80 yıllık ömrü bir önceki paragrafta anlattığım insanlara karşı durarakta sürdürebilirsiniz. Tüm insanların mutlaka ve mutlaka eşit olduğunu, fiziki yapıları haricinde vasıf olarak kimsenin üstünlüğünün söz konusu olmadığını, insanların huzur içinde dolaştığı meydanları savaş meydanlarına çeviren ve akabinde medyada iyilik timsali görünen ülkelerin aslında iyi olmadıklarını, bir bankanın duygusal reklamına meftun kimseye bir korku filmi sahnesinin bu reklamdan daha masum olduğunu ömrünüzün son demine dek haykırıp bu bozkıra bir çiçekte siz dikebilirsiniz. Sonuçta “Bir çiçekle bahar olmaz. Ama her bahar bir çiçekle başlar.”

Ömür bu. Yüreğinde sevdiğinin silüeti, cebinde bir kaç bozuk para ve önünde vızır vızır işleyen kilometre başına 1 buçuk TL yakan araçlar.
Ömür bu. Yanında sevdiğinin sıfatı, cebinde yüksek limitli bir kaç kredi kartı ve lüks aracının camından gördüğü karşı kaldırımda elleri cebinde genç.
Ömür bu. Cebinde kaybettiği sevdiğinin fotoğrafı, cebinde maliyetini kurtarmaya çalıştığı simitlerinin parası, aynı kaldırımda bekleyen genç ve önünde duran lüks araç.

Gerçekçilikten ziyade bazı bazı duygularım daha çok baskın kalıyor. Fikirlerini belirten bir insanın “şucu, bucu” diye sıfatlandırılması beni üzüyor. Gerçekleri söylediği halde bağırmıyor diye sözüne itibar edilmeyen kişilerin kırılmışlığı beni üzüyor. Üzülmemek elde değil.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
25.01.2022 Salı

Dışarıda gözümün görebildiği her şey beyaz. Karın verdiği tatlı esaretten ötürü dingin bir hayat ve sessizlik. Göremesemde penceresinden bu manzarayı seyreden binlerce kişi olduğunu biliyorum. Hepsine iyi dilekler.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Sıcak yaz akşamlarında yediden yetmişe herkes sokaklara dökülüyor ve çoğunluk yürürken iyi hissediyor. Soğuk kış akşamlarında bu sokaklar paltosu ve iyi bir botu olanların mutlu olduğu fakat çoğunlukla insanların zorunda oldukları için yürüdüğü yerler haline geliyor. Hani bir söz var ya “Yaz herkesin yazı, kış paltosu kalın olanın kışıdır.” Bu doğanın kanunu mudur? Bu bir düzenin, bir topluluğun kanunu mudur? Bu evrenin bir kanunu mu? Yoksa bu takdiri ilahi mi? Cevabı lütfen yüreğinize verin.

Camdan dışarıyı seyrediyorum. Meyve ağaçları yapraklarını dökmüş, ne kar ne de kış pek de umrunda değil gibi. ileride çam ağaçları var ve yapısı itibariyle iğne yapraklarını daima dallarında bulunduruyor. Kar yapraklarına birikmiş ve dalları bu yükten hafif hafif eğilmiş. Belki bir iki gün daha kar yağarsa bu dallar tamamiyle doğanın bir kanunu olarak kırılacak. Meyve ağaçlarının kışın yapraksız kalması mı yoksa yaz-kış yapraklarıyla yaşayan çam ağacının kar ağırlığıyla dallarının kırılması mı bilmiyorum. Bu ağaçların dallarında konaklayan kuşlar da var. Beni düşündüren, üzen çok şey var.

Avustralya’nın Meekatharra şehrinde hava sıcaklığı şu an 38°. Erzurum’da hava sıcaklığı -10°. Her iki hava sıcaklığı da mutlaka bir doğa olayına sebebiyet veriyor. Meekatharra orman yangınlarıyla boğuşurken Erzurum çığ ve heyelan felaketleri ile uğraşıyor. Doğa bu, herkese ve her şeye aynı mevsimi yaşatmıyor ama düzeni ve işleyişi hep aynı. Doğa size dere yatağına ev yapın demiyor fakat yaparsanız dere sularının sonbaharda yükseleceğini, bu suların evinizi belki de sevdiklerinizi kaybedebileceğinizi örneklerle size gösteriyor. Sağlam ve 1-2 katlı bir bina yer sarsıntılarıyla pek bir zarar görmez fakat çok katlı binalarınız en ufak bir sarsıntıda moloz haline gelebilir. Doğa bu, o size değil siz ona ayak uydurmak zorundasınız.

