baba ve piç

entry131 galeri1
    51.
  1. istiyoruz ki bize ters gelen, bizim için kabul edilmeyen şeyler yazılmasın çizilmesin. Hayır efendim bırakın yazarları kendi haline ermeni soykırımına inanmayan insanlar kitabı okuduktan sonra döndülermi bu inançlarından. Türklüktenmi vazgeçtiler elbette hayır. Elbetteki ters gelen görüşleride okumalı onlarında nasıl düşündüklerini bilmek gerek. Yoksa koyun gibi aynı yazarı aynı kitapları okumamız gerekir bu bize ne katar ki?
    3 ...
  2. 52.
  3. birbirinden habersiz iki kişi.. ve yine mükemmel betimlemeleriyle elif şafak. uzun süre en çok satanlar listesinde en üst sırada kalmayı başarmış en iyi kitaplarından biridir.
    1 ...
  4. 53.
  5. esasen bu romana ermeni soykırımını savunuyor türklüğe hakaret ediyor demek yanlış olur. elif şafakın baktığı pencere tv de izlediğim bir söyleşisine dayanıyor orada şöyle demişti: bu topraklar üzerinde zamanında türk ermeni rum arap vs vs kardeşçe ve birbirlerinin kültürüne katkıda bulunarak yaşıyordu. şimdi bu zenginliği bu kozmopolitliği elimizden aldılar. ama tam da bu noktada kitapta bu mesajı çok havada ve muğlak kalmış. aram ın bir kaç konuşması dışında bu kozmopolit yapıya duyulan özlem kimsenin birbirine kin beslemediği çağ pekte iyi yansıtılamamış. şahsi fikrim kitap bir kadın kitabı. hatta ezilen kadının kitabıdır. kitapta tek düzgün adam yoktur (aram ı saymazsak). mustafa nın hali pür melali zaten ortadadır. armanuşun babası ailesine sıkısıkıya bağlı kabuğunu kırmak isteyen ama ne acıdır ki diaspora içinde yitip giden cesaretsiz basiretsiz bir adamdır. alkolik karikaturist, asiri milliyetci filmlerin gayri milliyetci yonetmeni, yeteneksiz sair tam da bu noktada söz ettiğim konun açık örnekleridir. hepsi bir şeylerden yoksun, eksik, silik başarısız tiplerdir. ama kadınlar; armanuş kitap kurdu zeki ve bu özellikleri yüzünden erkeklerle ilişkilerinde başarısız bir genç kadın ama bu başarısızlık yalnızca okuyucunun gözündedir. armanus cakmakciyan bu halinden gayet memnun hatta kişisel bağımsızlığına ve köklerini bulmaya hiç bilmediği ülkelere gidecek kadar cesur ve kendini gerçekleştirmiş biridir. mustafa ise aynı şehirde silinip giden bir silüet gibi iğreti durur kitapta armanuşun aksine. asya kazanci nihilist manifesto oluşturan ve hayat üzerine akranlarından fazla söyleyecek sözü olan hayatı irdeleyen ve yaşından beklenmeyecek derecede olgun ve bir feylosof tadındadır. zeliha kazancı


    --spoiler--
    abisinin tecavüzüne uğramasına rağmen
    --spoiler--



    hayata karşı direnen güçlü ayakları yere sağlam basan kendi duygularından ve düşüncelerinden asla taviz vermeyen, kimseye papuç bırakmayan, azimli azimli olduğu kadar isyankar, hiçbir şeyi sorgulamadan kabul etmeyen bir kadın. kitaptaki diğer kadınlarda hemen hemen bu çizgiye yakın gitmektedir. mesela rose

    --spoiler--
    mustafa ile evlenmiştir inat uğruna
    --spoiler--



    şişman olmasına rağmen kendini olduğu gibi kabul edebilme erdemine sahiptir. kocası barsam cakmakciyan ise yeniden evlenemeyecek kadar kendine güvensiz bir adamdır. kitaptaki dominant kadın karakterlerin hemen hepsi güçlü kadınlardır. elif şafak ezilen kadının(fiziksel güçle tabi ki) trajedisinden dem vurmuş ve feminist tiradlarla bezemiştir bu kitabını. evet bu açıdan başarılıdır. uzun uzun giriştiği karakter tahlileri ve bitmeyen ruh betimlemelerini ne yazık ki kitabın sonuna saklayamıştır. asya kazancı nın babasının kim olduğunu öğrendiğinde içine düştüğü ruh hali bize hiç yansımamıştır. keza zeliha kazancı nın aynı durumdaki hissiyatı. armanuş çakmakciyan ın köklerine yaptığı yolculuk nasıl bir sonla bitmiştir muğlak kalmıştır. burda şu savunma mekanizması devreye girecektir; yazar bunu okuyucunun tahayyülüne bırakmıştır. halbuki okuyucunun tahayyülüne bırakılacak yegane konu türk-ermeni çatışmasıdır. bu kozmopolit toplumun nasıl olupta dinamitlendiğidir. okuyucunun bunu sorgulaması bunu araştırması beklenmeliydi. tüm olumsuzluklarına rağmen elif şafak ın bit palas tan sonra ivme kaybetmeye başladığı araf romanından sonra biraz kendini ve uslubunu toparlamış diyebiliriz. eski romanlarının tadı yine de yok
    16 ...
  6. 54.
  7. diaspora ermenilerinin ermeni soykırımını ve türklere bakışını anlatan roman. elif şafak'ın objektifliği ve kullandığı dil takdir edilesidir. hastalıktan (!) ölen ermenileri ve onların acısını hissettirmiştir az da olsa, teşekkür edilesidir.
    5 ...
  8. 55.
  9. elif şafak..üzerindeki şekle ve her bölümün başlıklarına dikkat edersek aşure tarifinin çıktığı roman.Okurken bu kadar da olmaz dediğim roman,cinleri olan bir kadın,abisinden çoçuğu olan başka bir kadın ve hepsinin bir arada yaşadığı bilmem kaç kuşaktan kadın.Kitabın büyük yankı getirmesine de ayrıca üzüldüm,böyle tanıtılmak istemezdim bir Türk olarak,özellikle de Ermeni sorununun işlendiği bir romanda.
    1 ...
  10. 56.
  11. elif şafağı sevmek için yeterli sebebi veren kitap.
    5 ...
  12. 57.
  13. gerçek hayatı bekleyenler için hayal kırıklığı olabilir. ama kaç tane film, kaç tane roman gerçek hayatla birebirdir. sanatın gerçek hayatı anlatmasına gerek yoktur ki zaten. muhteşem bir kurgu ve hikaye, şafak'ın muhteşem anlatımı ve uslubuyla bi çırpıda okuduğum kitap. 'daha ucuz korsan almak yerine' kitabıın hakkını vermek için 'pahallı ama bandrollü' almayı borç bilmemiz gereken kitaptır.
    2 ...
  14. 58.
  15. zoraki tanım: babasına hasret bir piçliğin kümesi.

    hiç okşanmamış, hiç öpülmemiş saçları vardı. kucağına oturtulmamış ve "oğlum" diye sevilmemişti. oysa belki bir gün koklanır diye hep en güzel kokan şampuanlarla yıkanmıştı. hep öpülüp koklanmaya hazırdı. hep masumdu, hep temizdi, hep sevilesiydi. yıllarını biriktirdiği köşelerinde kırıklarının sivrilerini saçlarına yol olmuş gidişlerden hep sakınmıştı. tevekkülsüz bir duaya acınası bir son hak etmemek için hep masum ve korunasıydı. hep sevilesiydi.