Gayrısına devam edemiyorum. Bu ve bunun gibi bir çok duygu ve düşünceler zihnimi fazlasıyla meşgul ediyor. Şu an için lütfen doğanın hava şartlarına uyalım. Bedenimizi fazla soğuktan koruyalım. Zaruri durumlar haricinde özelliklede metropol şehirlerde dışarı çıkmayalım. işimiz, okulumuz, sürekli meşgul olduğumuz bir şey şu an kar tatiline girdi ise bu zamanı kitaplarımızın yapraklarını çevirerek geçirelim. Dostlarımız sokak hayvanları için kapıya biraz su, birazda besin maddesi koyalım ve eğer mümkünse yaşam alanımızda misafir edelim.
Hepinize çok çok iyi dilekler.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Toplu taşımada kenarda oturup başını cama yaslayan, hızlı hızlı görüp geçtiği nesnelere aldırış etmeyip iç dünyasında binbir düşüncelere kapılan, öte yandan hala mışıl mışıl uyuyan herkese günaydın.
Kötü ve zalimlere tez zamanda akıl, fikir.

Kış günü açmış bir bahar çiçeği etrafına mutluluk ve güzellik saçar. Bahar çiçeğidir sonuçta. Kış ayı itibariyle ömrü kısadır. Bir yalancı güneşe aldanmıştır, umutludur. Yine de mücadelesini son fotosentezine kadar sürdürür. O kış gününde açmış bir bahar çiçeğidir ve evet! onunda bir hikayesi var.

insanın doğumunda mevsimin pek bir önemi yoktur. Hava muhalefeti ve ya mevsim bir insan yavrusunun dünyaya gelmesindeki duyulan sevince etki etmez. O baharıda görür, yalancı güneşide. O zamanında doğmuş bir insan yavrusudur. Onunda bir hikayesi mutlaka var.

Şimdi yaşadığımız coğrafyaya çok yakın bir yerde süren bir savaş söz konusu. Binlerce hikaye doğduğu, büyüdüğü, üzüldüğü, sevindiği, bir çiçek diktiği, bir çocuk büyüttüğü coğrafyayı tek bir kabahati olmadığı halde terk etmek zorunda ve ediyorda. Niçin? Seneler boyu bir düzenin saadetini temsil etmek için çabalayan bir anne niçin yavrusunu kucağına alıp sonucunu bilemediği bir yolculuğa çıkıyor? Niçin bir çocuk oyuncağını da eline alıp daha yeni yazıldığı hikayesini çok farklı yerlerde ve çok farklı şekilde sürdürmek zorunda? O sözde barış temsilcisi ülkeler, yalancı mutluluk dilekleri, meseleye derinden ortak olup verilen sulh mesajları.. hepsini hüzün ve nefretle okuyorum.

Bugün ben uyandım, hazırlandım ve işe geldim. Nasipse tekrar evime döneceğim. Ama bugün mülteci konumunda bir insan uyandı, hiç aşina olmadığı bir yer, kendi milletinden fakat hiç tanımadığı binlerce insan, gözlerinde hüzün, boğazında düğüm, yüreğinde tarifini izah edemediği binbir acı. Meselenin sebebine ortak olan ve olayın kahramanlarından birisi bu acıların sadece birine ortak olabilse acaba kendince haklı gördüğü bu mücadeleye devam eder mi? Bilmiyorum. Beni onların hiç biri ilgilendirmiyor. Ölmeleri ya da hayatta kalmaları konusunda tek bir isteğim, dileğim yok. Beni suçsuzlar, kabahatsizler ordusu ilgilendiriyor. Onların acıları ve hüzünleri benim için yeterince samimi.

Aslında bahsetmek istediğim şeyler çok farklı idi ama gördüğüm yalancı bahara aldanmış bir çiçek beni buralara getirdi. Bir millete mensup ve hatta bir ismi olupta “mülteci” diye adlandırılan bu insanlar bir gün talan edilmiş de olsa evlerine kavuşacaklar, inanıyorum. Benim elimde üzülmek, umut etmek, inanmak gibi duygular var. Milyarların içinde sadece bir bireyim. Bu ve bunun gibi duyguları paylaşan binlerce belki de milyonlarca insanı selamlıyorum, iyi ki varsınız.

Her şeye herkese rağmen “dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Yaşadığımız bu gezegenin güneş ekseni etrafında kaç defa döndüğüne, yaşadığımız bu coğrafyanın üstüne güneşin kaç defa doğup battığına dair net bilgilere sahip değilim. Net olan şu; dün son buldu, yarın muamma ve elde avuçta olan sadece bugün.

Bugünün telaşını fizyolojik ihtiyaçlara ve gelir kaynağı sağlamaya yönelik olarak yaşamını sürdüren bireylerin dünyada basın organlarından aldıkları bilgiler haricinde olup bitenleri anlamaya ve muhakeme kurmaya pek takatleri yoktur. Onlar eğitim/öğretim kurumlarının ders sıralarında yarına dair kariyer planlarını yürütme mekanizmasının çarklarında tur çevirmektedirler. Kurulu düzene dair yaşamak zorunda bırakıldılar. Biraz farklı düşünmeleri için inanın vakitleri yok.

Bu düzenin işleyişinde düzenin kurucuları düzene dair ya da aykırı konuşanlara itimat edilmemesi için çaba sarf ederler. Onların iyiliğe güzelliğe dair fikir ve düşünceleri düzen kurucularının, idame ettiricilerin gözünde ihtimal dahilinde olmayan fikir ve düşüncelerdir. Çağdaşlaşma dönüşümünde “meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan” sözü misali gemide seyir halinde olduğunun farkında fakat rotası hakkında pek bir bilgisi yoktur. Dalgalar arasında bir o yana bir bu yana savrulan bu geminin yolcularının arasından bazıları filikalara binip bildikleri rotalara doğru kürek sallamaya devam ederler. Bazıları sırf gemiden kurtulmak için, bazılarıda farklı düşündükleri için.. Bazı filikalar daha geminin silüetini gözlerinden kaybetmemişken batmak zorunda kalırlar. işte burada Titanik’in son sahnesinde Rose’un Jack’i filikaya çekip filmin mutlu bir şekilde bitmesine izin vermeyen senarist gelir akla.
Nasıl derler “Film icabı”.

Bir ırkı, ülkeyi ya da bir topluluğu baz alan belki de bir milletin çıkarlarına yönelik olan hiç bir ideoloji dünyaya bir fayda sağlamaz. Her insan kendinin ve kendinden olanların yaşamının daha güzel olmasını ister. Bunu gerçekleştirirken başkalarından olanların yaşamının sınırlarını zorlayabilir. Tam da bu mahşerin ortasında bir kaos vardır. Sevicileride olur, reddedicileride.

Bankaların ve bunlara bağlı devletlerin idaresindeki sömürü düzeni emeklerini ve iliklerini sömürdüğü, mülkiyetine alamadığına yaşamak hakkı tanımadığı insanların inançlarına pek de bakmıyor. inanın Türk/Kürt/Ermeni/Arap/Rum oluşuna da bakmıyor. Sırf düzene karşı çatlak sesler çıkmasın diye ten renklerini, halkları hatta kadın ve erkekleri birbirlerine düşman ettiriyor.

Eğer bizim gibi düşünmüyor ve onların haktan yana haykırışlarını sırf bizden değil diye duymuyorsak bizim olan bu gezegende işitme yitimizi kaybetmişiz demektir. Adaleti, hakkı ve barışı ancak ve ancak diyalog ile çözebiliriz yoksa müslümanı gayrimüslime, ateisti farisiye ve deisti museviye kırdırarak hiç bir meseleyi çözemeyiz.

Herkese ve her şeye rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
"hadi gel köyümüze geri dönelim,
fadimenin düğününde halay çekelim" ile hatırlamak istiyoruz ferdi tayfur u.