    öpülesi saçlarını öpesi dudaklar günahla kirlendiğinde, yılların özlemiyle yanıp tutuşan hasretini bir sandığa kilitleyecek kadar da asildi. okşanası saçlarına dokunacak eller günahla yıkandığında, ukdelerini onurlu bir yaza saklayacak kadar da sadıktı. özlediği hep babasıydı. kollarında küçülttüğü dağ gibi adam değildi babası, sardığında çocuk gibi gözleri ışıldayan ama dili lal olmuş adam değildi babası; kucağında küçülüp kollarında sıkılmayı beklediği adamdı...

    sağanak yağan sevgilerinden bir buket de şahsına münhasır bulabilmek arzusuyla yanmaktı piçliği. hayatının günlerinin 100'de !'i kadar karşılıklı akşam yemeği yiyememekti belki de... belki de çocukluğunun, beklenenle apartman kapısında karşılaşarak sabahları, yitirilmesinden hasıl olan bir hadiseydi. bir yanı özlemek, bir yanı beklemekti piçliğin. ikisi de hiç geçmedi. ikisi de hiç bitmedi.

    en çok, değiştirilmiş bir cekette bulunan 2 sinema bileti dağlamıştı yüreğini piçliğin. piçliği hiç bu kadar piççe hissetmek olmamıştı. hiç bu kadar zoruna gitmemişti özlemlerin. babayla omuz omuza o sinemada oğul olmalıydı oysa... ruhunu kiralayıp etini satan bir kahpe değil. o sinemada oğulun saçları okşanmalıydı, oğulun yanakları öpülmeliydi.

    zaman, çocukluğu da tüketirken evlatlığı tüketememişti. beklemek aynı beklemek, özlem aynı özlemdi. şaşılası şey, yaşanmamış şeyi özlemekti. hayatın cilvesi acımasız bir oyun oynarken, yüzleşmelere hazır hissedilemeyen beklenen gerçek, piçliği katmerlemeye niyetli cellat gibi adım atıyor; oğul yine her zamanki gibi dua ediyordu. hastanenin soğuk merdivenleri; özlemlere, dualara ve gerçeğe köprü kuran sessiz bir şahitti. kahrolası sebeplerle çıkılan taneleri, sadece alışıldık piçliğe razı inişlere şahit olması dualarıyla kim bilir kaç kere yorulmuştu... o en çok kahredilen piçliğe razı oluş da buydu.

    piç kere piç olmaktansa baba ve piçi kalabilmek evladın dileği. lütfet ya rab!

    (bkz: #4659869)
    3 ...
  16. 59.
  17. tasvirleri abartılmış, bazı karakterler öz evladı diğerleri de sırf olması gerektiği için kalabalık yapsın diye konulmuş bir roman işte.kurgusunu beğenenler bence çok fazla amerikan filmi izlemiyor.ermeni sorunu konusunda kendisinin de tereddüt yaşadığı gibi bir izlenim uyandıran roman.
    1 ...
  18. 60.
  19. kapağı,başlıkları kurnazca seçilmiş, burda aşure tarifi de var dur bir deneyeyim diyebileceğiniz aynı zamanda ikram edilen aşurelere bir kez dahi olsa şüpheyle bakmanıza sebep olabilecek elif şafak fırınından çıkma kandil simiti tadında hoş bir kitaptır.
    1 ...
  20. 61.
  21. 62.
  22. nobel edebiyat ödülünü veren heyete "hacı bakın bende yazdım. kiminizin hıncını aldım, kiminizin ezikliğine yaranmaya çalıştım. bende sövüdm Türkler e bende ermeni dedim soykırımda dedim benimkide 400 sayfa isterseniz daha yazarım" diyebilmek için öncelikle yazarın yazdığı şey. * * * safi duygulara yazdım diyorsa eğer soyuna kendine büyük haksızlık etme onurunu düşünce özgürlüğü altında yaşamıştır.
    1 ...
  23. 63.
  24. içinde şu paragrafı barındıran kitap.

    'Öyle bir sey olmadi dedi' Ultra Milliyetçi Filmlerin Gayri Milliyetçi Senaristi başını hızlı hızlı sallayarak. 'Hiç öyle bir sey duymadık.' Piposundan derin bir nefes aldi ve sarmalanan dumanlar arasindan Armanuşun gözlerine bakti. Sesi alçalip, cana yakin bir fisiltiya dönüsmüstü. 'Ailen için çok üzüldüm, taziyelerimi kabul et. Ama o zamanlar savas zamaniydi. iki taraftan da insanlar öldü. Ermeni isyancilarin ne kadar Türk öldürdügünü biliyor musun? Hikayenin öteki tarafini düsündün mü hiç? Eminim düsünmemissindir! Aci çeken Türk ailelerine ne diyeceksin? Olanlar çok trajik ama 1915in 2000ler olmadigini anlamamiz lazim. O zaman her sey farkliymis. Türk Devleti bile yokmus, Osmanli Imparatorlugu varmis. Modernite öncesi devir, modernite öncesi trajediler'

    buradan da anlaşıldığı üzere kitabın ermeni soykırımını savunduğu falan yoktur.gündelik hayatta ne duyuyorsanız kitapta da aynılarını okuyorsunuz.isterse ermeni soykırımını da savunsun , düşünce özgürlüğü sadece türklerin elinde bulundurduğu bir hak değildir.301'den de korkma arkadaşım , susma arkadaşım, ceylan önkol için de bağır arkadaşım.
    1 ...
  25. 64.
  26. kapak tasarımıyla dikkatimi çeken ve ilk elli sayfası itibarıyle daha çok genç kızların hayranlıkla okuyabileceği başarılı bir romandır.
    0 ...
  27. 65.
  28. elif şafak ın her insanın kendinden bir parça bulduğu romanı.

    --spoiler--
    Bakışları ekrana yapışmış vaziyette, elmadan bir ısınk daha
    alıp sinirli sinirli çiğnedi Armanuş. Hiçbir erkeğe böylesine hayranlık
    duymamıştı, tabii babası hariç ama o farklıydı. Baron
    Baghdassarian'da onu hem heyecanlandıran hem de ürküten bir
    şey vardı, ama Baron'dan ya da cüretle savunduğu fikirlerden değil,
    kendisinden korkuyordu. Sözlerinin derine işleyen bir büyüsü
    vardı, içinde barınan ama henüz açığa çıkmamış Armanuş'u,
    uykudaki o esrarlı mahluku dışan çıkartmaya muktedirdi. Her nasılsa
    Baron Baghdassarian sözlerinin mızrağıyla Armanuş'un
    içindeki o saklı mahluku dürtüklüyordu. Ya bir gün kükreyerek
    uyanır ve bir daha uyumazsa...
    syf.63
    --spoiler--
    1 ...
  29. 66.
  30. yeni bitirdiğim ve birkaç ay sonra hatırlamayacağım kitap.
    Elif Şafak ve gayet iyi başardığı betimlemeler bir tarafa, kadınsal döngüselliği inceleyen yazarın aynı döngüsellikten kurtulamaması diğer tarafa.
    gelenekçi bir ailede yaşamaya çalışan, herşeye karşı çıkan, anarşist bir ruha sahip anne ve kız. Yaşadıkları yerden ve ailelerinden nefret ediyorlar ve çokta sağlam kişilikler olduğunu düşünüyorsunuz zaman zaman, ama sevmedikleri hayatı yaşama konusunda ki ısrarları bikere sıkmaya başlıyor.
    Tarihle ilgili iddialı savlar var tabi, aralara serpiştirilen demagojide rahatsızlık veriyor.

    --spoiler--
    ama hiç bir şey kitabın sonunda ortaya çıkan ensest ilişki ve bir ablanın kardeşini zehirlemesi ve büyünün cinlerin gerçekte var olduğunun belirtilmesi kadar canını sıkmıyor insanın. ha birde piç olan karakterin aldığı evlenme teklifi varki yazarın ben kadınım diye bağırdığı an bence. kitabın sonunda aa iyi kızcağızın sonu kötü bitmedi en azından evlenip barklanacak dedirtecek, bir kadının hayatını ancak bir erkek kurtarabilir düşüncesini tepsiyle önümüze getirecek.inanılması güç.
    --spoiler--

    ortalarına kadar keyifliydi ama sonuç tek kelimeyle berbattı. yazmadan önce kitabın nasıl mesajlar verdiği keşke sorgulansaydı.
    2 ...
  31. 67.
  32. --spoiler--
    Yağmur hüzün gibi bir şey galiba; ilk başta, aman bana ilişmesin diye didinir sakınırsın, emniyetli ve kuru kalmak için elinden geleni yaparsın, ama baktın ki olmuyor, baktın ki yağıyor, dört koldan üzerine , gark olursun ta dibine kadar ve bir kez bu kadar battın mı içine, ha bir damla eksik ha bir damla fazla ne fark eder.

    Yağmur da hüzün gibi bir sey, yakalandın mı bir kez azı çoğu yok artık. Olsa olsa ''kuru kalabilenler'' ve ''sağanaktan nasibini alanlar'' var.
    --spoiler--
    2 ...
  33. 68.
  34. baba olmazsa piç olur,baba olursa piç olmaz bağıntısını kurduğum başlık.
    1 ...
  35. 69.
  36. tam bitirmek üzereyken insanı şoka uğratan ve bitirmek için tekrar eline alıp almamakta tereddüt ettiren bir roman.

    *
    0 ...
  37. 70.
  38. Kitabın sonunda pişman olunamayacak ve trajediyle biten, beğendiğim kitaplar arasına giren aşksız kitap.
    1 ...
  39. 71.
  40. 72.
  41. ismini yanlış hatırlamıyorsam cinleri olan banu karakteri oldukça ilginçtir ve kitabın kilit karakteridir.
    2 ...
  42. 73.
  43. kurgusu sırıtan, inandırıcılık ve samimiyetten uzak, tarihsel değinişlerde yanlışları olmakla birlikte mevzubahis tarafların olumlu-olumsuz yönlerini belirtme başlığıyla olayın siyasal ve toplumsal boyutuna değinmeye çabalamış, konusu ve içeriğiyle yer yer fıtık edici etkileri gözlenmiş, anlatım teknikleriyle süslenmiş bir tohum olan elif şafak romanı.

    edebiyat kullanılarak fazla acıtmadan türklük değerleri pervasızca eleştirilmiş, dikkatle olumsuz yönleri üzerinde zıplanmıştır. buna düşünce özgürlüğü, özeleştiri derler muhakkak.
    3 ...
  44. 74.
  45. 75.
  46. bahsi geçerken, çevirmeninden bahsedilmemesi beni üzen kitaptır.
    türkçeye aslı biçen tarafıından çevrilmiştir.
    ilk piyasaya çıktığı dönemde hem çevirmene hem yayıncıya hem de yazara dava açılmış; daha sonra çeviri derneklerinin ve piyasadaki çevirmenlerin "çevirmene zeval olmaz" şeklindeki eylemleriyle aslı biçen'e açılan dava geri çekilmiştir.
    işbu dava ile, çevirmenin toplumdaki yeri ve görünürlüğü daha çok tartışılır olmuştur. "çevirmen bir eserin ikinci yazarıdır ve eserin sorumluluğu ona da geçer" görüşü ile "çevirmen sadece kaynak metindekini yansıtır" görüşü birbirine girmiştir. bu da aslında çeviribilim akademisyenleriyle halihazırda piyasanın içindeki çevirmenlerin arasındaki uçurumu derinleştirir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük